Mustafa Özcan
TT

Öldürme şehveti!

İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallan insani molanın ardından ‘Filistinliler ancak şiddetten anlar’ dedi. Meseleyi saptırdığı aşikar. Şiddet dalgası estiren temel güdü, Filistinlilerin tepkilerine kaynaklık eden İsrail işgalidir. Bilahare işgal ettiği toprakları ilk sahipleriyle paylaşmaya yanaşmamıştır. Bu da meseleyi içinden çıkılmaz ve akut hale getirmiştir.  

Geçmişteki Türk yönetimiyle İsrail yönetimi arasındaki fark şudur: Filistinliler Türk yönetimi karşısında yabancılık çekmemiş ve bu yönetimi kendilerinden veya kendilerine yakın saymışlardır. Bu mesele Demirel'in bir İsrail ziyaretine de yansımıştır. İsrail eski başbakanlarından Ehud Barak bunu şöyle ifade etmiştir , ‘Osmanlı döneminde tek pırpırlı bir Onbaşı, 20 kişilik askeri gücüyle burayı huzur içinde yönetiyordu’. Belki bu ifade biraz basit kaçabilir ya da abartı sayılabilir lakin üç aşağı beş yukarı gerçek böyledir. Peki, neden böyle? Filistinliler kendilerini inanç bağıyla ortak oldukları Türklerden ayrı gayrı görmüyorlardı. Zulüm ve mezalim ve duygusal bir kopuş yaşamıyorlardı. Yaşadıkları haksızlıklara Türkler gibi katlanıyorlardı.  Bu açıdan da gördükleri kötü muamele ve aksiliklere sabrediyorlardı.

Yoav Gallan'ın muallimleri de onun gibi düşünüyorlar. Nitekim ünlü oryantalist ve Türkolog Bernard Lewis'in gözünde Araplar, Davut'un sapanla alnı çatından vurarak öldürdüğü Câlût ya da Golyat'a benzetiliyor. Bölge uzmanı olarak Bernard Lewis kendinden tavsiye alanlara daima şöyle telkinde bulunuyordu: Araplara hep alnından; alnı çatından vuracaksın. Churchill de Arapların kötekten anladığını söylemiştir. Bernard Lewis dünyadan ayrıldı ama tavsiyeleriyle aramızda yaşıyor. Sözgelimi Netanyahu da Arapları insan azmanı Ameleklere benzetmiştir.

Kimi Yahudiler kendilerini öldürme şehvetine kaptırmış gidiyor. Nitekim 100 yaşında iken sessiz ve sedasız bir biçimde dünyasını değiştiren Kissenger gücün en iyi afrodizyak olduğunu yani şehvet açıcı ve aracı olduğunu söylemiştir.  O da sadece Araplara değil aynı zamanda alttakilere karşı yumuşak davranılmasını hiç hazmedemezdi. Hep sopa gösterilmesini isterdi.  20'inci yüzyılın kara kutularından birisi olan Kissinger öldürme şehvetini kapılmış ve bunu bolca tatmin etme fırsatı bulmuş bir fanidir. Freud onun yanında çömez kalırdı. Freud'un tezinin pratiğe dökülmüş ve cisimlenmiş hali olan Dominique Strauss-Kahn da yine Kıssinger karşısında gayet hödük ve sönük kalır.

Kissinger son yıllarda peş peşe ölen Yahudi liderlerin (elders) en sonuncusu oldu. Önce David Rockefeller dünyasını değiştirdi. Onu Bernard Lewis izledi. Hepsi de muammer/uzun ömürlü olarak yaşadılar. Kur'an onları anlatırken hayata düşkünü olduklarını vurgular ve her birinin bin yıl yaşamayı arzuladığını ortaya koyar. Nitekim David Rockefeller yedek organlarla ömrünü biraz daha uzatmanın çare ve yollarını aramıştır. Öbürlerinin aynı yolları deneyip denemediklerini bilmiyoruz.

