Semir Ataullah
Lübnanlı gazeteci - yazar
TT

1957'de Gazze (1)

New Yorker dergisi, 1957'de temsilcisi A.G. Liebling'in gönderdiği ve şu anda Filistin'in en büyük şehri haline gelen küçük bir şehrin detaylı portresini içeren "Gazze'den Mektup"u yeniden yayımladı. Biz de tarihi önemi nedeniyle burada bölümler halinde bu mektubu aktaracağız.

Büyük Gazze beldesi veya küçük şehri, Earl Wavell'in Birinci Dünya Savaşı’ndaki Filistin seferlerini anlatan kitabında tanımladığı üzere "dünyanın en eski ve en büyük otoyollarından birinin, bilinen medeniyetlerin en eski (beşikleri) ile Fırat ve Nil vadileri arasındaki ana yolun” üzerinde yer almaktadır.

Wavell, Mısır'da şunları yazmıştır: “Sert Sina çölünden geçerken bu ana yolun rotası denize yakın kalır. Daha sonra yükseklerdeki taş Yahuda Kalesi’ni doğusunda bırakarak, Filistin ve Şaron'un verimli ovalarından geçerek ilerler.” Aslında yol, artık tüm dünyanın Gazze Şeridi olarak bildiği ince bir kıyı şeridinden geçerek doğrudan Gazze şehrindeki çöle ulaştırır.

Bölge 1918 yılına kadar Türklerin egemenliği altındaydı, daha sonra 1948 yılına kadar Filistin’deki İngiliz Mandası'nın yönetimi altında kaldı. İsrail bağımsız olduğu gün Mısırlılar tarafından işgal edildi. Wavell Gazze ile ilgileniyordu çünkü İngilizler, Filistin'e bir giriş kapısı olduğu için 1917 yılının Mart, Nisan ve Kasım aylarında burada Türklere karşı üç büyük savaş vermişlerdi. Üçüncü denemede başarılı olmuşlardı. Ancak 1949'un başlarından itibaren Gazze'nin birkaç mil kuzeyindeki bir kontrol noktası ara yolun sonu oldu ve burası 300 bin kişi için kilitli bir kapıya dönüştü.

300 bin kişinin üçte ikisinin aslında orada olmasının nedeni bir askeri kazaydı. 1949'daki İsrail-Mısır Savaşı'ndaki ateşkesin ardından Mısır hatları, 1906'dan beri resmi olarak Mısır’a ait olan Sina'dan Filistin'in güneybatı köşesine kadar uzanıyordu. Filistin'in tüm kıyı bölgesinden, bu hatların gerisinde sıkışıp kalmış, tahminen çeyrek milyon kadar Arapça konuşan mülteci vardı. Kaçışları sırasında tarihi otoyolu kuzeyden güneye takip etmiş ve çöle ulaştıklarında oldukları yerde durmuşlardı.

Mısırlı değil, Filistinli oldukları ve bölgeler arasındaki farklılıklar nedeniyle soylar arasında uyum olmadığından hiçbir koşulda bu sınırı geçmek istemeleri olası değildi. Onların göçleri de 1940'taki Fransız sivillerin göçü gibi aceleci ve akılsızcaydı. Birkaç mil kuzeyindeki köylerden kaçan pek çok kişi de buraya geldi ve burası onların hapishanesinin duvarı oldu. Eğer barış sağlansaydı ya da ateşkes öncesinde İsrail Gazze Şeridi'nin kontrolünü ele geçirseydi, mülteciler İsrail içinde bulundurulup haftalar ya da aylar içinde tekrar yurtlarına geri dönebilirlerdi. Ancak burada eksik bir ateşkesten ibaret kalan mütarekeyi bir anlaşma takip etmedi.