Gazze’de yaşananlarda, ‘Aksa Tufanı’ operasyonunun zamanlaması ve boyutu dışında sürpriz bir durum yok. Zira Gazze, dünyanın gözü önünde, çektiği sıkıntılara yönelik büyük bir kayıtsızlığın gölgesinde, 17 yıldır kuşatma altında feci bir durum yaşıyordu. Binyamin Netanyahu ve İsrailli radikallerin iki devletli çözümü gömmeye karar vermesinden bu yana Filistin arenasındaki durum genel olarak kaynarken dünya Filistin meselesini gündemden çıkararak onlara bu kararlarını hayata geçirmelerinde yardım etti. Bu sırada yerleşimciliği genişletme ve toprak ilhak politikaları sürdürülerek Filistinliler üzerindeki baskı ve Kudüs’teki provokasyonlar artırıldı.
Filistinliler, Batı’nın Ukrayna krizini ele alırken çifte standart uyguladığını ve meşru haklar, uluslararası kanunlar ve işgale direniş diye bas bas bağırıp mesele Filistin’e ve davalarına gelince çıt çıkarmadığını görünce içlerindeki haksızlığa uğradıkları duygusu perçinlenmiş olmalı.
Bu durumda İsrail ve dünya ne olmasını bekliyordu?
İsrail içinde az da olsa, barış yolunu kapatmanın, kibir politikasının ve Filistinlilerin haklarını çiğneyip topraklarına el koymaya devam etmenin bir patlamaya yol açacağı uyarısında bulunan sesler vardı. Ancak dünya bu seslere kulak asmadı. Bu da Netanyahu hükümetinin, kesinlikle yansımaları olacak olan Aksa Tufanı karşısında donup kalana kadar gerilimi tırmandırma politikalarını ve kibrini katlayarak sürdürmesine neden oldu.
İsrail şimdi her an başlaması beklenen büyük bir kara saldırısına hazırlanıyor. Hamas ve diğer Filistin hareketleri bu operasyona girişirken bunu göz önüne almış ve hazırlık yapmış olmalılar.
Beklenen savaş kesinlikle öncekilerden daha zor olacak ve her iki tarafın kayıpları da daha fazla olacaktır. Gazze’nin dar sokaklarında ve yoğun nüfuslu mahallelerinde savaşmak zorlu bir süreç olacak ve belki de 2014 yazında 51 gün süren savaştan daha uzun bir mücadele yaşanacak. Maddi ve insani kayıpların boyutu, Filistinli gruplar tarafından atılan roketlerin sayısı ve İsrail’in savaş süresince Gazze Şeridi’ne attığı tonlarca bomba ve mermi miktarı daha şimdiden, beklenen kara saldırısı başlamadan sınırı aştı.
İsrail, Gazze’de mümkün olan en büyük yıkıma yol açacak ve Hamas ile müttefik gruplarını ‘yola getirecek’ büyük bir operasyona kilitlenmiş görünüyor. İsrail Ordu Sözcüsü Danny Hagari salı günü yaptığı açıklamada, Gazze’ye yüzlerce ton bombanın atıldığını ve “odak noktasının isabet değil hasar olduğunu” vurguladı. İsrail şu anda gerek benzeri görülmemiş bir bombardımanla, gerekse Gazze’yi kapsamlı bir kuşatma altına alarak toplu bir cezalandırma politikası uyguluyor.
İsrail mantıklı düşünürse, Gazze veya Batı Şeria’daki önceki operasyonlarının tümü, en iyi ihtimalle aralıklı ateşkeslerle sonuçlanmıştı. Gerçek barış hala uzakta. Kullanılan tüm ölümcül güçler, Demir Kubbe, maliyetli duvar ve daimi elektronik ve havadan gözetim İsrail’i korumaya yetmedi. Hamas’ın ve Aksa Tufanı’na katılan diğer grupların kullandığı ve içlerinde ilkel denilecek derecede metotların olduğu çok basit yöntemlerle alt edildi. Buldozerler duvarı yıkıp savaşçıların geçmesi için boşluklar açtı. Arabalar, planörler, motosikletler, tuk-tuk adı verilen araçlar ve İsrail’in sahip olduğu en son askeri teknolojiyle kıyaslanamayacak füzeler kullanıldı.
Sorun şu ki İsrail olaylara bu perspektiften bakmayacak. Bilakis, halihazırda baskı altında olan ve hükümeti en büyük güvenlik fiyaskosuyla suçlanan Netanyahu Gazze Şeridi’ni yeniden işgal etmeyi düşünebilir. Bu, İsrail’e son derece pahalıya patlamanın yanı sıra, tüm bölgeyi her türlü olasılığa açık bir felaketin eşiğine sürükleyecek bir seçenektir. Savaşın alanı ve yansımaları genişleyebilir ve özellikle de İsrail sağının yükselişiyle birlikte daha fazla istikrar sarsıcı faktörler oluşabilir. İsrail sağı Filistin davasını tamamen yeryüzünden silmek isterken, çok sayıda kişi Filistinlilerin kovulması, tehcir edilmesi ve topraklarından çıkarılması çağrılarını yüksek sesle dile getirmeye başladı.
Geçen mayıs ayında İsrailli analist Gideon Levy, Haaretz gazetesinde kaleme aldığı yazıda, Netanyahu ve aşırı sağın iki devletli çözümü ortadan kaldırmayı başarmasının ardından, İsrail’in izlediği ırkçılık (apartheid) düzeninin sona ermesi için iki plan veya olasılık olduğu uyarısında bulundu:
“Bunlardan biri aşırı sağ ve hemen hemen tüm İsrailliler tarafından tercih ediliyor, ki bu da ikinci bir Nekbe demek. Çatışma doruğa ulaşırsa ve İsrail kendisini iki seçenekle karşı karşıya bulacak: ya iki halk için tek demokratik devlete dayalı bir rejim ya da Yahudi devletini korumak için Filistinlilerin kitlesel olarak sınır dışı edilmesi. Neredeyse her İsrailli Yahudinin en muhtemel ve bariz seçimi Filistinlileri sınır dışı etmekten yana olacaktır.”
Bölgedeki pek çok ülkeyi Netanyahu’nun politikaları ve Filistin barışına yönelik ufkun tıkanması konusunda endişelendiren de bu ikinci seçenektir. Bu nedenle, İsrail’in Gazze sakinlerini günlerdir devam eden şiddetli bombardımandan zarar görmemeleri için Mısır’a gitmeye teşvik etme girişimlerine Kahire’nin hızlı bir şekilde yanıt vermesi şaşırtıcı değildi.
İsrail, Filistin meselesinden yakasını sıyırıp bunu diğer Arap ülkelerine göndermek istiyor. Gerçek bir karşılık olmadan normalleşmek, bedel ödeyip taviz vermeden barış olsun istiyor. Bu düşünce meseleyi çözüme kavuşturmayacak veya istikrarı sağlamayacak, aksine durumu daha da kötüleştirecektir.
Kaçınılmaz gerçek şu ki, adil bir barış olmadan çözüm ve istikrar olmaz ve bunun İsrail’in ödemek istemediği bir bedeli vardır. Durum böyle kaldığı sürece, Netanyahu ve aşırı sağın gündemi daha yayılmacı politikalara ve Filistin meselesini yeryüzünden silmeye yönelik girişimlere doğru eğilmeye devam ettiği sürece; şiddet ve savaş döngüleri devam edecek, İsrail barışı tadamayacak ve bölge de özlemini çektiği istikrara kavuşamayacaktır.