7 Ekim 2023'te Gazze'de Filistinliler ile İsrailliler arasında çıkan savaş sıradan bir savaş değildi. Ayrıntılarla, karmaşalarla, Arap, bölgesel ve uluslararası karışıklıklarla dolu bir savaştı. Tarihi, ‘1948 Arap-İsrail Savaşı’nın gölgesini’ çağıran ve çatışmayı çevreleyen coğrafyayı kışkırtan bir savaştı.
Mevcut savaş, küçük bir alan üzerinde devam etse de onun gizemli mesajları tüm dünyaya kendini hissettirdi. Her an -şu ya da bu nedenle- dünyanın tüm semalarını yoğun bir duman bulutu kaplayabilir, küresel bir acil durum yaşanabilir, eski bir çatışma yeniden canlanabilir… Gazze'deki savaş bu potansiyel dünyanın başlangıç noktasıdır. Savaş ne kadar sürerse sürsün, silahların susacağı bir varış istasyonu olmalı.
Tüm bu kandan, kayıplardan, ekonomik yıkımdan, şehirlerin yok olmasından, istikrarsızlaşmadan, insanların yerlerinden edilmesinden ve ulusların haritalarını çalma girişimlerinden sonra işte bir duraklama… Bir soru ortaya çıkıyor: Merhum düşünür Muhammed Seyyid Ahmed'in bir zamanlar söylediği gibi ‘silahlar sustuktan sonra’ ne olacak? Dünya kervanı hangi yöne gidecek? Ona kim liderlik edecek? Dünya, uluslararası meşruiyet yasalarını ve insanlık sözleşmelerini yenebilecek mi? Yoksa sonuçlar ne olursa olsun savaşların ‘akıllı yatırım’ olduğu mu düşünülecek?
Olası bir dünya hakkında konuşmak yeni bir şey değil. Laboratuvarlarda yaşayanlar onun özelliklerini soğukkanlılıkla çiziyor, güce kim sahipse o galip geliyor. 24 Şubat 2022'de Rusya-Ukrayna Savaşı’nın patlak vermesiyle birlikte ‘çok kutuplu dünya düzeni’ söylemleri gündeme geldi. Rusya ve Çin'den mesajlar geldi, dünya bu kavramın doğuşunu bekliyordu. Ancak sürpriz, Gazze savaşından birkaç gün sonra, ABD Başkanı Joe Biden'ın insanlığın yeni bir dünya düzenine ihtiyacı olduğunu ilan etmesiyle geldi. Bu bizi Washington'un ne planladığını, yani başka güçlerle rekabetten uzak, küresel bir sisteme liderlik etmek istediğini fark etmeye yöneltiyor. Biden'ın benimsediği sistem, önceki sistemlere benzemiyor. Zira bu, iki kutuplu veya çok kutuplu bir sistem değil; insanlık üzerinde tahakküm kurmak isteyen bir sistem!
Yani İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan uluslararası kurumları baltalayan yeni bir politikayla karşı karşıyayız. Bu, potansiyel uluslararası toplum için yeni mevzuat gerektiriyor. Elbette bu mevzuatın yazılması görevini üstlenecek olanlar da bu sistemi talep eden ABD kuvvetleri. Ancak Joe Biden'ın hayallerine giden yolu tıkayacak Rusya ve Çin gibi isteksiz uluslararası güçler de var. Onların, ABD'nin yeni bir dünya düzeni kurma konusundaki yetersizliğini ifade ettiklerini ve hatta ABD hegemonyasından arınmış bir sistem çağrısında bulunduklarını gördük.
Her halükârda Gazze bir dönüm noktası ve bir yol ayrımıydı. O yüzden Gazze'nin kıvılcımı olmasaydı ABD Başkanı Joe Biden Beyaz Saray'ın çekmecelerindeki sessiz dosyaları çıkarmazdı. Biden'ın 19 Ekim'de ABD halkına yaptığı televizyon konuşmasında da tanık olduğumuz gibi, Washington savaşlara yatırım yapıyor. Zira Biden, söz konusu konuşmasında şunları söyledi: “Ukrayna ve İsrail'i desteklemek, ABD'nin güvenliğini gelecek nesiller için güçlendirerek meyvelerini verecek bir ‘akıllı yatırımdır. Zira bu Amerikan güçlerini tehlikeden uzak tutmamıza ve çocuklarımız ve torunlarımız için daha güvenli, daha müreffeh bir dünya inşa etmemize yardımcı oluyor.”
Gazze savaşı yoluyla bazı küresel güçlerin sağlığına ve nüfuzuna yeniden kavuşması için mümkün olan en büyük uluslararası kazanımları elde etmeyi amaçlayan bu ruhla, silahlar susturulduktan sonra Ortadoğu haritalarına kendini dayatan yeni senaryoların ortaya çıkması gerektiğini söyleyebilirim. Artık hiç kimse bu kadar acımasız katliamların, kan nehirlerinin, soykırımların ve korkunç insanlık dışılıkların tarihiyle yüzleşemez veya bir arada var olamaz.
Artık geçmişin sert sayfalarının tekrarlanmasına izin veren bir gelecek yok. Dolayısıyla herkes, 4 Haziran 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devleti kurarak, bu kronik sorunun çözümü için yeni bir yaklaşım aramalı. Zira bu tur, bu çatışma tarihindeki en tehlikeli tur ve Filistin halkı bu sefer ne pahasına olursa olsun topraklarını terk etmeyeceğini kanıtladı. 1948'in görüntüleri halen taze ve Filistinlilerin gözlerinin önünde duruyor: tehcir, sınır dışı edilme, suikast… Bunlar günümüzde yeniden yaşanması zor olan görüntüler. Bu birinci senaryo, çatışmaya dahil olan tüm taraflarda yankı uyandırması koşuluyla en iyi yol olarak öne çıkıyor.
İkinci senaryo ise çözümün başarısızlığı ve kesintisiz çatışma turları yoluyla kronik savaş durumunun devam edeceği hipotezine dayanıyor. Bu durum, çatışmaların, (İran veya onun Yemen ve Irak’taki vekil güçleri gibi bölgesel tarafların olası girişiyle) Güney Lübnan ve Golan Tepeleri'ndeki iltihaplı sınırları içerecek şekilde genişlemesine yol açar. Burada istikrar adına fatura yüksek olacak. Belki de bu savaşın bilinen bir sonu olmayacak.
Üçüncü senaryo ise ikinci senaryonun kaçınılmaz sonucu olacaktır. Sınırların çarpışması, Ortadoğu'yu küresel güçlerin çatışacağı bir tiyatro salonuna dönüştürecek. Bu, haritaların parçalanıp yenilerinin ortaya çıkabileceği en tehlikeli olasılıktır.
Dünyanın ilk senaryoya tepki vermesini umuyorum. Gazze Savaşı’nın Ortadoğu'daki savaşlarda son sayfa olması gerektiğine, o olmadan ne bölgede ne de dünyada istikrarın sağlanamayacağına inanıyorum.