Süleyman Cevdet
Mısırlıaraştırmacı yazar
TT

Suudi Arabistan’ı meşgul eden konu

Suudi Arabistan Krallığı Milli Günü her yıl bu ayda kutlanıyor. Kutlamalar son birkaç yılda ulusal bir kutlama seremonisi ve etkinliğinden, yükselme ve bakışları geleceğe çevirme arzusu için yıldan yıla yenilenen bir fırsata dönüştü.

Yükselme arzusu, Kurucu Kralın ülkenin üzerine inşa edildiği temelleri atmasından bu yana yakın gelecekte atılan adımların ötesine geçmektir. Geleceğe bakmak ise sonraki adımların geçmişte inşa edilenlerin üzerinde yükselmesi ve ona eklemelerde bulunması umuduyla bakışları gelecek olana çevirmektir.

Bu yıl milli bayram, Amerikan Fox News kanalının Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ile yaptığı televizyon röportajıyla aynı zamana denk geldi. Bu nedenle basın hem bayram hem de röportajla meşgul oldu ve Milli Gün ile ilgili konuşmalar, ünlü Amerikan kanalındaki röportajla ilgili konuşmalardan ayrılmaz hale geldi. Zira ikisi de sonuçta tek bir hedefe götürüyor.

Röportaja dair en belirgin gözlem, siyasi konularla ilgili bölümlerinin diğer her şeyi gölgede bırakması ve kendilerine daha çok önem verilmesiydi. Oysa Veliaht Prens’in röportajında siyaset dışı pek çok unsur, televizyon ve sayfalarda insanlara sunulan geniş manşetlerde yer aldı. Siyasi konularla yarışmayı hak eden başka konular da vardı.  

Bir grup gözlemci Veliaht Prens'in İran'ın nükleer programına ilişkin sözleriyle meşgul oldu. Bu haklı bir meşguliyetti çünkü Veliaht Prens’in bu sefer dosyayla ilgili söyledikleri yeniydi. İran'ın nükleer programının barışçıl olduğuna dair söylemini olması gereken yere ve Riyad’ın kendisi için takdir etmesi gereken konuma yerleştirmek istiyordu.

Başka bir grup ise Veliaht Prens’in kapsamlı barış meselesi ile ilgili sözlerini tartışmakla meşguldü. Veliaht Prens’in bu konuda söyledikleri de İran nükleer dosyası hakkında söyledikleriyle aynı derecede yenilik taşıyordu. Bu sözlerin en önemli yanı Suudi Arabistan'ın bu yönde attığı adımların hesaplı ve mantıkçı sonuca ulaştırdığını söylediği, öncül türden adımlar olduğuna işaret etmesiydi. Veliaht Prens’in dile getirdiği bir diğer önemli nokta, Krallığın bu konuda hiçbir şeyi gizlemediği, attığı adımları açıkladığı, nihai nokta olarak gördüğü yere varma yolunda sloganının netlik olduğuydu.

Ama benim röportajda en çok üzerinde durduğum kısım ekonomiyle ilgili olandı. Zira yaşadığımız bu çağda her şey ekonominin dilini konuşuyor. Suudi Arabistan ekonomisinin performansı dünya ekonomilerinin performansı yakından takip ediliyor. Suudi Arabistan ekonomisinin performans düzeyi dikkat çekici olduğu kadar ilgi çekici ve takip edilmeye teşvik edici.

Bu son bölümü ele alanların akıllarına, özellikle Suudi Arabistan’ın petrol ekonomisinin geldiğini hemen ekleyelim. Ama aslında ne benim kastettiğim şey buydu ne de elbette Veliaht Prens ülkesinin ekonomisinden detaylı bir şekilde bahsederken bunu kastediyordu.

Prens Muhammed bin Selman’ın Veliaht Prens olduğu andan itibaren değerlendirmeleri, ülkenin petrol dışında gelir kaynağı oluşturabilecek zenginliklere sahip olduğu, ülke ekonomisini siyah altın ile sınırlamanın büyük bir haksızlık içerdiği, petrolün Krallığın ekonomisinin tek kılcal damarının olmadığı bir gün gelmesi gerektiği yönündeydi. Çünkü Suudi Arabistan haritasının her yerinde tıpkı petrol gibi ekonominin temel direği olabilecek zenginlikler yatıyor.

Petrol dışı ekonomi konusunun Riyad’ı meşgul eden önemli bir mesele olduğu açık. Suudi Arabistan yönetiminin bu ekonomiyi ciddiye alınması ve özenle ele alınması, içerdiği hassas noktalara ve ayrıntılara dikkat edilmesi gereken bir konu olarak gördüğü açık ve net.

Veliaht Prens'in o dönemde açıkladığı ‘Vizyon 2030’a dönecek olursak, kendisini petrol dışı bir ekonomi temelinde işlediğini keşfederiz. Hatta daha doğru bir ifadeyle; petrolü geçen yıllarda olduğu gibi diğer tüm gelir kapılarını kapatan hakim bir kapı yerine, milli gelir kapıları arasında bir kapı haline getiren çeşitlendirilmiş bir ekonomi temelinde çalıştığını söyleyebiliriz Erken bir dönemden itibaren ekonomideki bu çeşitlilik, Vizyon 2030’un gün yüzüne çıkmasına paralel olarak açıklanan farklı bir ekonomik prensibe dayanıyordu.

Prensip iki kelimeden oluşuyordu ve bu iki kelime de ‘verimli harcama’ idi. Bu iki kelimeyle kastedilen, kamu harcamalarının bir şey tarafından yönetilmesi gerektiği ve bunun da her riyalin verimli bir şekilde harcanmasından başka bir şey olmadığıydı. Bunun, her riyalin yerli yerinde harcanması dışında bir anlamı yoktur. O zaman hükümet, örneğin 100 riyal ile daha önce aynı miktarı ikiyle, belki de üçle çarparak yapabildiklerini yapabilecektir.

Bu ekonomik bir prensip ve önemli. Çünkü harcamaları verimlilikle ilişkilendiriyor ve kamu malına ilave bir koruma sağlıyor. Riyad, bunun fikri mülkiyet hakkının sahibi olarak kalmalı.