Ahmed Mahmud Ucac
Lübnanlı yazar
TT

Hamas saldırısı: Devrimin ve devletin mantığı

Hamas ne istiyor? Cevap: Filistin'in tamamının özgürleştirilmesini. Peki Filistin Yönetimi ne istiyor? En fazla Hamas'ın istediğini, en az ise gerçekçi açıdan iki devletli çözümü istiyor. Aynı kriterlere göre Arap ülkeleri iki devletli çözümle, İran ise İsrail'in ortadan kaldırılmasıyla sınıflandırılıyor. İki devletli çözümü isteyen Filistin Yönetimi işgalcilerle iş birliği yaptığı için hain oldu, Araplar müzakere yapmak istedikleri için bozguncu oldu. Hamas'ı destekleyen İran ise ‘devrimin zirvesi’ oldu. Buna bağlı olarak devrimci ‘direniş ekseni’ ve teslim olan ‘devlet ekseni’ kavramları ortaya çıktı. Buna göre Hamas saldırısı devrimin zirvesi, Filistin Yönetimi’nin konumu ise yenilginin zirvesi oldu.

Bu mantık içinde ciddi bir kusur barındırıyor. Çünkü gerçeklik ve koşullar dikkate alınmaksızın tamamen subjektif algılara dayanıyor. Direniş hareketinin vizyonu, İsrail'i bitirmenin zorluğunun bilincine rağmen düşmanı sıkmak ve sorunun kıvılcımını canlı tutmak üzerine kuruludur. Devlet ekseni ise İsrail'in hukuki ve askeri olarak var olduğuna ve mevcut ve gelecekteki koşullar altında ortadan kaldırılmasının pek olası olmadığına inanır. Bu nedenle, ekonomiyi inşa etmeye kendini adayacak, İran devriminin bölgede yol açtığı yangınlara ve ülkelerin parçalanmasına çare olacak çözümler bulunmalı. Direnişin vizyonu meseleyi gösterişli tutmak olduğuna göre, İsrail'i güvensiz hissettirecek saldırıların olması gerekiyor. İsraillilerin karşılık vermemesi nedeniyle direniş ekseninin taktiği, İran Devrim Muhafızları Ordusu’na (DMO) bağlı Kudüs Gücü Komutanı merhum Kasım Süleymani tarafından planlandığı gibi, İsrail'i çevreleyen, devrimcilerin gözetimindeki direniş ekseni tarafından temsil edilen bir ‘ateş çemberi’ oluşturmaktı. Buna göre Hamas'ın son saldırısı, yerleşimcileri öldürmesi ve aralarında kadınlar, gençler, çocuklar, yaşlı kadınlar ve askerlerin de bulunduğu esirleri Gazze Şeridi'ne getirmesi, direniş ekseninin taktiklerinde ileri bir gelişmeyi temsil ediyor. Çünkü bu saldırı planlama, güç ve hasar bakımından önceki saldırılardan farklıydı. Hamas İsrail'e binlerce füze yağdırdı, binden fazla İsrailliyi öldürdü ve bazıları kadın, çocuk ve yaşlı olan 130'dan fazla kişiyi esir aldı.

Sorun şu ki, parlak bir askeri başarı olarak görülen bu saldırı, siyasi cephede bir hedefe ulaşamıyor. Çünkü Hamas, İsrail'in Filistin topraklarından çekilmesine yol açmadığı sürece siyasi çözüme ve müzakerelere inanmıyor. Hamas hareketi iki devletli çözüm fikrini ve İsrail'in varlığını tanıyan bir çerçeveye göre müzakere yapılması fikrini reddediyor. Dolayısıyla Hamas’ın saldırısı, ardı ardına gelen ve hiç bitmeyen bir işgale karşı, konunun kutsallığı ve Filistinlilerin hakları gereği sadece İsrail içinde değil, ‘devlet ekseni’ içerisinde de önemli değişikliklere yol açan birikimli bir taktiktir. Bu taktik İsrail içindeki korkuyu artıracak ve onu Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilere karşı daha büyük şiddet uygulamaya zorlayacak. Sivillerin öldürülmesine, evlerin yıkılmasına, camilerin ve altyapıların bombalanmasına tanık olan Arap halkının öfkesi de artacak.

