Gazze Şeridi'nde İsrail işgal güçleri ile Filistin İslami hareketi Hamas güçleri arasında yaşanan savaşa ilişkin Batı medyasında yayınlanan makale, yorum ve analizlerin günlük takibi önemli bir gözlemle sonuçlanıyor. Pek çok analist ve yorumcu işgalci İsrail’e desteklerini ve sempatilerini gizlemiyor, aynı zamanda çoğu zaman bilinçli olarak Hamas hareketini DEAŞ’a benzeterek gerçeklerin üzerinden atlıyor. Bununla iki amaç hedefleniyor. Birincisi, Batı kamuoyunu onun aleyhine döndürmek, ikincisi de İsrail'in Gazze'deki sivil mahallelere yönelik hava saldırılarını, bölge sakinlerini yerinden etme, onları su, yakıt ve ilaçtan mahrum bırakma politikalarını meşrulaştırmak.
Batı'nın hem resmi hem de medya düzeyinde İsrail'e verdiği destek ne yeni ne de şaşırtıcı. Yeni ve beklenmedik olan, siyasetçilerin ve medyanın, Ukrayna topraklarını işgal eden Rusya'ya karşı yaygın olarak kullanılan uluslararası hukukun süregelen ihlaline göz yummalarına ek olarak, insanlığa karşı işlenen suçlara karşı sessiz kalarak suç ortağı olmaları.
Batılı analistler ve yorumcular ister yazıp yayınladıkları analizlerde ister sesli, görsel haber programlarında yaptıkları yorumlarda olsun, kasıtlı olarak önemli bir gerçeğe değinmiyorlar. O gerçek de şu: Hamas işgale karşı kurulmuş silahlı bir direniş hareketidir ve genel siyasi sınıflandırmada işgalden ve sömürgecilikten kurtuluş hareketleri kategorisinde yer alan daha büyük ve daha eski bir direniş hareketi olan Filistin direnişi çerçevesinde doğmuş ve büyümüştür.
Hamas’ı diğer Filistin hareketlerinden ayıran şey ideolojik ayrımıdır. Tıpkı Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin Marksist kökenli ve yönelimli sol bir hareket olması gibi, kökeni ve yönelimi itibarıyla İslami bir harekettir. İdeolojik ayrımı kurtuluşçu ve direnişçi karakterini ortadan kaldırmaz. El-Kaide ve DEAŞ gibi çeşitli adlar taşıyan İslami cihatçı örgütler ve hareketler ise tekfirci oldukları, bireyler, toplumlar ve ülkeler düzeyinde onların doktrinini ihlal eden herkese karşı kutsal cihat çağrısında bulundukları için bu özelliğe sahip değiller. Ayrıca Hamas Gazze Şeridi'nde, Filistin topraklarında, Filistinli lider ve kadrolar tarafından, İsrail işgaline direnmek ve Filistin halkının haklarını yeniden tesis etmek amacıyla doğdu. 2007 yılından itibaren Gazze Şeridi'nde kendi hükümetini kurmayı başardı ve çeşitli hükümet daireleri ve kurumları, polisi ve askeri güçleri bulunuyor.
İkincisi, medyada ve çeşitli sosyal medya platformlarında nelerin yayınlandığı, yayıldığı ve iletildiği günlük olarak izlendiğinde, Gazze'de devam eden savaşa ilişkin tutum konusunda, Batılı halklar ve hükümetleri arasında, savaş devam ettikçe genişleyen bir uçurum olduğu fark ediliyor. Bu iki karşıt duruş en net şekilde İngiliz arenasında görülebilir. Hükümet İsrail'in yanında yer alıp, uluslararası hukuka aykırı olsa bile meşru müdafaa hakkı iddiasıyla işlediği katliamlar için ona açık çek verirken İngiliz kamuoyu, sosyal medya platformlarında ve Irak'a karşı savaştan bu yana İngiliz şehirlerinin tanık olmadığı haftalık halk yürüyüşleri ile tutumunu dillendiriyor.
Üçüncüsü, 7 Ekim tarihi önemli bir tarihi dönüm noktası ve İsrail-Filistin çatışmasının iki tarihi aşamasını ayıran bir çizgi olacaktır. O iki tarihi aşama da Ekim 2023 Savaşı öncesi aşama ile Ekim 2023 Savaşı sonrası aşamadır. Yani genel olarak Filistin meselesi başka bir dönüm noktasına girecek ve bu dönemin en kötü senaryosu, Filistin meselesinin tamamen tasfiye edilmesi ve Filistin halkının devlet sahibi sahibi olma hakkına ilişkin özlemlerinin bitirilmesiyle sonuçlanma olasılığıdır. Bu başarıldığında sıra Güney Lübnan'daki Hizbullah'a gelecek. En iyi senaryo ise savaşın, İsrail'in, İsraillilerin ve Filistinlilerin iki komşu ülkede barış içinde yaşamasını garanti altına alacak nihai bir çözümün bulunması niyetiyle müzakere masasına dönmesiyle sonuçlanmasıdır. İkinci olasılık ancak bir önceki aşamadaki kilit oyuncuların sahneden ayrılmasıyla mümkün olacak. Bu oyuncuların başında Binyamin Netanyahu ve Likud Partisi, ardından da aşırılık yanlısı hükümet koalisyonuna katılan partilerin liderleri geliyor. Filistin tarafında ise Hamas’ın denklemden çıkarılması ve bundan sonraki aşamada olası düzenlemelerde yer almaması çok muhtemel.
Dördüncüsü, mevcut savaş Hamas hareketinin askeri olarak ortadan kaldırılmasına ve İsrailli yerleşimcilerin güvenliğinin sağlanmasına yol açabilir ancak barışa yol açmayacak. Güvenlik barışın sağlanması için gerekli bir koşuldur. Ama aynı zamanda siyasi iradenin yokluğunda güvenliğin sağlanması tek başına barışı sağlamaz.
İsrail'in arzuladığı kalıcı barış, savaşla, Hamas'ı askeri olarak ortadan kaldırarak ya da Filistin halkının bağımsız bir devlette onurlu yaşama umutlarına son vererek sağlanamaz. Umut edilen ve arzu edilen İsrail barışı, Filistin'in onayı olmadan gerçekleşemez. Bunlar sağlanmadığı takdirde şartlar ve yüzler değişebilir ancak umulan huzur ne gönüllerde ne de sahada kendisine bir yer bulabilir.