Nedim Kuteyş
Lübnanlı gazeteci
TT

Hamas ve Netanyahu'ya birlikte karşı koymak

‘Mevcut Gazze savaşı öncekilere benzemiyor’ sözü defalarca tekrarlandı. Ve evet öyle değil. Savaş bizi beklemediğimiz şekilde, önümüzdeki haftalar ve aylar değil, yıllar içinde zihinler savaşının başlığı olacak başka bir savaşın meydan okumasıyla karşı karşıya bıraktı.

Bugün, kültür, siyaset ve medyada 11 Eylül 2001 cinayetinden bu yana en yoğun fikir çatışmasının tam ortasında yer alıyoruz.

Daha önce bu gazetede, bu yüzyılın üçüncü on yılı ve sonrasında siyasetin barış meselesi etrafında döneceğini yazmıştım. Bundan önceki iki on yıl, ‘teröre karşı savaş’ (2001-2010) ile ‘Arap Baharı (2010-2020)’ başlıkları altında geçirildi.

Yıkıcı boyutu ve Hamas’ın ateşlediği ilk kıvılcımının kanlı ayrıntıları, halen kendisine eşlik eden duygusal, politik ve seferber edici çılgınlığıyla son savaşın patlak vermesi, zihinler savaşının daha önce tanık olduğumuzdan çok daha büyük olacağına dair kanaatimi pekiştirdi.

Olayın medyadaki yansımalarına, özellikle de Hamas ve genel direniş eksenine muhalif olan kanalların bölgenin geleceğine dair anlatımına bakacak olursak, haberleri aktarma biçimlerinin ciddi bir kısmının, geçtiğimiz yıllarda yaygın olduğu gibi halen savaş haberciliği mantığının tutsağı olduğunu görürüz. Bu mantığın önemli bir bölümü ise özellikle çocuklar arasında yaşanan can kaybı ve yıkım trajedilerinden kaynaklanan duygusal heyecanın istismar edilmesine dayanıyor.

Elbette bu, savaşların korkunç insani maliyetlerinin üzerinden atlayıp geçmeye yönelik bir çağrı değil. Keza özellikle kendilerini içinde buldukları akıbet konusunda hiçbir söz hakkı olmayanların insanlık onurunu küçümsemeye yönelik bir yönlendirme de değil. Daha ziyade, İran’ın liderlik ettiği darbenin tuzağına düşmeye karşı bir uyarıdır. Zira İran öncelikle bizzat savaş, ardından şu an etrafımızda olup biten her şeyle ilgili hakikat, adalet, kötülük, iyilik, melekler ile şeytanlar arasındaki mücadeleye dair mutlak anlatıların yeniden canlandırılması yoluyla, kendisini barış seçeneğine karşı bir seçenek olarak sunuyor.

Basitleştirici anlatılarla desteklenen yoğun baskı, duygu ve değerlerin siyasallaştırılmasına davet ederek insanlığımızı coğrafi olarak çerçevelemeyi amaçlıyor. Bu, önce ötekinden, sonra ister İsrail ister Filistin isterse direniş olsun, savaş ekseninin bize önerdiğinden farklı siyasi görüşe sahip toplumlar ve hükümetlerden nefret eden bir bilinç yaratmaya yönelik siyasi istismar için bir hazırlıktır.

Bugünkü haliyle haberleri aktarma biçimimiz savaşın trajedilerine ışık tutmayı amaçlıyorsa, o halde trajedinin iki yerde yaşandığını söylemeliyiz: İsrail'in öfke makinesi tarafından yerle bir edilen Gazze ile Hamas’ın savunmasız halkına evlerinde saldırdığı İsrail. İki taraf yerine bir tarafın yaşadığı trajediye ışık tutmak ise, medyayı, bağlamdan ve tarihten yoksun, İsrail'den önce bize karşı olan çarpık bir anlatının uzantısı haline getirmek demektir.

Medyanın, yani bizim medyamızın, Gazze savaşının rahminden doğan zihinler savaşındaki misyonu, bu savaşta çatışan görüşler için savaşın doğrudan aktörleri olan Hamas ve Binyamin Netanyahu hükümetinin ötesinde, bir siyasi ve değersel bağlam sunmaktır. İhtiyacımız olan şey, duygusal sömürüye ve ‘zorla alınan, sadece zorla geri alınabilir’ ya da ‘barış bize ne getirdi’ gibi sloganları ya da özlü söze benzer ifadeleri papağan gibi tekrarlamaya dalmış anlık medya değil, bağlamsal medyadır (contextual media).

