2015 yılında Kudüs'te düzenlenen Dünya Siyonist Kongresi'ne katılanlar, Binyamin Netanyahu'nun, Hitler'in Yahudileri yok etmek istemediğini, yalnızca onları sürmeyi planladığını söylediğini duyduklarında inanamadılar. Netanyahu’ya göre “Hitler’e, Yahudilerin Avrupa'dan kaçtıktan sonra Filistin'e gelmelerinden korktuğu için kendisine Holokost fikrini sunan Filistin Müftüsü Hacı Emin el-Hüseyni'ydi. Konuşmasında Netanyahu, Hitler’in el-Hüseyni’ye “O zaman onlara ne yapayım?” diye sorduğunda el-Hüseyni’nin “Yakın onları!” cevabını verdiğini ileri sürdü.
Konferans katılımcılarının çoğu Netanyahu’nun İngilizce konuşmasından dolayı çeviri hatası olduğunu düşünse de o bu fikrinde ısrarcı görünüyordu. Daha sonra, Netanyahu'nun bu muhteşem(!) konuşmasından önce, aralarında Angela Merkel'in de bulunduğu dünya liderleriyle yaptığı çeşitli toplantılarda, aynı iddiayı savunduğu ortaya çıktı.
İsrail'deki üst düzey tarihçiler, Netanyahu'nun Hitler'i Holokost'tan beraat ettirmesi karşısında dehşete düştüler, ancak Holokost’un sorumluluğunu Filistin tarafına yükleyerek ve Müftü el-Hüseynî’nin ‘iğrenç’ eylemlerinin ardından onların yok edilmeyi hak ettiklerini savundular. Bu iddialara cevap ise bizzat Yahudilerden geldi ve dönemin İsrail Paris Büyükelçisi Eli Barna, Netanyahu'nun iddialarını “Holokost'a karşı işlenmiş büyük bir suç” olarak tanımladı. Öte yandan pek çok tarihçi, Netanyahu’nun iddialarını tarihi çarpıttığı için “tarihsel gerçeklere karşı bir utanç” olduğunu düşünerek eleştirdiler.
Ancak Netanyahu yalan söylemekten asla vazgeçmedi. Sürekli olarak barışı desteklediğini iddia etti ve iki devletli çözüm kıvılcımını söndürmek için her türlü kötülüğü yaptı. Yerleşimcilerin dostu ve aşırı sağcı radikal Siyonistlerin destekçisi olan Netanyahu, Oslo Anlaşması’nı imzalaması nedeniyle İsrail kamuoyunu İzak Rabin'e karşı kışkırttı. Eşi Leah Rabin, Netanyahu'yu yerleşimcileri sokağa döküp protestoları alevlendirip kendisine karşı düşmanca bir atmosfer yarattıktan sonra kışkırtarak kocasını öldürmekle suçlarken yalan söylememişti. ABD'de aşırı sağla benzeri görülmemiş ilişkiler kuran da Netanyahu idi. Çünkü ABD'yi çok iyi tanıyordu. Zira üniversitelerinde eğitim görmüş ve profesyonel hayatına orada başlamıştı. Aynı zamanda dünyanın birçok ülkesindeki Evanjelik Siyonist hareketlerle de yakın ilişkiler kurmayı başardı. Belki de Netanyahu, benzeri görülmemiş bir sermaye getirmesini ve milyarlarca dolar değerinde anlaşmalar yapmasını sağlayacak kurnazlığa ve kötülüğe sahipti.
Binyamin Netanyahu, hile, aldatma, kanunları manipüle etme ve adaletten kaçma yoluyla, onlarca yolsuzluk iddiasına rağmen yaklaşık 16 yıl iktidarda kalmayı böylelikle başardı ve İsrail'in bugüne kadarki en uzun süre görev yapan başbakanı oldu.
Ayrıca Ramallah'ta Filistin Yönetimi'ni zayıflatma, Batı Şeria ile Gazze arasındaki kardeşlik ayrımını derinleştirme, barışla ilgili her türlü söylemden kurtulmak için Hamas'ın otoritesini geliştirip rolünü güçlendirme ve onu hiçbir çıkışı ve girişi olmayan bir kafese hapsetme planının da mimarı oydu. İsrail için en tehlikeli olan, İsrailli yazarların ülkenin Netanyahu’dan sonra yeniden toparlanamayacağına ve devletin temel varlık yapılarına yönelik saldırısı nedeniyle gerilemenin devam edeceğine inandıkları yıkıcı rolüdür.
