Doğu Suriye’den bahsedilince 600 kilometreyi aşan bir alana odaklanılıyor. Irak, bu mesafe boyunca nasıl Suriye'nin komşusuysa, kuzey ucu da Suriye'nin kuzey komşusu Türkiye ile bağlantılı. Güney ucu ise Suriye'nin güney komşusu Ürdün ile bağlantılı.
Suriye'nin bu üç komşusunun halihazırda yaşadığı yıkım ve zayıflıktaki önemlerine rağmen, Doğu Suriye'de başka taraflar da var. Örneğin ABD gibi bazılarının iki formata ayrılan yoğun bir varlığı var. İlk olarak ABD, üsleri, kuvvetleri ve onlarca ülkeyi kapsayan DEAŞ ile Mücadele Uluslararası Koalisyonu liderliği aracılığıyla burada doğrudan varlık gösteriyor. İkincisi Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ve Özgür Suriye Ordusu’nun en belirgin şekilde temsil ettikleri araçlar ve ortaklar modeli ile dolaylı varlık gösteriyor.
Doğu Suriye'deki ikinci önemli taraf ise burada varlık gösterme formatı açısından ABD'ye benzeyen İran’dır. İran’ın varlığının ilk temsilcisi, bölgede Devrim Muhafızları'na bağlı İran güçleri ve üsleridir. İkincisi başta İran bağlantılı Iraklı milisler olmak üzere Şii milislerdir. Üçüncüsü İran'ın biçim ve içerik olarak Lübnanlı Hizbullah modeline göre örgütlediği, bölgedeki Suriyelilerden yeni oluşturulan Şii güçtür. İran, bu gücün büyümesini hızlandırmak ve bölgenin olasılıklarıyla mücadelede rolünü güçlendirmek için çalışıyor.
Doğu Suriye yukarıda sayılan güçlerle sınırlı değil. Aksine, Suriye'deki çatışmada ve 12 yıldır onun için devam eden çatışmada önemli olan üç güç daha var. Birinci güç, yaşanan her şeye rağmen hala “uluslararası meşruiyete sahip” olan, müttefikleri ve muhalifleri de dahil olmak üzere çeşitli güçler tarafından varlığı dikkate alınan hükümet güçleri. Bu güçlerin yanında Suriye dosyasında askeri varlığını, siyasi uzantısını ve bu dosyanın taraflarına gölgesini dayatan İsrail'in temsil ettiği gizli bir taraf da var. Üçüncü güç ise Suriye dosyasında göz ardı edilemeyecek kadar önemli bir etkiye sahip olan Rusya tarafından temsil ediliyor.
Yukarıdakilere ek olarak, el-Senadid güçleri ve aşiret güçleri gibi ana güçlerle bağlantıları farklılık gösteren, bahsetmediğimiz yerel güçler de var. Bu, Doğu Suriye'deki güçlerin çeşitliliği ve çokluğu gerçeğini daha da büyütüyor ve sınırlı bir alanda mobilizasyonlarının, yoğunluklarının ve iç içe geçişlerinin boyutunu gösteriyor. Bu özellikler bölgeyi patlamaya hazır bir barut fıçısı haline getiriyor. Patlamayı önleyen ise tarafların hesapları ve koşulları ve bunlardan biri de, birçok gücün sonucu belirleyecek çatışmalara girme konusundaki isteksizliği veya buna gücünün yetmeyeceği hissidir. ABD’nin tutumu da bu madde çerçevesinde yer alıyor. Buna karşılık diğer güçler özünde, kazanma şansı konusunda şüpheli oldukları bir muharebe ya da savaşa girmek yerine kendi çıkarlarına uygun değişiklikleri biriktirmek için zamana oynamaya yönelik açık bir gayretin oluşturduğu farklı bir tutum benimsiyorlar. Bu durum bilhassa Doğu Suriye'yi kendine alan yapan İsrail askeri operasyonlarıyla görünür ilişkisi nedeniyle İran için geçerli.
İran'ın özellikle Suriye ve doğusunda zamana oynaması, İran'ın konumunu iyileştirmeyi ve Irak-Suriye sınır geçişinde kendisi için sağlam bir zemin oluşturmayı amaçlıyor. Aynı şekilde İran'ın Şam üzerinden Beyrut'a ve Humus üzerinden Suriye’nin Akdeniz kıyılarına doğru geçiş hattını tamamlama stratejisinin bir parçasını temsil ediyor. ABD'nin itiraz ettiği ancak kendisini önleme bedelini ödemekten kaçındığı şey de bu. ABD’nin bedel ödemekten kaçınması ise İran'ın hedeflerine ulaşma çabalarını artırıyor ve onu Suriye'nin doğusunda zamana oynama sürecini sürdürmeye itiyor.
