Modern dünyanın ikiyüzlülüğü taşıdığı epistemik sistemin bizatihi kendisinden neşet etmektedir. Bilgiyi salt öznenin kendisine mündemiç kıldığınızda değer dediğiniz şeyin kendisi de öznenin kendi tecrübesine dayandırmış ve onun biliş sürecini kutsamış olursunuz… İşte bu kutsama ile birlikte modern batılı değerler, batı dışı toplumları değişime uğratmak için gerek şart halini almaktadır. Batı Dışı Toplumların modernleşme serüvenleri ise batının iktidar alanını genişletme ve süreklileştirme arayışının bir sonucudur.
Modern düşünce klasik düşünceden ayrılarak yeni bir epistemik sistem kurmaktadır. İşte bu epistemik sistemin ürettiği bilgi üzerinden bir dünya sistemi kurulmuştur ve değerler skalası oluşturulmuştur. Bu değerler skalasında ise değerler sadece modern toplum olma hüviyetine sahip kişiler için geçerliliğini korumaktadır. Her değerin öznenin kendi bilişsel sürecine tevdi edilmesi, ortak bir değerin varlığını imkânsız kıldığı gibi göreceliliği de iktidar olma ile avantajlı hale dönüştürme imkânı doğurmaktadır. Modern dünya modern değerler ile hemhal olarak kendisine verili bulunan hakların kullanılmasında öncelikli bir konum elde etmektedir. Batı dışı toplumlarda ise batı yandaşı olan kişilerin kendi toplumları ile zıtlaşmaları ve batılı değerlerin yanında yer almaları ve batılı çıkarlar için gerekli şartları taşıyorlarsa onların insan olma hakları koruma altına alınmaktadır. Onların bulundukları toplumun geri toplum ve modernleşmesi gereken toplum tasavvuru dışa vurularak onları değişime zorlamak için her türlü şeyi/haksızlığı, zulmü yapma hakkını elinde bulundurmaktadırlar.
Örneğin, Irak meselesinde ortaya konan temel gerçekliği bir daha hatırlayalım! Binlerce bomba ile kadın, kız, çocuk, yaşlı demeden başlarına bomba yağdırıldığında onlara demokrasi ve özgürlük götürülecekti. Neredeyse yirmi yıla yaklaşırken, Irak’ın hâlihazırdaki durumu gözler önünde ve hala demokrasi mücadelesi verildiği savı üzerinden halkın temel hakları göz ardı edilmektedir. Afganistan yine başka bir örnek… Daha yeni kendisine gelmekte olan Afganistan hem Rusya ve hem ABD tarafından esir muamelesi maruz kalmıştır. Şu anda bağımsızlığını ele alan Afganistan ise yaşam mücadelesi verilirken, o meşhur batılı devletler, insan haklarına saygılı ülkeler, herhangi bir destek vermeyi düşünmemektedir. Myanmar bir başka mesele, öldürülürken seyirci kalınan, kaçarken, seyirci kalınan, açlıkla mücadele ederken seyirci kalınan bir halk ve tek suçu müslüman olmaları…
Benzer bir durum uzun zamandır Filistin meselesinde de açığa çıkmaktadır. İsrail hangi savaş suçunu işlerse işlesin, kendisini savunma hakkını kullanmaktadır. Ama Hamas, sürekli kendisi ile savaşan ve kendisini yok eden İsrail’e yönelik bir saldırı yaptığında terörist ve her türlü muameleyi hak eden taraf olmaktadır.
Şu artık anlaşılmaktadır ki, batılı devletler, insan haklarına saygılı, özgürlükçü ve eşitlikçi özellikleri ne yaparlarsa yapsınlar, batı dışı toplumlara yönelik ise bu yaptıkları sorun teşkil etmemektedir. Rusya, Ukrayna’ya yönelik bir saldırı gerçekleştirdiğinde katliam yapmakta ve insan haklarına aykırı davranmaktadır. Sivil ölümleri için mahkemeler kurulmakta ve her türlü yaptırım hemen icra edilmektedir. Ukrayna Rusya savaşı tabi ki istenmeyen bir savaştır. Hiçbir devlet yek diğer bir devleti haksız ve güç kullanarak elde etmesin… Ama bu bütün devletler için geçerli bir kural olarak yerleşik hale gelmeli değil mi? Bir değer evrensel ise bu nasıl bir devlet için askıya alınır, bir halk için kullanıma dâhil edilmez! O zaman o değer evrensel kritere sahip değildir.
