Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT

Adaletsizlik ile hak edilen empati arasında Gazze

İsrail Gazze halkına karşı suç mu işliyor? Cevap basitçe evet ve İsrail bunu Filistin ve Filistinlilere karşı uzun bir tarih boyunca yaptı. Kınama açıklamalarının yaşı onlarca yıllık ve ne Filistin davasına ne de Filistin halkına hiçbir şey yapmadılar. Filistinliler ve Araplar barışı seçtiklerinde bunu, akla, bilince ve deneyime dayanarak yaptılar. Diğer ulusların Filistin davasını desteklemekte ileri gitmelerinin arkasında ise, Filistinlilerle veya Araplarla hiçbir ilgisi olmayan çıkarlar ve ajandalar yatıyor.

Arap ülkelerinin Gazze'de yaşananlara ilişkin siyasi tutumları nettir; Hamas operasyonunun, hedeflerinin, arkasındakilerin ve zamanlamasının reddedilmesi, Filistin davasına tam destek ve İsrail'in mevcut ve beklenen şiddetli tepkisinin de aynı derecede reddedilmesi. Ancak bazı aydınların ve yarı sıradan insanların tutumları akımlara veya kişisel çıkarlara göre farklılık gösterdi.

Savaş ve Arap ülkelerinin kendi ülkelerindeki her şeyi bırakıp İsrail ve onun Doğu ve Batı'daki müttefikleriyle açık bir askeri savaşa yönelmesi yönünde çağrı yapan bir akım var. Bunların sayısı çok az çünkü imkânsızı talep ediyorlar ve bunu genellikle sadece aşırıya kaçmak için yapıyorlar, aslında bunu kastetmiyorlar çünkü hiçbiri bunu kendisinin ya da en azından ailesinden ve yakınlarından birinin yapmasına hazır değil. Bir de sayıca bunlardan daha az ve yalnızca Filistinlilerin barış antlaşmasından vazgeçip topyekûn bir savaşa girişmelerini isteyenler var.

Filistinlilerden Batı Şeria ile Gazze'yi de kaybedip yeniden dünyanın farklı ülkelerine sığınmalarını talep ediyorlar ki aralarında mültecileri kabul etmeye gönüllü çok az ülke kaldı. Yine Filistinlilerden bir gün İsrail ile savaşabilecekleri umuduyla sonuçları bilinmeyen bir göç ve dağılma içine girmelerini istiyorlar. Bu istekler, Filistinlilere tüm insan haklarına sahip insanlar olarak değil, kendilerine hizmet eden bir slogan gibi davranan bazıları için lükse yakın isteklerdir.

Aynı eğilimde olup, sayı ve oran olarak diğer gruptan daha da az bir gruba gelince, direnişin İsrail içinde kalması çağrısı yapıyor ve herhangi bir organize grubun, barış ve savaş konusundaki kararı Filistin halkının geri kalanından uzakta, tekeline alma hakkına sahip olduğunu söylüyor. Bunlara göre söz konusu grup birkaç yılda bir İsrail'i ve onun vurucu askeri makinesini kışkırtma hakkına sahiptir. Hazırlığı, eğitimi ve becerileri sayesinde bu grup kendisini İsrail'in olası tepkisinden korurken, her seferinde 1 milyon ya da daha fazla Filistinlinin ölmesinde bir beis yoktur, çünkü devletlerin kurtuluşu ancak bu şekilde gerçekleşebilir. Sonra usta bir şekilde Vietnam'ı, Afganistan'ı ya da benzer örnekleri hatırlatırlar. Mazlum Filistin halkı için acımasız ve kanlı olmalarına rağmen, bu öneriler, insanlık dışı bir soğuklukla gündeme getiriliyor.

Bu akımları ve önerilerini böyle net biçimde sunmamızın amacı, olayların sıcaklığından, geçmişin kalıntılarından ve ideolojiden uzak, gerçekliğin olasılıklarına, tarihsel aktivizmin verilerine ve Filistinliler ile Arapların gelecek umutlarına yakın bir şekilde savaş ve barış seçeneklerini fiilen teste tabi tutmaktır. Akıl, bilinç ve siyaset ile yapılabilecek çok şey var, ancak sıcak krizlerimiz, daha derin düşünceli, bilge ve gerçekçi olanlar yerine sesi daha yüksek çıkanlara ve daha fazla gürültü yapanlara kıymet veriyor.

