Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT

Suudi Arabistan ve Gazze yangınlarını söndürme zirveleri

Gazze'deki patlamadan, Gazze çevresindeki İsrail yerleşim yerlerine yönelik saldırıdan ve İsrail ile Hamas arasında Mısır'ın himayesinde uzun süredir devam eden ateşkesin bozulmasından 1 ay sonra, Suudi Arabistan'da Olağanüstü Arap-İslam Zirvesi düzenlendi. Bu zirve, Arap ülkelerinin kurtarılabilecekleri kurtarmaya ve durum baş edilemeyecek boyutlara ulaşmadan önlem almaya yönelik ilk hamlelerini taçlandırdı. Her ne kadar 7 Ekim'de bazıları gülüp, yaşananların eşi benzeri görülmemiş bir şan,  tarih ve siyaset bağlamları dışında bir zafer olduğunu düşünse de aklı başında ve sağgörülü kişiler yangınları söndürmeye çalıştılar ve olağanüstü zirve bu çalışmaların sonucuydu.

İsrail'i ve onun günümüzde Gazze’de, geçmişte ve günümüzde Filistin’e karşı işlediği suçları "kınamak", Arap ve İslam ülkeleri liderlerinin çoğunun zirvedeki konuşmalarının önemli bir kısmını oluşturdu. İslam ülkeleri liderlerinin her ülkenin yönelim ve stratejilerine hizmet edecek şekilde konuşması doğaldı, ancak İsrail'in suçlarını kınamak, yangınları söndürmek ve düzeltilebilecek olanı düzeltmek herkesin üzerinde uzlaştığı ortak meselelerdi.

Zirve biri Arap, diğeri İslami olmak üzere iki zirve şeklinde düzenlendi ve ikisinin de konusu aynıydı, Gazze'de olağanüstü şekilde olup bitenler. İki zirve sözün ve safların birleştiği Suudi Arabistan ve başkenti Riyad'da tek bir zirvede birleştirildi. Zira Suudi Arabistan Arap ve İslam dünyasında liderlik hakkı tanınmış bir lider ülkedir. Filistin söz konusu olunca, Arap ve İslam halklarının Suudi Arabistan'ın onlarca yıldır herhangi bir ajandaya sahip olmadan veya kişisel çıkar gütmeden, sadece Filistin'in çıkarı için Filistin'in yanında duran sadık bir lider olduğuna yönelik güvenleri tamdır. Bu halklar tarihi, pozisyonları, rakamları ve politikaları hatırladıklarında bu hassas aşamayı yönetme konusunda Suudi Arabistan'dan başka bir alternatif bulamıyorlar.

Kriz karmaşık ve kompleks hale geldiğinde, Arap ve İslam dünyasından hiç kimse çözüm ve gerçek çıkış arayışı için herhangi bir bölgesel veya küresel ülkeye yönelmedi, aksine herkes Suudi Arabistan'a yöneldi. Suudi Arabistan da - her zamanki gibi- görevini yerine getirmeye hazırdı ve böylece Olağanüstü Arap-İslam Zirvesi gerçekleşti.

Gazze'de yaşananlar ve yaşanmakta olanlar sonucunda bazı dengeler bozuldu, bölgesel ve uluslararası düzeyde bazı öncelikler yeniden düzenlendi. Bu da doğal, çünkü bölgenin durgun değil hareketli sularına atılan taş, hareketini ve çalkantısını artırdı. Zirvenin durdurmayı, zararlarını en aza indirmeyi ve sonuçlarını hafifletmeyi amaçladığı şey de buydu. Keza zirve gerek insan gerek yapılar olsun Gazze’de kurtarılabilecekleri kurtarmayı ve İsrail'in acımasız askeri makinesi karşısında Filistin halkını ve Ulusal Otoritesi’ni desteklemeyi de amaçlıyordu.

Ne kadar çok masum sivil öldürülürse dengesizlik o kadar artar ve bu da baştan beri kendisini isteyenler dışında kimsenin istemediği bir şey. Herhangi bir bölgesel dengede veya siyasi görüşte kaybeden taraflar, kartları karıştırmakta ve kaosta, zamanın hareketini yavaşlatan ve pozisyonların, politikaların ve stratejilerin düzeltilmesine yardımcı olan bir çıkış yolu görürler. Bölgenin genelinde ve İsrail'in kendi içinde olan da budur.

