Hasan Ebu Talib
TT

Mısır ve insani aradan sonrasına ilişkin endişe

Gazze Şeridi’nin acılı halkına biraz sakin bir ortam ve insani yardım malzemesi veren geçici insani aranın yarattığı görece rahatlama hissine rağmen, insani aranın sona ermesinin ardından ne olacağına ilişkin büyük sorular hem resmi hem de halk olarak Mısırlıların aklından çıkmıyor. İsrail’in, insani ara öncesine göre daha güçlü bir öldürme ve yıkım makinesi olarak sahalara dönme tehdidi ve kuzey tarafındaki insanların evlerine dönmesine izin vermemesi; insani aranın ardından gelen sürecin birçok tehdit ve zorluk taşımaya devam edeceğini gösteriyor ve bunların her biri kararlı bir duruş ve birçok yönden azimli çabalar gerektiriyor.

Mısır politikasının en önemli unsuru, bir yandan sükûnetin inşası için çalışmayı -yani ölüm makinesini tamamen durdurmayı- diğer yandan da kaçınılmaz görünen Gazze’deki geçiş aşamasının sorunlarını masaya yatırıp iki devletli çözüm vizyonuna uygun olarak Filistin meselesinin tarihi çözümünü yeniden canlandırmayı bir zeminde birleştiriyor olmasıdır. Bu iki husus da, en önemli şeylerden biri olarak, Filistinlilerin Gazze’den Mısır’a veya diğer ülkelere tehcir edilmesine ilişkin geçilmesi mümkün olmayan kırmızı çizginin korunmasını sağlıyor.

Mısırlılar -aynı şekilde Filistinliler ve Araplar-, Gazze’deki ölüm makinasının duracağının ve İsrail savaş hükümetinin açık açık söylediği gibi Filistinlileri tehcir etme projesinden ve Gazze Şeridi’ni, özellikle de kuzey kısmını yeniden işgal etmekten vazgeçeceğinin kesin bir garantisi olmadığının farkında. ABD Başkanı Biden son zamanlarda yaptığı açıklamalarda, İsrail’in Gazze’yi işgal etmesine ve tehcir olayına karşı olduklarını, iki devletli çözüme bağlı olduklarını ve Gazze Şeridi yenilendikten sonra -kendi ifadesiyle- buranın yönetiminin Filistinlilerin ve Filistin Yönetimi’nin elinde olmasından yana olduklarını ifade etti. ABD’nin bu yeni tutumu ile Mısır’ın tutumu arasında dışarıdan bakıldığında bir uyuşma görünmesine rağmen, bu tutumlara nihai olarak güvenmek zordur. Zira İsrail itiraz ettiği sürece ABD’nin ve Batı’nın tavırlarının değişmesine çok alıştık. Ne de olsa İsrail, karşı olduğu şeyleri ABD içinden nasıl engelleyeceğini iyi biliyor. ABD başkanlık kampanyasının koşulları ve sıkıntıları ve Demokrat Parti’nin solu ile Cumhuriyetçi Parti’nin öfkesi karşısında Başkan Biden’ın içinde bulunduğu zor durum, böyle bir zaman zarfında Beyaz Saray’dan önemli beklentileri azaltan pratik kısıtlamaları temsil ediyor. Dolayısıyla potansiyel zorluklarla yüzleşme görevi Mısırlılara kalıyor.

27 Kasım’dan -eğer uzatılmazsa ilk insani aranın son günü- sonra Gazze Şeridi’ne yönelik daha vahşi saldırıların olacağı beklentisiyle, Gazze Şeridi’nin kuzeyinde yaşananlardan sonra güneyinde de yaşanabilecek yaşam zorluklarına dair endişeler artıyor. Bu, Filistinlilerin sadece bir kesiminde değil, Gazze Şeridi’nin tamamında daha fazla baskı anlamına geliyor. Bu durum, Filistinlilerin birçoğunu, daha az acı çekecekleri ve ölüme ve rastgele öldürülmeye daha az maruz kalacakları farklı bir hayat arayışına itebilir. Dolayısıyla Refah Sınır Kapısı’nın açılması ikilemi hem sorun hem de çözüm gibi görünüyor. Kapının her türlü yardımın geçebileceği şekilde açılmasında herhangi bir sorun yaşanmazken, bireylerle ilgili düzenlemeler olmadan açılması en büyük sorunu teşkil ediyor. Hele de 2005 Sınır Kapıları Anlaşması’na göre bu konuda farklı roller oynayan iki taraf varken. Bunlardan biri pratikte olmayan ve gerçekçi bir şekilde yerini Hamas otoritesinin aldığı Filistin Yönetimi. Diğeri ise geçidi tek yönde ve geri dönüşü olmaksızın Mısır topraklarına açmayı amaçlayan İsrail yönetimi, ki bu durum Mısır’ın temel endişelerinden birini oluşturuyor.