Örneğin empati konusunu ele alalım, haksızlığa maruz kalanlara karşı gösterilmesi gereken tam ve hak edilmiş tüm insani empatiyle birlikte, her zaman mantığa ve akla da yeterince yer bırakılmalı. Empati iki türlüdür, birincisi anlıktır, coşkuludur, keskindir, sloganlara ve abartılara dayalıdır ve hiçbir sınırı ya da çıtası yoktur çünkü boş konuşmalardan ibarettir. Kalıcı ve daha önemli olan diğer empati türü derin ve sürekli olup, trajedilerin tekrarlanmasını durduracak gerçek, pratik ve gerçekçi çözümler arar. Birincisi, insanın kendinden memnun olmasını, yaşayan bir vicdana ve yüce bir insanlığa sahip olduğunu düşünmesini sağlar ama Gazze ve Filistin halkı için hiçbir şey yapmaz. İkincisi ise bu duyguyu yaşatmaz, fakat trajediyi temelinden sonlandırmaya, geçmiş on yıllarda ve bugün var olandan farklı bir bugünü ve geleceği inşa etmeye çabalar.

Dikenli ve karmaşık konularda rasyonel insanlar güvenli çıkışlar, pratik çözümler ve gerçekçi pozisyonlar arayışında olurlar. Buna karşılık bazıları hızlı ve anlık yorumlar yapmaya devam etmekte ısrar ederler, bu nedenle pozisyonları değişir, çelişkili analizler yaparlar. Görüşleri olaylar, verileri, boyutları ve onları etkileyen dengelerdeki değişimlere göre değil, olayların sıcaklığına göre değişir. Bu tür bir saçmalık ve kötüye kullanım, dünyaya yayılmış sistematik ahmaklık ve değersizliğin bir sonucudur.

Bugün Gazze'de Filistin halkının başına gelenlere yukarıda zikredilen iki türüyle empati duyanlar, bazı örgütlerin politikalarını, açıklamalarını ve değişmez tutumlarını da unutmamalılar.  Bunlar Arap ülkelerinin “kafir” ülkeler olduğuna inanıyorlar. El-Kaide ve DEAŞ gibi “terör örgütleri” aracılığıyla kendileri ile savaşmanın doğru yol olduğunu düşünüyorlar. Arap ülkelerini kendi içinden veya Lübnan, Irak, Suriye ve Yemen’de bulunanlar gibi çevresinden hedef alan “milisleri” yüceltiyorlar. Bu politika ve tutumlar yakın tarihlidir, açıklanmış ve yayınlanmıştır ve tarih kendilerine şahittir. Bu tür sıcak ve insani açıdan etkileyici olaylar birçok insana saklandığı delikten çıkıp, insanların reddettiği, ülkelerin kınadığı söylemleri yeniden yayınlama fırsatı veriyor.

Bunun en açık örneklerinden biri, Gazze'de olup bitenleri tanımlarken radikal grupların dilinin, söz dağarcığının ve kavramlarının yeniden canlanmasıdır. Böylece hassas, çetrefilli ve karmaşık siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel, askeri ve güvenlik dosyalar tek bir dille, yani “küfür ve iman” veya “doğru ve yanlış” ya da “siyah ve beyaz” dili ile ele alınıyorlar. Herhangi bir uydu kanalında bir teorisyenin, kürsüdeki bir vaizin, coşkulu bir sosyal medya kullanıcısının, bilgi, farkındalık, doğru ve karmaşık hesaplar yerine, tam bir bilgisizliğe veya kör ideolojiye dayanarak en karmaşık konuları bir kelimeyle, bir fetvayla, bir hashtag ile çözmeleri ne kadar kolay.

Çağdaş sanatların birçok alanına sol hareketler hakimdir ve sol hareketler, çoğunu siyasal İslamcı hareketlere miras bıraktıkları siyasi başarısızlıklarıyla bilinirler. Yaygın şöhretleri ve aynı zamanda düşük düzeydeki farkındalıkları nedeniyle, dizginsiz, kontrolsüz ve serbestçe açıklamalarda bulunduklarını ve pozisyonlar benimsediklerini görürsünüz. Bunlar hem onların ünlerini ve takipçi sayılarını artırır hem de vicdanları tatmin eder. Bazılarının, şair Emel Dunkul’un, zamanı geçmiş siyasi ve kültürel meseleleri dillendiren şiirlerini ve bu şiirlerde geçen "Gözlerini çıkarırım" veya "Uzlaşma" gibi ifadeleri gündeme getirmeleri ise gerçekten şaşırtıcı.

Son söz; Arap ülkelerinin onlarca yıldır seçtiği barış yolu, aklın, gerçekliğin, dengelerin ve acil önceliklerin yönlendirdiği tek olası yoldur. Böylesine sıcak anlarda savaş seçeneğini övmenin amacı, Arap ülkelerini ihanetle suçlamak, Arap ülkelerini ve halklarını nüfuz, hakimiyet alanları olarak gören, yükselmelerini, etkili olmalarını ve olayları yönetmelerini engellemek için elinden geleni yapan bölgesel projeler ve eksenler lehine meşruiyetini zayıflatmaktır.​