Şu an daha geniş bir ideolojik çatırdamayı yansıtan bir olayla karşı karşıyayız. Dolayısıyla medya, bilhassa daha önce yokluğundan şikayet ettiğimiz takibin mevcut yoğunluğu göz önüne alındığında, olayın anlatısını şekillendirmede, kamuoyu algısını ve politik süreçleri etkilemede büyük bir rol oynuyor.

Bu yüzden bağlamsal medya, olaylara doğrudan mağdurlar sahnesinin ötesine geçen bir bakış açısı sağlamanın ve onları aydın bir politik anlayış için bir kaldıraç oluşturan geniş bir sosyal, politik ve tarihsel bağlama yerleştirmenin temel koşulu olarak öne çıkıyor. Örneğin birkaç gün önce, uluslararası alanda bir direniş hareketi olarak Hamas'a duyulan sempatinin boyutuna işaret edecek ve hafızalarımıza bu şekilde kazınacak, ‘direnişe destek vermekten geri kalan Arap elitlerini’ hedef alan bir silah gibi kullanılacak olan Londra gösterisini ele alalım. Gösteri ile ilgili haberlerde Londra'nın Müslüman Kardeşler örgütünün en önemli başkentlerinden biri olduğu söylendi mi ya da söyledik mi? Bu durumda asıl soru şöyle olmalı: Diğer Avrupa başkentlerindeki gösteriler nerede? Bu, belirli ajandalara hizmet eden bir bilinç yaratmak için hikayeleri çarpıtıp yeniden şekillendirmenin sadece bir örneğidir.

Bu anlamda bağlamsal medya, ayrımcılığı pekiştiren, nefret ve karşılıklı yıkım ortamını zenginleştiren söylem yerine, yanlış bilgilere karşı bir siper, daha doğru ve kapsamlı bir diyaloğa yönlendiren bir etkeni temsil ediyor.

Gazze testi, bazı medya kuruluşlarının oluşturduğu medya geleneklerini aşma gücümüze yönelik bir sınavdır. Bunu yenilik arzusu ile söylemiyorum, aksine Arap siyasetinde rasyonellik ve ılımlılık çizgisine karşı çıkan ve İran ile direniş adını taşıyan eksenin sahiplendiği siyasi söylemin farkında olmadan desteklenmesine yol açan uygulamalara gömülmüş durumda olduğumuz için söylüyorum.

Bu uzun ve karmaşık bir mücadele ve hâkim, önceden hazırlanmış yanlı tutumlarla lekelenmeyen bir siyasi anlatı üretmek için en yüksek düzeyde fikri cesaret ile popüler olmayan alanlara girmeye hazır olmayı gerektiriyor.

Savaş bitecek ve bitişi, varoluşumuzun özünde ve siyasi geleceğimizde bizi ilgilendiren zor soruları ortaya çıkaracak. Hamas'ın herhangi bir Filistin siyasi sürecinin geleceğinin parçası olacağı bir senaryoyu hayal etmek zor. Savaş, düşüncesinin kendisini ortadan kaldıramasa bile büyük olasılıkla Hamas’ın askeri yapısını yok edecek ve siyasi geleceğini ortadan kaldıracak. O zaman Gazze'nin siyasi geleceği ne olacak? Filistinlilerin çıkarlarını kim kontrol edecek ve temsil edecek? İsrailliler öfke ve intikam dalgasından nasıl çıkacak ve barış mantığını kabul etmeye nasıl yeniden hazır olacaklar? Çatışma sonrası için bir öneri oluşturmak, çözüm yollarını yeniden açmak, İsrail-Filistin ilişkilerini yeniden tanımlamak için tüm bu ölüm, yıkım, nefret ve kinin üstesinden nasıl gelebiliriz?

Bu sorular mutlak gerçek basitliği ve Filistin tarafının azami talepkar programlarıyla cevaplanabilecek türden sorular değil. Aynı şekilde barış projesini bitirmek için Hamas'a bahis oynayan ve bu bahsi kendi elinde patlayan İsrail sağının kibri ile de bunlara cevap bulunamaz.

Yani bu bizimle onlar arasında bir savaş...

Bugün hakim olan şey, büyük ölçüde, yanlış yönde olan kalplerin ve duyguların savaşıdır. Eksik olan ise zihinler savaşıdır ve bu savaşa girişmeyi, erişim alanını genişletmeyi ve altyapısına yatırım yapmayı geciktirme lüksüne sahip değiliz.