İşte tam olarak mesele bu…
Batılı değerler, evrensel bir karaktere sahip olamazlar. Çünkü epistemik sistemlerinin ortaya çıkardığı ontolojik zemin buna müsait değildir. Batının ürettiği hiçbir değer batı dışı toplumlarda uygulama alanı bulamamıştır. Bu modern tarihin başlangıcından bu tarafa böyle uygulanmaktadır. Bu durum aynı zamanda Latin Amerika ülkelerinin modern batılı değerlerle arası bozuk ülkelerinde de geçerliliğini korumaktadır.
Batılı bilginin özne merkezli bir biliş sürecine mebni olması, onu kültürel dokunun kendisine bağımlı hale getirmektedir. Kapitalist sistemin inşa ettiği modern dünya ve onun klâs gibi muamele gören değerleri sadece daha fazla getiri sağlaması bakımından önemini korumaktadır. Çünkü görelilik değer alanına da sirayet etmektedir. İsrail ve Hamas/Filistin meselesinde bu göreliliği görebilmektesinizdir. İsrail, tam bir katliam yaptığı halde özgürlükçü ve demokratik sayılıyor. Filistinliler kendilerini savunduklarında ise terörist olmaktadırlar. İsrail öldürdüğünde kimin öldüğünün önemi yoktur, dünyadan bir terörist yok olmaktadır. Filistinliler bir Yahudi öldürdüğünde katil olmaktadırlar. Bu yargılama ve değerlendirme ancak batılı modern epistemenin sağladığı kurgusal zemin üzerinden haklılık kazanabilirdi. Yani bir batılı ne yaparsa yapsın, kendi şartlarında haklı ve üstündür. Kendisine yönelik yapılan her saldırı haklı sebeplere istinat etse de yine bir terör faaliyeti olarak tescil edilmektedir.
İşte buradan ilan etmeliyim ki; modern batılı değerler, salt batılı değerlerle mücehhez kılınmış ve üstünlük sağlamış bireyler için bir üstünlük aracı ve geçerlilik zeminine sahiptir. Batı dışı kalmış toplum ve kültürlerin bu haklar ve değerler ile bağıntısı sadece batılı değerlere yönelik yaklaşımı ile orantılı bir zemine dayanır. Batılı değerleri reddeden, modern düşünce ile arasına mesafe koyan her düşünce bu haklardan mahrum bırakılmaktadır. Bu yüzden kalıcı bir yargı olduğu savı haklılık kazanmaktadır.
Modern dünyanın tasallutunda bulunan farklı kültür ve medeniyetlere aidiyet kesbeden insanlar, geri kalmış bir zemine sahip olmaları, onları değişime açık hale getirmek için yapılabilecek her şeyi mümkün ve mubah görmeyi sağlamaktadır. Kendi yasal meşruiyet zeminini kendisi kuran bu yaklaşım, kendi dışındakilere yaşam hakkı tanımamaktadır. Batılı kültür içinde batı dışı kalan toplumlar zaten hayvan gibidirler. Ehlileştirilmeleri gerekmektedir. İnsanlığın başına bela olmaktadırlar. Bu yüzden ya yok edilmelidirler, ya da ehlileştirilerek modernleşmenin tuzağına düşürülmelidirler ki sömürü devam edebilsin…
Son Hamas saldırısı bize bu acı gerçekleri bir kez daha hatırlattı… Beş bini aşan ölü ve binlerce yaralı yanında enkaz altında da binlerce çocuk ve yetişkinin varlığı ise bilinen bir gerçek olmasına rağmen, oraya insani yardımın götürülmesine bile izin verilmemektedir. Verilen izin ise kısa ve yetersiz kaldığı apaçık bir gerçek iken dünya buna sessiz kalmaya devam etmektedir. Hamas elindeki rehineleri insani yardımın ulaşması için koz olarak kullanma zorunluluğu duymaktadır. Bu durumun kendisi bile başı başına bir suç unsuru olarak yargılanmalıdır.