Suudi Arabistan, Mısır ve tüm Arap ülkeleri, olayların ilk gününden itibaren Gazze'deki yangınların diğer bölge ülkelerine sıçramaması için çaba sarf ediyor ve bu, bölgesel ve küresel birçok ülkenin onlarla paylaştığı bir hedef. Batı, krizin başlangıcında İsrail'i sınır tanımadan destekleme telaşı içindeydi ancak Suudi Arabistan ve Arap ülkelerinin güçlü pozisyonları herkesi geri adım atmaya ve hesaplarını gözden geçirmeye zorladı. Bilhassa ABD ve Avrupa’da olan buydu ve 1 ay içinde açıklanan pozisyonları karşılaştıran herkes aradaki farkı çok net şekilde görecek ve sebeplerini bilecektir.

Boğucu insani krizler döneminde kitleler piyasasında duygusal ürünler popüler hale gelir, akıl ürünleri ise rağbet görmez. Pozisyon, görüş ve analizlerde genellemeler en güvenli ve popüler ürün haline gelir. İncelemek, ayrıntılara girmek, tutum ve politikaları birbirine bağlamak ve karşılaştırmalar yapmak, sanki gereksiz bir konuşmaya veya yersiz bir ilgiye dönüşür. Halbuki doğru olan bilime ve kelime dağarcığına, zihne ve yeteneklerine, gerçekliğe ve verilerine odaklanmaktır, çünkü bu her kriz için gerçek bir çıkış yolu ve her ikilem için etkili bir çözümdür, ancak bunu yapabilecek olanlar azdır.

Batı'da Suudi Arabistan ve Mısır gibi önde gelen ve öncü Arap ülkelerine düşmanlığıyla bilinen hareketler ve semboller var. Bunların bir kısmı Amerikan Kongresi'nin içinde, bir kısmı da dışında bulunuyor. Pozisyonları ve açıklamaları yakın ve taze olup, ses ve görüntü olarak akıllarda kayıtlı. Bunların çoğu sol ya da liberal sol hareketlere bağlılar, bir kısmı da Arap kökenli. Ülkelerimize yönelik düşmanlıkları gün ortasındaki güneşten daha parlak ve net iken, bazıları da ülkelerimize karşı uygunsuz ifadeler kullanıyorlar. Bugün Gazze'de yaşananların ışığında ise bazıları, onların dinlenmesi ve önerilerine uyulması gereken gerçek ve akıllı kurtarıcılar olduklarını söylermiş gibi, söz konusu kişilerin pozisyonlarını gururla ve övünerek naklediyorlar. Bu, faillerinin Gazze'deki sıcak olayların arkasına saklandığı büyük bir sapma ve kırılmadır ve bu gibi isimlerin pazarlanması masum olamaz.

Sol, uzun tarihi boyunca Filistin davasının yanında yer aldı ve bu seferki tutumu önceki tutumlarının devamı niteliğindedir. Dolayısıyla Gazze'de yaşananlara ekleyebileceği yeni bir şey yok ama bu noktada önemli olan, Batı solunun ve liberal solun bölge ülkeleri ve halkları için gerçek bir tehlike oluşturduğu gerçeğine odaklanmaktır. Onun politikaları ve eğilimleri yalnızca Filistin'e değil, tüm bölge ülkelerine yıkım getirebilir. Solun bireysel ya da kolektif olarak yaptığı herhangi bir açıklama ya da beyanata duygusal bir şekilde kapılmak, siyasi olarak kaybolmak ve akılsızlıktır.

Herkes, on yıldan fazla bir süre önce “Arap Baharı” olarak bilinen dönemde, bazı Arap cumhuriyetlerinde yıkım ve kaosu yayanın bu Batılı liberal solun politikaları olduğunu hatırlamalı. Bu dönemde binlerce insan öldü, ülkelerin ekonomisi yıkıldı, istikrarı bozuldu ve bazıları hâlâ kaos içinde yaşarken, bazıları kaostan ve onun yıkıcı etkilerinden kurtulmaya çalışıyorlar. Atasözünde dendiği gibi “Denenmişi denemek ahmaklıktır.”

Gazze içinden yayınlanan videolarda Filistin halkına danışmadan, fikrini almadan ona tüm bu yıkımı yaşatan silahlı gruplara karşı açık ve güçlü pozisyonlar benimseyen kederli Filistinli sesler de duyulmaya başladı. Bu videolarda, erkek ve kadın, yaşlı ve genç, Filistin halkının çeşitli kesimleri görüşlerini ifade ediyorlar. Bunlar geçmiş yıllarda Gazze'den çıkması yasaklanan seslerdi. Ancak sıcak savaşın bazı grupları, oradaki insanlar üzerindeki sıkı kontrollerini gevşetmeye zorlamasının ardından bugün kendisine bir ortaya çıkış yolu buldu.

Son olarak, Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad'da düzenlenen ortak Arap-İslam zirvesinin savaşı durdurmak ve savunmasız Filistinli sivilleri korumak için acil bir rota çizeceğine dair büyük umutlar var.