Amerikan toplumunun, Ortadoğu'daki son savaşın ardından; siyasi ve sosyal, ideolojik ve sanatsal, medya ve edebiyat gibi birçok düzeyde çatışmaların derinleşmesine yol açacak herhangi bir sebebe ihtiyacı var mı?
Kesin olan şu ki ABD hiçbir zaman kendi içinde bugünkü kadar bölünmemişti. Herkes büyük projeler ve anlaşmazlıklar savaşının 2024 başkanlık seçimlerinin eşiğinde başlamasını bekliyordu. Ancak Gazze çatışmasının felaketleri ve İsrail'in tepkileri bu süreyi hızlandırdı.
ABD’nin tarihsel olarak İsrail'i her koşulda desteklemeye alışkın olduğu bilinir. Ancak bugünlerde ABD’nin iç kesimlerinde tuhaf olan bir şey var. 7 Ekim'den sonra orada olup bitenleri takip eden herkes, ABD'nin zihniyetinde bir şeylerin değiştiğini fark ediyor. Biz, Biden yönetiminin pozisyonlarını kabul etmeyen geniş bir diplomat kesimi arasında yaygın bir hayal kırıklığının yaşandığı ABD diplomasisinin kalbinden başlayalım.
Sahne sadece duygu ya da hislerle sınırlı kalmayıp koridorlarda yaklaşan isyanın habercisi niteliğinde bir harekete dönüştü. Huffington Post'a göre, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ve kıdemli danışmanları, muhaliflerin İsrail-Filistin çatışmasına yönelik ABD yaklaşımını reddeden bir ‘muhalefet belgesi’ hazırlamasını görmezden geldi.
Aralarında kıdemli diplomat Josh Ball gibi bazı isimlerin istifa etmesi, bakanlık açısından büyük bir kayıp olarak değerlendiriliyor. Bu tür muhalefet belgeleri, özellikle de kolektifse, aslında misilleme korkusu olmadan karşıt görüşleri dile getirmenin hayati bir yolunu yansıtır. Çünkü bakanlığın politikaları bunu kullanan kişilere karşı misilleme yapılmasını yasaklıyor.
ABD Dışişleri Bakanlığı sahnesindeki gözlemciler şunu merak ediyor:
“Olanlar ABD diplomasisinin bileşenlerinde bir bölünmeyi mi, yoksa köklü bir değişikliği mi gösteriyor?
Bu sorunun yanıtı, özellikle 1967'deki ABD Dışişleri Bakanlığı ile ülkenin demografik yapısının WASP (beyaz Anglo-Sakson Protestan) gruplarının aleyhine değiştiği günümüz arasındaki devasa fark göz önüne alındığında, tek başına bir okumayı gerektiriyor. Bu cevap, İsrail'e sadık olup bazılarının yeni Kenan diyarı olarak gördüğü ABD ile Tevrat’taki İsrail arasında bağlantı kuran dogmatik tarih teorilerinden arındıranlar özelinde okunmalıdır.
Burada kaçınılmaz sonuç, ABD ile Arap ve İslam dünyasının geri kalanı arasındaki siyasi ilişkilerin geleceğini dikkate alan Amerikan diplomasisi saflarında yeni bir ekibin yükselişi gibi görünüyor. Eski çerçevelerin ötesine geçen ileriye dönük vizyonlarla ve ABD'deki antisemitizm suçlamalarından korkmadan bu konuya meraklı olanlar var. Semitizm sözcüğü bizi, ünlü ‘Yahudi lobisi’ aracılığıyla İsrail Devleti'ne verilen desteğin en önemli sütunlarından biri olan Amerikan Yahudi topluluklarını etkileyen bölünmeye götürüyor.
İsrail'in devlete ve lobinin kaderine olan ilgisi özellikle 1956 Süveyş Savaşı krizinden sonra başladı. Eisenhower İsrail'e geri çekilmesi için baskı yaptı ve o gün İbrani devletinin liderleri, Ben-Gurion'un dediği gibi; ‘herhangi bir güçlü Kongre’nin İsrail'i Arap ordularından daha güçlü bir şekilde yok etme kapasitesine sahip olduğunu’ fark ettiler.