Ben Gurion'u İsrail'in ilk kurucusu, Binyamin Netanyahu’yu ise yarattığı derin dönüşümlerle devleti yaşanmaz temeller üzerinde yeniden şekillendiren ikinci kurucu olarak görenler var. Netanyahu, İngiltere'nin Filistin'le birlikte Ürdün'ü de vermeyerek Yahudileri aldattığını ve sözünü tutmadığını düşünen, İsrail'in tamamen genişlemesi fikrini ortaya atan ünlü Zeev Jabotinsky'nin öğrencisidir. Jabotinsky’e göre Araplarla herhangi bir diyalogdan önce, toprakların büyük bölümünü işgal etmeleri, onları duvarlarla çevirmeleri, ateş ve yıkımla kendi koşullarını dayatmaları gerekiyordu. Netanyahu'nun denediği de işte tam olarak bu.
Elbette Netanyahu Yahudi diasporasını demokratik etkisinden dolayı sevmiyor. Onların Avrupa ve ABD'deki kitlesel gösterileri, aslında Araplara duyulan sempatiden değil, İsrail'e duyulan sevgiden ve İsrail'in kendi kendini yok etme politikalarından duyulan korkudan dolayı aktif.
Netanyahu, sendikaları ‘çete’ olarak nitelendirdi ve sivil toplum kuruluşlarını, çok sayıda İsraillinin sempatisini kazanmak, sandalye elde etmek için Arapların yanında yer almak ve onları seçimlerde ek bir oyun olarak kullanmakla suçladı. O kadar ikiyüzlü ki, iki devletli barışçıl çözümü hiçbir zaman reddetmedi ama Arapların İsrail'in Yahudiliğini tanımasını imkânsız hale getirerek onları utanç verici bir duruma soktu. Devletin Yahudi karakterine ilişkin bir yasa çıkardı ve bu başlı başına İsrail'de hâlâ demokrasi kokusunu duyan herkese bir darbe. İsrail'in iç kesimlerine yönelik son darbe ise adaletin elini kısıtlamaya ve Yüksek Mahkeme'nin otoritesini sınırlamaya karar vermesiydi. Yargı reformu adını verdiği şeyle, yargılamaları iptal edebilmek için yargının etkisini sınırlandırma girişiminde bulundu.
Hitler takıntısı olan Netanyahu, Nazi medya patronu Joseph Goebbels'in geçen yüzyılın başında desteklediği propagandaya göre çalışıyor: Uydurma söylentileri yaymak, ifade özgürlüğünü bastırmak ve gerçekleri gizlemek için “İnsanlar size inanana kadar yalan söyleyin, sonra yine yalan söyleyin.”
Gücü daha aşırı ve çılgın radikallerin ellerine bırakan Netanyahu'nun siyasi sonunun İsrail için parlak bir başlangıç olduğunu görmesi pek olası değil. Arap-İsrail çatışması konusunda uzman tarihçilere göre hasar onarılamayacak kadar büyük. Kendini bütün bir yüzyıllık tarihi incelemeye adayan Fransız araştırmacı Jean-Pierre Filiu, Netanyahu'nun Kudüs'ün direnen Müftüsü Hacı Emin el-Hüseyni'yi Holokost'la suçlama yönündeki melez fikrini duyduktan sonra, araştırmalarını, çılgın bir adamın genişletilmiş Siyonist projeyi nasıl devirebileceğini anlatan “İsrail'de Yağma: Netanyahu ve Siyonist Düşün Sonu” adlı kitabıyla taçlandırdı.
Bu kitabı okumak, Filistin topraklarında doğan ve göçmen olarak gelmeyen Netanyahu'nun nasıl kendi çevresine bu kadar dahil olduğunu ve Üçüncü Dünya'daki herhangi bir diktatör lider gibi davrandığını size gösterecek.,
Her ne kadar bir miktar kurumsal havayı korusa da İsrail Devleti'nin büyük yıkımı fikrini güçlendiren şey tam olarak budur.