Bölgedeki güçlerin niceliksel ve niteliksel seferberliğine paralel olarak çok sayıda mevcut, uykuda veya potansiyel çatışma var. Çatışma sahnesinde bulunan tarafların amaç veya hedeflerinin içeriğine, düzeylerine, etkileşimlerine ve yerel, bölgesel ve uluslararası bağlantılarına göre doğrudan veya dolaylı çatışmalar bulunuyor.
Doğu Suriye'deki çatışmanın somut halleri fikri üzerinde duracak olursak, hızlı ve genel olarak ele alınmayı hak eden iki örnek var. Birincisi, bölgenin yıllar önce tanık olduğu DEAŞ ile mücadeledir. 2019'da Washington ve Uluslararası Koalisyonun desteğiyle SDG’nin Bağuz Muharebesi’nde DEAŞ’ı yenilgiye uğratmasıyla sona erdi. SDG’nin ABD ve Uluslararası Koalisyonun desteğiyle DEAŞ’ı yenmesi, bölgede bulunan bir grup gücün, DEAŞ’a karşı düşmanlık beyanında bulunmasına ve savaş açmasına rağmen, ona karşı savaşa katılmadıkları anlamına geliyor. Dahası, DEAŞ’a karşı yürütülen mücadelenin sonuçları söz konusu olduğunda, Batılı ülkeler gibi savaşa katılan kilit taraflar savaşın sonuçlarının, özellikle de DEAŞ tutsaklarının, kadınlarının ve çocuklarının kaderinin belirlenmesi konusunun ele alınmasına katılmayı reddettiler. Konu, bir yanda mütevazı gücü, diğer yanda dar partizan zihniyeti ve yerel taraflarla çatışmaları ile SDG’nin tasarrufuna bırakıldı. Bu da SDG’nin kendisine karşı çıkan, katılmayan herkesi DEAŞ mensubu olmakla itham etmesine yol açtı ki bu durum, Fırat'ın doğusundaki bölgelerde son yıllarda defalarca tekrarlandı.
Doğu Suriye’deki çatışmalara ikinci örnek, SDG’nin Deyrizor'daki Arap aşiretlerle yakın zamanda yaşadığı çatışmadır. Her yönüyle kurgulanmış bir çatışma olmasına rağmen etkileri halen devam ediyor. Kurgulanmış dedik zira rejim, servisleri ve müttefikleri çatışmadan çok uzakta değildi ve en önemli hedefleri arasında Süveyde ayaklanmasını, bunun kendisi için temsil ettiği siyasi ve güvenlik sorunlarına açıkça karşılık verememesini örtbas etmek de vardı. Bunun için Doğu'da bir Arap-Kürt çatışmasının fitilini ateşledi. İki taraf arasında çok sayıda mutabakat olmasına rağmen SDG ile aşiretler arasında çatışmaya yol açacak müdahalelerde bulundu. Bu da kartların yeniden karılmasına yol açtı ki bu kartlar arasında rejimin aşiretlere desteğini açıklaması ve onları silahlandırması, Türkiye'nin kuzeydeki yandaşlarını SDG ile çatışmaya yöneltip, aşiret savaşçılarının doğudaki ana çatışma bölgesine geçişlerini kolaylaştırarak çatışma hattına dahil olması da yer alıyor. Washington, yaşananların kendisi ve müttefikleri üzerindeki olumsuz etkilerini fark ederek, iki taraf arasındaki çatışmayı durdurmak için hızla müdahalede bulundu. Fırat'ın doğusundaki Arapların öfkesini dindirmek için SDG’ye kontrolü altındaki bölgelerde benimsediği politikalarını ve Arap aşiretlerle ilişkilerini düzeltmesi çağrısında bulundu.
Yukarıdaki iki örnekte de görüldüğü gibi, Doğu Suriye'deki güçlerin yoğunluğu gerçeği gölgesinde, buradaki çatışmalar, çeşitlilikleri, çoklukları ve etkileşimleri, Doğu Suriye'nin bir kaos, sınırsız çelişkiler yaratma alanına dönüştüğünü gösteriyor. Rejim güçlerinin; İranlılar, milisleri ve Rusların temsil ettiği müttefiklerinin, müdahaleler ve oradaki bağlantıları ve ilişkileri aracılığıyla buradaki kaos ortamından maksimum ölçüde faydalandıklarına işaret ediliyor. Bu da 2011’de düzenledikleri ilk gösteriden bu yana izlenen aynı bağlamda, Suriyelileri çatışmaların yakıtı ve kurbanları haline getiriyor.