Bugünlerin Suudi kültürünün uzun zamandır yaşadığı en iyi günler olduğunu söylesem abartmış olmayabilirim. Belki de benden önceki neslin bazı insanları gülümseyerek şöyle diyecektir: "1980’li yılların ilk yarısı, kültürün altın çağıydı. Gelenek ve modernite arasında en önemli kültürel savaşlara ve kültürel tarihimizin en önemli temel taşlarından birine sahne oldu. Bu, sadece büyük şehirlerde ve açık toplumlarda değil, Suudi Arabistan toplumunun tamamında, en uç noktalarında geleneklerin halkanın kırılmasının yaşandığı dönemdir.”
Evet, bunun doğru olduğunu biliyorum. Ancak kültürün anlamını kısaca gözden geçirelim ki, neden şu anki aşamayı diğerlerine tercih ettiğim açıklığa kavuşsun.
Kültür kelimesinin üç önemli anlamı vardır:
1. Sistematize edilmiş ve standart depolama araçları olan kitaplar, kasetler ve dijital sunucular gibi yazılı ve sözlü bilgiler. Bilimin farklı alanlarını, matematiksel programları ve denklemleri, edebiyatın çeşitli türlerini ve filmler, resimler, haritalar gibi görsel sanatları içerir.
2. Bireysel ve toplumsal hafızanın depoladığı değerler, normlar ve çalışma kuralları, büyük ölçüde toplumun miras aldığı bilgiler ve tarihsel deneyiminin bir ürünüdür. Bu hafıza, birinci tür ile çok az veya çok etkileşime girer, aralarında alışveriş olur. Bu hafıza, yerleşik izlenimler, değerler ve inançlar şeklinde oluşur ve bireyin ve grubun kendi yaşam alanlarında insanlara ve nesnelere karşı tutumlarını büyük ölçüde şekillendirmeye yardımcı olur. Bu hafıza, ‘zihinsel’, ‘zihinsel arka plan’ veya ‘kollektif bilinç’ olarak da adlandırdığımız, insanın çoğu spontane davranışından sorumludur. Ayrıca, toplumun çevrelerindeki olaylara karşı en yaygın tutumlarından da sorumludur.
3. Kültür, insanların kendilerini, düşüncelerini, tutumlarını ve yaşam deneyimlerini ifade etme biçimidir. Bu, neşe ve üzüntü gibi duyguları ifade etmenin yanı sıra, başkalarıyla ve çevreleriyle olan ilişkilerini de kapsar. Kültürün unsurları arasında dil (ve lehçeler), folklor, giyim, kutlama ve yas törenleri, inşaat ve tedavi sistemleri, güzellik ve bakım kavramları ve topluma özgü her türlü gelenek ve görenek yer alır.
Önceki anlamlar, kültürün sadece insanların paylaştığı fikirler veya belirli yaşam konularının ifadeleri olmadığını, insanın her şeyle bağlantısını sağlayan bir aracı olduğunu ortaya koymaktadır. Elektronik cihazları birbirine bağlayan yazılımlara benzer. Herkesin etkileşime girmesine ve uyumlu bir şekilde çalışmasına olanak tanır. Kültür, bu nedenle, insan zihninden her şeye uzanan bir yazılım (software) veya aracıdır.
Hayat çeşitli olduğu için, her toplum kendi doğal çevresi ve insan çevresiyle belirli bir şekilde etkileşime girer. Bu, diğer toplumların deneyimlerinden farklı olan farklı bir yaşam deneyimi oluşturur. Farklı deneyimlerin toplamı, farklı bir tarih üretir. İşte sosyal ifadenin çeşitliliği, yani ikinci anlamın içeriği buradan gelir.
Yaşam çeşitli olduğundan, her toplum kendi doğal çevresi ve insan çevresi ile belirli bir şekilde etkileşime girerek diğer toplumların deneyimlerinden az çok farklı bir yaşam deneyimi yaratır. Farklı deneyimlerin toplamı farklı bir tarih üretir. Kendini ifade etmedeki, yani ikinci anlamın içeriğindeki toplumsal çeşitlilik buradan gelir.
Eski zamanlarda, kültürün önemsenmesi, özellikle edebiyat ve dini bilgiler olmak üzere iki yönü ifade ediyordu. Bu iki alan, birinci türdeki içeriğin bir parçasıydı. Üçüncü tür, özellikle folklor ve sanatlar, çok dar alanlarda yer alıyordu. Hatta şunu iddia edebilirim ki, bazı kesimler, ülkenin sahip olduğu çeşitliliği gizlemek ve kültürel yüzünü tek renkli göstermekle ilgileniyordu. Bu yüz, ülkenin çok çeşitli sosyal ortamlarından hiçbirini ifade etmiyordu.
Bu günlerde, kültür, hayatın kendi hareketinin bir ifadesi olarak doğal rolüne geri dönmektedir. Bu, çeşitlilik, dalgalanma ve renkleri içerir. Uzun bir aradan sonra yerel folklorun ön plana çıktığını, tiyatro, sinema, müzik ve resim sanatlarının geri döndüğünü görüyoruz. Geleneksel kıyafetler, yemekler ve yapı sistemleri, toplumun kültürünün bir ifadesi olarak yerlerini geri kazanıyor.
Hala yeterince dikkat edilmediğini düşündüğüm son derece önemli bir unsur var ki o da bilimsel araştırma ve bilimsel yayıncılıktır. Aktif bir bilimsel yaşam olmadan kültür gelişmez ve toplum ilerlemez. Bilimsel yaşam, bilim üretmek, bilimi tercüme etmek, yayınlamak, genç-yaşlı toplumun kullanımına sunmaktır.