Bu anlatıda eksik olan şey rasyonelliğin olmayışıdır. Çünkü İsrail ile yaşanan çatışmanın tarihine, nasıl başarısızlıkla değil de hezimetlerle sonuçlandığına, güç dengelerine, İsrail'in Batılı ülkelerin ve hatta Doğu'nun stratejilerindeki konumuna dair herhangi bir inceleme, devlet ekseninin İsrail'le savaşmanın pratikte ABD ve Batı ile savaşmak anlamına geldiğini anladığını doğrulayacaktır. Bu önemli ders, ABD'nin Batılı ülkelerle birlikte güçlü bir şekilde müdahale ettiği ve Hamas hareketini kınadığı, onu terörist olarak tanımladığı, DEAŞ'la bir tuttuğu, İsrail'e ise cömert mali destek, askeri ve lojistik bağışlar ile kendisini savunmak için gelecekte ihtiyaç duyacağı her şeyi sağladığı Gazze saldırısında güçlü bir şekilde ortaya çıktı. Bu, İsrail hükümetine Gazze'de istediğini yapması için bir ‘müsamaha’ kartı verdi. Söz konusu müsamaha, Hamas'ın toplu cezalandırma ilkesini kabul etmeyi, insani hukukun tüm maddelerini ve savaş yasalarını göz ardı etmeyi gerektirdiği yorumundan kaynaklanıyor. ABD ve Batı'nın tutumuna Çin'den, Moskova'dan ve Hindistan'dan garip bir sessizlik, İran'dan ise masumiyet beyanı eşlik ediyor.

Bütün bunlardan ne sonuç çıkarıyoruz?

Öncelikle Hamas'ın taktiklerinin boşuna olduğu sonucuna varıyoruz. Çünkü Hamas, orta düzey bir siyasi amaç olmaksızın güç kullanıyor. Çünkü sahada görülen imkansızlığa rağmen çözümün İsrail varlığını ortadan kaldırmak olduğuna inanıyor. İkincisi, direniş ekseninin bileşimindeki bir kusur. İran Dini Lideri ve yetkililerin ifadeleriyle Hizbullah, Gazze'deki operasyona katılmayı reddetti. Irak ise topraklarının başka bir ülkeye yönelik saldırı için geçiş noktası olmasına izin vermeyeceğini duyurdu. Parçalanmış vaziyetteki Suriye ise İsrail'in füze ve uçaklarının aylık ‘ziyaretlerine’ maruz kaldığı için yanıt veremeyecek kadar çaresiz durumda. Üçüncüsü, direniş ekseni askerî harekâtın sonuçlarının yarattığı yaraları iyileştirme kabiliyetine sahip değildir. Zira İsrail'in altyapıyı yok etmesinin yanı sıra yaralıların tedavi edilmesi, yiyecek ve ilaç sağlanması gibi hususlar da direniş ekseninin elinde değil. Bu kanayan yaralar fiilen devlet ekseninin sorumluluğu haline geliyor. Dikkatler her zaman yeniden inşa için Körfez ülkelerine, İsrail ile Hamas arasında arabuluculuk rolü üstlenecek Mısır'a çevriliyor. Konuyu dünya kürsülerine taşıma, Filistinlileri savunma ve iki devletli çözüm gibi gerçekçi çözümler sunma sorumluluğu da bu ülkelere düşüyor. Öte yandan direniş ekseninin saldırılarına sürekli maruz kalan devlet ekseninin Hamas'ın hareketlerinde, işgallerinde, algılarında hiçbir söz hakkı ve fikri yok. Filistin Yönetimi müzakereyi, zor koşullar altında, Filistinlilerin acılarını ve yerinden edilmelerini hafifletecek bir devlet kurmalarına olanak tanıyan kârlı bir strateji olarak görüyor. İşin garibi, bu kaygının yükünü taşıyan devlet ekseninin, direniş ekseni tarafından komplocu ve meseleyi tasfiye edici olarak damgalanmasıdır.

Bu saçma çatışma hâkim olmaya devam edecek. Çünkü ne devlet ekseni Filistin ve halkının davasından ne vazgeçebiliyor ne de direniş ekseni çatışmayı rasyonalize etmek istiyor. Sebebi ise şu ki, İran, bölgeyi hakimiyet altına almak için direniş eksenini ateşlerken, devlet ekseni ise bitmek bilmeyen savaşları durdurmaya ve çözüm bulmaya çalışıyor.