Bugün, İsrail yaklaşımını reddeden ve Tel Aviv hükümetlerinin son yirmi yıldaki eylemlerini dünya çapındaki Yahudilerin başına gelen bir felaket olarak gören J Street gibi geniş bir grubun zaten ayrıldığı bu lobi giderek bölünmüş durumda. Dünya, sesini yükselten laik Yahudi grubu Barış İçin Yahudi Sesi'nin (JVP) kitlesel gösterilerini takip etti. JVP, tüm dünyaya şunu haykırdı:
“İsrail hükümetinin Gazze'deki Filistinlilere karşı soykırım yapmasını izlemeyi reddediyoruz.”
JVP, ‘şiddetin kökeninin baskı olduğuna’ inanıyor. Bu nedenle terazinin sahibi Beyaz Saray sakinlerinin uluslararası politikalardaki temel dengesizlikleri düzeltmesi için çağrışımlardan yoksun olmayan sembolik bir adımla Kongre'de toplandılar.
New York Yahudileri özellikle İsrail'i desteklemek için aktif varlıklarıyla tanınıyordu. Bu satırların yazarı, Mayıs 1998'de, yani İsrail Devleti'nin kuruluşunun ellinci yıldönümünde, destekçi kalabalığını kutlamak için Manhattan sokaklarının nasıl kapatıldığını izledi.
Bugün New York'taki Yahudi cemaatinin yüzlerce üyesi Gazze'ye yönelik saldırıları reddediyor ve bazıları “Yahudiler Filistinlilere yönelik soykırımı durdurun” diyor. Bazıları ise şöyle diyor:
“Yahudiler olarak bugün şunu söylemek için buradayız: Bunu bizim adımıza yapmayın.”
1935'te kurulan ve Yahudi devletinin kurulmasını reddeden ideolojik bir hareket olan Neturei Karta (Şehrin Muhafızları) grubu gibi dindar Amerikan Yahudiler de bunlara katıldı. Ortadoğu'daki çatışmalarla ilgili bölünme Hollywood sahnesine de sıçradı. Hollywood’ın ABD'nin İsrail yanlısı tüm politikalarını destekleyen sanatsal füzelerin fırlatma rampası olduğu biliniyor. Ancak bu sefer durum değişmeye başladı. Birçok Hollywood ünlüsü işgal güçlerine destek veren bir mektuba imza atsa da, aralarında komedyen Jon Stewart, Joaquin Phoenix ve diğerlerinin de bulunduğu başka bir grup, ABD Başkanı Biden'a İsrail ve Gazze'de ateşkes için baskı yapması yönünde çağrıda bulunan bir mektup gönderdi.
ABD'deki bölünmeler birçok medya figürünü, yazarı, edebiyatçıyı ve yaratıcı insanı etkiledi. Bu da Amerikan zihniyetinde köklü bir şeyin değiştiğini gösteriyor.
CBS News anketi, katılımcıların yüzde 56'sının Biden'ın mevcut krizi ele alma biçimini onaylamadığını, yüzde 53'ünün ise ABD'nin İsrail'e daha fazla silah göndermemesi gerektiğine inandığını gösterdi. Cumhuriyetçi seçmenlerde Biden yönetimine yönelik muameleyi onaylamayanların oranı yüzde 72'ye ulaşırken, Demokratların yüzde 61'i Biden'ın diplomatik çözümü teşvik etmek ve ‘silah dilinden’ uzaklaşmak için daha fazla çaba göstermesi gerektiğine inanıyordu.
ABD daha fazla parçalanmanın ve bölünmenin eşiğinde mi? Bunun bedelini kim ödeyecek? İkinci kez başkan seçilme şansı olan Biden mı yoksa önce içerideki istikrarını, sonra da dışarıdaki ahlaki ağırlığını yitiren ‘imparatorluk’ mu?