Sivil inisiyatifin harekete geçmesi herhangi bir şeyi değiştirmemektedir. Korkunç bir propaganda ile İsrail lehine bir kamuoyu oluşturma çabaları yeterli desteği bulamamakta olmasına rağmen, katliamı durdurmaya yetmemektedir. Yardım çalışmaları ise ulaştırma sorunu ile karşı karşıya kalmaktadır. İsrail’in bu kadar keyfi muamele etmesi, kendi isteği ile hareket etmesi ve bu İsrail iradesine yönelik herhangi bir yaptırımın yapılmaması tam bir trajedidir. Yahudi tarihinin belirli dönemlerinde kendilerinin yaşadığı zulmü bugün Filistinli Müslümanlara yapmaları ise ayrı bir değerlendirmeyi hak etmektedir.
Yirmi günü geride bırakan bu zulüm, farklı arayışlara neden olabileceğini hesaba katmayan İsrail sonradan çok pişman olabilir. Dünyanın her tarafında Müslümanların varlığı müsellem… Bu Müslümanların Filistinli kardeşlerinin öldürülmesine yönelik tepkilerinin farklı tezahürlere neden olması ise beklenebilecek bir olguyu işaret eder. Yüreği yanan kişinin ne yapabileceğini kestirmek her zaman mümkün olmayabilir. İşte bu yüzden İsrail devletini uyarma görevi yerine getirilmelidir: yarın yeni bir örgüt kurulsa; Daiş, Taliban, Haşdi Şabi ve benzeri şiddet üreten bir örgüt -ki bu istenmeyen bir durum-, her yerde İsrail düşmanlığını öne çıkarsa ve vatandaşlarına yönelik bir tehdit haline dönüştüğünde İsrail yaptığına pişman olacak mıdır? Dediğim gibi istenmeyen bir durum, ama acılar birçok şeyi yapmayı mümkün kılabilir. Bunun örnekleri çokça görülmektedir.
Bu sadece İsrail için bir tehdit değil bilakis, batılı bütün devletlerin yani modern dünyanın sahibi olan erklerinde karşı karşıya kalabileceği bir tehdit olabilir. o yüzden batılı devletlerin ve İsrail devletinin yaptığı bu zulme son vermesi, daha kötü durumların ve insanlığın yok oluşunu beraberinde taşıyacak yeni çatışma alanlarının oluşmaması adına vicdanlarını harekete geçirmeli ve halklar, modern ülkelerin halkları, kendi konforları için İsrail zulmüne sessiz kalmamaları lehlerine olacaktır.
Halkı müslüman olan ülkelerin ise irade beyanında bulunmaları, İsrail için gerekli yaptırımları öne çıkarmaları ve uygulamaları elzem olmuştur. Halk ile iktidar arasındaki uçurumu daha da çoğaltmamak adına İsrail zulmüne dur denilmelidir. Yüreklerin bu kadar yandığı bir zeminde mantık ve akıl yerini duyguya bıraktığında ciddi sorunlar ortaya çıkabilir. İşte bu yüzden, aklıselim ve vicdanlı bir yaklaşım ile meseleye sahip çıkılmalı ki modern dünyanın yitirdiği değerlerin oluşturacağı girdaba insanlık düşmesin, insanların birlikte var olacağı bir zeminin varlığı kesinlik kazansın…
Ben sadece müslüman bir aydın olarak zihnime düşen şeyleri söylemekle yükümlüyüm… Gücüm değerlendirme yapabilme gücümle orantılıdır. Ama benim gördüğümü stratejik kurumlar görmüyor ise bu onların gözlerini hakikate kapatmalarından neşet edebilir. Devletler ve iktidarlar, salt kendi beka meselesini öne çıkartarak varlık sahasında kalmaya devam ederlerse yarın o bekayı kaybetme ile karşı karşıya kalabilirler. Allah zulme rıza göstermez! Her vicdanlı insanda zulme rıza göstermemelidir. Apaçık bir zulüm var ortada! Buna dur demek her aklı başında ve vicdanlı siyasetçi, aydın, entelektüel ve sivil hareketlerin uhdesinde olmalıdır. Bu zulme dur denmezse, sadece cehennem ateşinde yanma değil dünyada da yanmanın türlü yolları tehlikeli bir şekilde hayata geçirilebilir. Her vicdan kendi çocuğunun haksız bir şekilde öldürüldüğünü bir düşünsün, kendi ağabeyi, kardeşi, annesi, babası, yakınları, arkadaşları üzerine bir düşünsün, neler yapacağına bir baksın… İşte olabileceklerin bizatihi kendisi sizin kendi deneyiminizde saklıdır.
Vicdan sahibi iktidarlar ve insanlar bu zulmü bir an önce durdurmalıdırlar ki başka büyük belalara ve musibetlere duçar olmayalım…