Siyasi ve güvenlikle ilgili belirsizlikler ışığında Refah Sınır Kapısı’nın açılması veya kapatılması Mısır’ın başını ağrıtan bir mesele olarak ortaya çıkıyor. Kesin olan şu ki Mısır, sınır kapısının Filistinlileri yerinden etmek için bir geçit olmasına izin vermeyecek. Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi bu meseleyi defalarca kez vurguladı. Bunu en son en bu ayın 24’ünde Mısır toplumunun bazı kesimlerinin katıldığı halka açık bir toplantıda gördük. Bu toplantı, aynı zamanda, İsrail politikasına ve İsrail’in uyguladığı ve insani aranın sona ermesinden sonra da devam etmekte ısrar ettiği toplu cezalandırma yöntemine karşı bir dizi sert eleştirinin yöneltilmesine de tanık oldu. Bu bağlamda Sisi, serseri kurşunların “çocuk, kadın ve yaşlı ayırt etmediğini; bilakis ölüm makinasının kendisine rehberlik edecek bir akıl ve muhasebe yaptıracak bir vicdan olmadan çalıştığını ve bunun bütün insanlığın alnına çalınmış kara bir leke olduğunu” söyledi.

Bu çerçevede, Sisi’nin sözlerinde şu noktalar da öne çıkıyor; bu krizle mücadele etmeye devam etme konusunda kararlılık gösterilmesi, Filistin halkının tarihi haklarına bağlılıktan vazgeçilmemesi, “kutsal ulusal güvenliğe” sarılmanın önemi, kan ve alın teri dökülmesi ve “sağduyunun gücü ve gücün sağduyusu ile donanıp, aşırılık yanlısı seslerin ateşlediği sonuçsuz çatışmaların ortasında kayıp insanlığın aranması”.

Örgütleri, halkı, yönetimi ve direnişiyle Filistinlilerin tamamen hezimete uğrayıp kendisinin tam bir zafer elde edeceği sıfır toplamlı bir çatışmanın içinde olduğu algısında olan İsrail aklının bu gibi açık ifadelerle kınanması, Gazze Şeridi ile Mısır’ın kutsal ulusal güvenliğinin doğrudan birbiriyle ilişkilendirilmesi ve pek çok uluslararası gücün kaybettiği insanlık kavramlarının Mısır hareketi tarafından yükseltilmesi; krizin zorluklar ve tehditlerle dolu olduğu, önümüzdeki günlerin hem açık hem de gizli birçok baskı taşıyacağı ve belki de Kahire’nin atlatılması zor yeni bir Filistin felaketine çekilmeye çalışılacağı yönündeki Mısır’ın bakış açısını somutlaştırmaktadır.

Mısır’ın nazarında Filistinlilerin yerinden edilmesi, yalnızca Filistin davasını tasfiye etme adımı olduğu için reddedilmiyor; aynı zamanda Mısır devletine çok büyük yükler yüklemesinin yanı sıra Mısır’ın Filistin davasını ve bu dünyadaki diğer insanlar gibi Filistinlilerin de devlet kurma, egemen olma ve insan onuruna yaraşır bir hayat yaşama hakkını destekleme konusundaki tüm görkemli geçmişini pratikte sildiği için reddediliyor. Gazze halkını yerinden etme projesinin etrafındaki göreceli sakinliğe rağmen, İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik saldırısının ilk günlerindeki durumla karşılaştırıldığında, gerçekler, bu fikrin henüz ölmediğini, ABD ve Batı çevrelerinde farklı formüllerin önerildiğini ve projenin görünüşte sakin görünen ve objektif olarak İsrail tarafından istenileni sağlayacak şekilde nasıl hayata geçirilebileceği konusunda araştırmaların sürdüğünü kanıtlıyor.

Bu noktada Mısırlı bir kaynağın dikkat çeken açıklamalarına göre, Sina’yı ziyaret eden ve içlerinden bazılarının yardım malzemelerinin Gazze Şeridi’ne girişini izlemek üzere El-Ariş’e gittiği Avrupalı ​​diplomatlar var. Ancak sanki bu diplomatlar hazırlık aşamasındaki planlar için pratik bir vizyon netleştirmeyi amaçlayan bir saha araştırmasındaymış gibi etrafta dolaşıp ıssız yerleri, buralara nasıl ulaşacaklarını ve orada geçim kaynaklarının olup olmadığını soruyorlar. Burada önemli olan, ilgili makamların, Mısır’ın ulusal güvenlik ilkelerinden ve Filistin meselesinin geleceğine ilişkin vizyonunun ilkelerinden en ufak bir taviz vermeden gelişmeşleri izlemesi, analiz etmesi ve beklenen senaryolara karşı kontrollü olmasıdır.