Gassan Şerbil
Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni
TT

İsrail’in generalleri ve Gazze’nin generalleri

Şimdi 1973 yılının üçüncü ayının dokuzuncu günündeyiz. İki general “büyük ödül”ü kazanmaya eş değer bir habere sevinmişlerdi. İki generalin isimleri Ariel Şaron ile dönemin Savunma Bakanı Moşe Dayan'dı. Anlatılanlara göre, Dayan haberin doğruluğundan bizzat emin olmak istemiş ve emin olunca da ilgili askerlere tatlı dağıtılmasını emretmişti. Evet, ceset yıllar önce cezaevinden işgalin ayakları altındaki toprağı tutuşturmaya daha kararlı bir şekilde çıkan “Gazzeli Guevara”ya aitti.

Gazzeli Guevara (asıl adı Muhammed el-Esved'dir) Nakba'dan iki yıl önce doğdu ve Nakba yaşandığında ailesi, Batı Şeria'dan Gazze'ye göç etti. "Arap Milliyetçi Hareketi"nin fikirlerinden etkilendi, ardından Vietnam deneyimine, Fidel Castro'nun halesine ve Ernesto Che Guevara efsanesine hayran kalarak Dr. George Habaş liderliğindeki "Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi"ne katıldı. Yetmişli yılların başında Şaron bir suikast projesiyle Gazze Şeridi'ne geldi. Bu görevi gerçekleştirmek için daha sonra Mossad'ın liderliğini üstlenecek olan Meir Dagan'ın başkanlığında özel bir birim oluşturuldu. Esved, işgal devriyelerine bomba atma girişimlerini koordine ediyordu ve bazen bu eylemlere katılmaktan çekinmiyordu. Gazze'nin evlerinde hiç durmadan yer değiştiren bu hayaletin haberleri dolaşıyordu. İşgali o kadar yormuştu ki Dayan'ın kendisi şöyle demişti: "Gazze'yi gündüzleri biz yönetiyoruz, geceleri ise Guevara yönetiyor."  Bir gün İsrail güçleri, aranan birinci şahsın iki arkadaşıyla birlikte saklandığı evi kuşattı, o dışarı çıktı ve kurşunlar vücudunu delik deşik edene kadar onlara ateş etti. İki general ölüm haberini kutladılar ve sayfanın kapandığını düşündüler.

"Gazze'nin birinci generali"nin ölümünden yarım yüzyıl sonra İsrail generalleri, "Gazze'nin üçüncü generali"nin Aksa Tufanı’nın başladığını duyuran sesiyle neye uğradıklarını şaşırdılar. O general, Muhammed ed-Dayf’dı. İsrail servislerinin onu suikastla öldürme hayali eski. Onu 5 kez hedef aldılar. Birinde onu yaralamayı başardılar. Bir diğerinde karısını ve iki çocuğunu öldürmeyi başardılar. Nakba onu da Gazze'ye itmiş ve Han Yunus'un mahallelerinde büyümüştü. O da işgal cezaevinden daha kararlı çıkmıştı. O, hayalete benziyor. Sürekli hareket halinde ve kimse adresini bilmiyor. Referansları Guevara'nınkilerden farklı. İzzeddin el-Kassam ve Ahmed Yasin'in abası altında yetişti. Resmi olarak 1987'de doğan Hamas'ın saflarına katıldı. Dayf, Temmuz 2002'de İsrail'in "Gazze'nin ikinci generali" Salah Şehade'ye düzenlediği suikastın ardından Hamas güçlerinin komutasını devraldı.

Aradan geçen kanlı yarım yüzyılda, tarihe “ilk önder ve ilk devlet” olarak geçmenin hayalini kuran Yaser Arafat adında bir adam ortaya çıktı.

İsrail, Arafat deneyiminden ders çıkarmadı. Onlarca yıldır akan kan ırmağının üzerinde durmadı. İsrail, "Gazze'nin generallerini" öldürmenin Gazze'nin iradesini kırmadığını öğrenecek mi?

