Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT

Neler olduğunu anlamaya çalışmak

Filistin, onlarca yıldır kendisini savunan milliyetçi söylem, sol söylem, İslamcı söylem gibi söylemlerin yerle bir ettiği haklı bir davadır.

Hasaneyn Heykel’in saçmalıklarından Arap solunun budalalıkları ve Seyyid Kutub'un aşırılıklarına kadar tüm bunlar, karmaşık konuları farkındalık, bilgelik ve dengeyle yönetebilecek siyasi akıldan yoksun söylemlerdi. Özellikle bu üç isim, aralarındaki tartışma ve gerginliğe rağmen Gazze'deki olaylardan sonra akımlarının sesleri daha da yükselen isimler.

Bölgede onlarca yıldır üç proje arasında bir çatışma yaşanıyor; çeşitli terimlerle birlikte direnişi benimseyen ve İran'ın öncülük ettiği mezhepçi proje. Arap ülkelerini devirerek ideolojik bir devlet, yani “halifelik” kurmayı amaçlayan, bir kısım Türk, Arap, siyasal İslamcı grupları ve terör örgütlerinin önderlik ettiği kökten dinci proje.

Üçüncüsü Suudi Arabistan, Mısır, BAE ve onlarla birlikte olan Arap ülkelerinin öncülük ettiği mutedil Arap projesi.

On yıldan fazla bir süre önce, iki Arap karşıtı proje, yanlış bir şekilde "Arap Baharı" olarak bilinen dönemde kazandığını sandı. Ancak ılımlı Arap ülkeleri durumu bu iki projenin aleyhine çevirerek bölgeye yeniden istikrar kazandırdılar.

Suudi Arabistan, son yıllarda kendi gücüyle, bölgesel ve uluslararası ittifaklarıyla, vizyonu, projesi ve başarılarıyla hızla bölgede liderliği üstlendi. Dünyanın, ekonominin ve siyasetin odağı, gençlerin hayali, nesillerin umudu oldu. Müttefiklerini destekledi ve karmaşık dosyaları muhteşem bir şekilde yöneterek, kendisi ve tüm bölge için kalkınma yolları belirleyip geleceği planlayarak düşmanlarının elini kesti.

Yolun sonuna geldiklerini, ideolojilerinin ve stratejilerinin başarısız olduğunu, Suudi Arabistan ve müttefiklerinin kesin zaferini, sürekli ve devam eden başarılarını gören düşman projeler tüm bunlardan memnun değildi. Bunu herhangi bir şekilde ve her yolla engellemesi gerekiyordu ve bunu başarmanın en iyi yolu Filistin davasını hesaplanmamış sonuçları olan bir maceraya sürüklemek, sokağı kışkırtmak, Arap kamuoyunu harekete geçirmek, bölgesel ve uluslararası düzeyde kartları karıştırmak ve devam eden bu başarıları durdurmaktı ve öyle de oldu.

Bu meseleyi net bir şekilde göremeyen kişinin siyasi farkındalık sorunu, eski ve modern tarihi anlama eksikliği veya ideolojik önyargıları vardır. Saklamaya çalışsa bile yaşananların soğuk tanımı, hem Sünni hem de Şii siyasi İslam'ın ılımlılık, ilerleme, yükselme, hoşgörü ve Arap barışı projesine karşı bir darbe gerçekleştirdiğidir.

Arap karşıtı iki eksenin "uyuyan hücreleri" medya, fikir ve sosyal medya aracılığıyla her yönde harekete geçti ve sloganlar, aşırılıklar pazarı kuruldu. Suudi Arabistanlılar ülkelerine, politikalarına, projelerine, gelişimine, ekonomisine, vizyonuna ve hatta eğlence faaliyetlerine yönelik dizginsiz eleştiri oklarını kolayca takip ediyorlar. Bu eleştiri okları tam anlamıyla asıl sahneyi ve boyutlarını, Suudi Arabistan'ın bölgede öncülük ettiği ilerlemeyi ve medeniyet kalkınmasını durdurmaya çalıştığını açığa çıkarıyor.

Siyasi açıdan Suudi Arabistan farklı bir şey yapmadı, aksine kurucusu Kral Abdulaziz ve kralları Suud, Faysal, Halid, Fahd, Abdullah ve Selman’ın yaklaşımının devamı olarak Filistin halkını ve davasını destekleme yönündeki sağlam ve yerleşik politikasını sürdürdü. Parametrelerini vurguladı, her uluslararası forumda ve siyasi görüşmelerde Filistinlilerin hakkını savundu. Maceralardan ve aşırı ideolojilerin veya zamanın gerisinde kalmış sloganların esiri olmuş maceracılardan uzak, gelişimini, projelerini ve vizyonunu sürdürdü.

İsrail'in tepkisi beklendikti ve şiddet içeren, insanlık dışı, kanlı ve kınanacak bir tepki oldu. Bazı grupların liderleri bunu çok iyi biliyorlardı ama onlar sıradan Filistinlileri ve onların başına gelen katliamları hiç umursamıyorlar. Bundan ziyade bölgedeki güç dengesini etkileyecek siyasi kazanımlar elde etmek istiyorlar. Bu savaşta kendilerini tamamen terk eden İran eksenine bağımlılıklarını savaştan önce de sonra da deklare ediyorlar.

Gazze'de yıkımın ve masum kadınların, yaşlıların ve çocukların kanlı bedenlerine ait görüntüleri ortaya çıkmaya başladı. İsrail ordusu askeri olarak ilerliyor ve saldırılarını daha da yoğunlaştırmadan, yolu üzerindeki bu kurbanları yakmadan önce kanlı görevini bitirmek için acele etmiyor gibi görünüyor. 7 Ekim'de slogan atanların şimdi saklanması ne kadar utanç verici.

Gözlemcilerin ciddi şekilde şunu sorgulama hakları var: Kitlelerin duygu ve heyecanını paylaşan, aklı ve bilimi terk eden elit sesler nereye kayboldu? Gazze ve onun çaresiz halkı ideoloji ve acımasız İsrail saldırganlığının ateşinde yanarken neden şimdi yorumlar yapmıyor ve yazmıyorlar? Bu ahlaki ve siyasi açıdan utanç verici değil mi?

Halkların ve ulusların deneyimleri arasındaki “örtüşme yanılsaması”, salt farklılıkları değil çelişkileri içeren sahneleri birleştirmek için sol tarafından başlatılan ve diğerleri tarafından takip edilen elitist bir yöntemdir.

Bazı insanların Gazze'de olup bitenleri Cezayir, Vietnam veya Afganistan deneyimleriyle karşılaştırması büyük farklılıklar içeren bir karşılaştırmadır. Savaş ve barış tercihleri, bölgedeki ve dünyadaki şu veya bu ülkeye bağlı bir kişi veya grubun isteklerine göre yapılan bir tercih değil, bütün bir halkın ve onları temsil eden bir otoritenin tercihidir. Çelişkili fikirler gerekçe gösterilerek halkların kaderleriyle oynamak saçma ve faydasızdır.

Son olarak; yaşanan sert ve acımasız olaylar dersler veriyor ve “Direniş Ekseni yanlıları” ile “slogancılar” ne yaparsa yapsın yıkım, kaos yayma, kalkınmayı ve ilerlemeyi engelleme hedeflerine ulaşılamayacak.