​Son elli yıldır bu uzun çatışmanın fırtınalarına ve bundan kurtulma çabalarına karışmış olan bir adama fikrini sordum. Sorduğu sorular dikkatimi çekti. Gazze'de yaşanan dehşetin, İsrail ve müttefiklerinin bağımsız Filistin devleti konusunu unutturmayı veya dondurmayı başarmışken, bu konuyu büyük güçlerin gündemine yeniden getirdiğini söyledi. Bu çatışmada öldürücü darbeyi indirmek imkansızdır dedi. İsrail bunu denedi ve sonuç olarak kendisini en az öncekiler kadar veya daha kararlı yeni nesillerle karşı karşıya buldu. Fetih ve FKÖ'de olduğu gibi Hamas'ı da tamamen silmenin mümkün olmadığını söyledi. Bu kuvvetler sadece askeri bir aygıt değil, onlar her şeyden önce bir hak fikridir dedi.

Adam aklına takılan soruları açıkladı; Hamas Filistin devletine ulaşma sürecinde yaşananlardan faydalanabilir mi? FKÖ gibi gerçeklerle yüzleşebilir mi? Örneğin, Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye'nin uluslararası bir konferansta İsrail heyetinin karşısında oturduğunu hayal edebilir miyiz? Gerçek şu ki, düşmanınızla müzakerelerde bulunduğunuzda onun varlığını kabul ediyor ve onu ortadan kaldıramadığınız için onunla anlaşmaya varmak zorunda kalıyorsunuz demektir. Hamas, 2017'de bağımsız bir Filistin devleti fikrini kabul etti, ancak sanki bu adımı uzun ve açık bir ateşkesin işareti olarak görüyormuşçasına hiçbir zaman tanıma sözünün yakınından bile geçmedi. İsrail bunu kabul eder mi? Kendisini destekleyen ülkeler bunu kabul eder mi? Hamas silahtan arındırılmış bir Filistin devletini kabul eder mi? Örneğin Heniyye'nin, Yaser Arafat'ın İzak Rabin'in elini sıkması gibi, Beyaz Saray'ın bahçesinde İsrail Başbakanı ile el sıkışmak için elini uzattığını hayal edebilir miyiz? Oslo Anlaşması'nın yıpratılmasında Hamas ve İslami Cihat’ın intihar eylemleriyle büyük rol oynadığını, İsrail'in de kendi açısından bu anlaşmanın yıpratılmasına ve içeriğinin boşaltılmasına katkıda bulunduğunu unutmamalıyız. Hamas ve İslami Cihat’ın davranışlarındaki bariz İran dokunuşunu unutmaya hakkımız var mı? Çatışmadan çıkış zor ve karmaşık ve çatışmayı sürdürmek veya tırmandırmak kararından daha ciddi ve tehlikeli kararlar gerektiriyor.

Yarım yüzyıl boyunca İsrailli ve Filistinli generallerin isimleri değişti ama kan ırmağı akmaya devam etti. İsrail'in Filistin halkına uyguladığı zulmün bedelini Arap dünyası ağır ödedi. İsrailli generaller her türlü ortadan kaldırma ve baskı yöntemlerini denediler, Filistinliler ise yumrukla, taşla, kurşunla, patlayıcı kemerle karşılarında belirmeye devam ettiler. Dünya, yanardağın yorulup söneceğini sandı. Dünya çokça ve uzunca bir süre yanıldı. “Tek süper güç” çokça ve uzunca bir süre yanıldı.

Mahmud Derviş ve Muhsin İbrahim'den Yaser Arafat hakkında duyduğum sözleri hatırladım. Bu iki isim onun aklına ve kalbine en yakın olanlardandı. Uzlaşıyı kabul etmenin Arafat için ilk kurşunu sıkmaktan kesinlikle daha zor olduğunu söylemişlerdi. Ayrıca Rabin ile el sıkışırken "devletin bir taş atımı uzaklıkta" olduğundan emin olduğunu belirtmişlerdi. Her santimin, her dalganın ve bulutun etrafında dönen bu acı çatışmada "çözüm seçeneğinin savaş seçeneğinden daha çetin olduğu" konusunda anlaşmışlardı.