Kissinger Soğuk Savaş döneminde patlak veren sıcak savaşlarının mimarıdır. Çin'e açılmış ve SSCB'ye yakınlaşmıştır. Kısaca müstekbirlerle dostluk kurarken mustazafların katili olmuştur. 12 Amerikan başkanına danışmanlık hizmeti vermiştir.  Nixon'ın ulusal güvenlik danışmanı olurken halefi Gerald Ford döneminin hem dışişleri bakanı hem de ulusal güvenlik danışmanı olarak hizmet vermiştir.  Selefleri ve halefleri arasında onun gücüne erişen olmamıştır.  Mao ile birlikte gelmiş geçmiş bütün Çin liderlerini tanımıştır. Ölmeden evvel son yaptığı Çin ziyaretinde krallardan daha şaşaalı karşılanmıştır.  Nefesi kokan Çin'i ellerinden tutarak dünyanın başına bela etmiştir. Çin'in palazlanmasına ve dünyanın başına bela olmasına neden olmuştur. Şili gibi Latin Amerika ülkelerinde iç savaşları körüklemiş ve darbeler zincirine neden olmuştur.  Açtığı veya sebep olduğu savaşlar bilahare savaşlar zincirine dönüşmüştür. Şili’de Allende'nin devrilmesine Pinochet'nin ise iktidara gelmesine önayak olmuştur. Bir savaş suçlusudur.   Kissinger'ın biyografisini yazan Niall Ferguson onun 3 milyondan fazla insanın kanına girdiğini ortaya koyuyor. Ölüm mangaları  fikri de onunla anılmıştır.  Irak eski içişleri bakanlarından Bakır Cebir Solağ, Sünnileri biçen ölüm mangalarını adeta ondan kopya çekmiştir.

Bir de Menahem Begin gibi hak etmediği halde 1973 yılında Vietnam Savaşını durdurmaktan ötürü Nobel ödülü ile taltif ve tebcil edilmiştir. Halbuki, Vietnam Savaşını uzatan ve savaşı Kamboçya'ya doğru yayan bizzat kendisidir. Doğu Timor, Bangladeş gibi ülkelerde katliamların yaşanmasına vesile olmuştur.  Kendisinden sonra da açtığı çığırda Afganistan ile Irak'ta en az 5 milyon civarında Müslüman öldürülmüştür.   Gazze olayları da onun geriye bıraktığı kötü miraslardan birisidir. Tarihin en menhus ve karanlık kişileri arasında gösterilmektedir.

Onun dönemine kadar Amerikan değerlerinden bahsedilirken ondan sonra ulusal çıkarlarından ve güvenliğinden bahsedilir olmuştur. Muhalif kesimlere değer empoze eden ABD, iktidarlara ve müstebitlere silah temin etmiştir. Onun zamanında ABD insani değerleri elinin tersiyle itmiştir. Kendi itiraflarıyla insan hakları meselesinde seçici davranmışlardır. Bu açıdan ahlak Kissinger'in semtine hiç uğramamıştır. Kaypak ve münafık olarak nitelendirilmiştir. Yazı dili de ağdalı ve dolambaçlıdır. Her anlama çekilebilir.

1973 Arap İsrail savaşında ABD yönetimi olarak İsrail'in Araplar karşısında yenilmesine müsaade etmeyeceklerini deklare etmiştir. Arap dışişleri bakanları, 2002 yılında Beyrut' zirvesinden de önce toptan barış teklif etmişlerdir.  1973 harbinden sonra ABD'nin eşiğini aşındırarak İsrail'in 1967 sınırlarına çekilmesi halinde İsrail'i toptan tanıyacaklarını duyurmuşlardır.  Kissinger ve ekibi buna kulak asmamıştır.

Hiçbir zaman hiçbir yerde Filistin devleti görmek istememiştir. Sadece Filistinlilerden İsrail'in varlığını tanımalarını istemiştir. Halbuki sonuçta inkar politikası izleyen Filistinliler değil İsrail olmuştur.   

Kısaca Amerikan ve İsrail çıkarları adına her şeyi çıkmaza sürüklemiştir. Sadece Allende'nin değil aynı zamanda  Kral Faysal'ın ölümünden de sorumludur. Petrol boykotunu böyle kırmışlardır.  Felaketler zincirinin tetikleyicisidir. Arkasında kendisine benzeyen bir sürü adam bırakarak bu dünyadan göçüp gitti. Bunlardan birisi Albright diğeri de Blinken'dir. Irak'ta 500 bin çocuğun ölümüne neden olan ambargo ile ilgili Madeleine Albright, 'değdi mi? sorusuna 'değdi' cevabını vermiştir.  Bu suretle caniliğine tüy dikmiştir.

Irak’ın çocuklarına acımayanlar elbette Gazzeli çocuklara da acımayacaklardır.

Kadın konusunu gerekçe yaparak Taliban'ın tanınmasına da karşı çıkmıştır. Blinken de Gazze saldırısı sırasında Netanyahu ve kabinesi ile buluşmasında 'ben de sizdenim' demiştir. Adeta katliamları tebrik etmiştir.  

Ölümü sırasında hatırlanmayan Kissinger’in sesi son demlerinde kurbağa sesine benzemiştir. 27 Mayıs 1923 tarihinde doğmuştur. Doğumu bile (27 Mayıs) bir darbenin anatomisini hatırlatıyor ve işaretini taşıyor. Bununla birlikte tarih talihsizlere ve mustazaflara da gülümsüyor. Bunun işaretlerinden birisi öldüğünde, öldürttüğü Allende'nin torununun  Şili savunma bakanlığı koltuğunda oturuyor olmasıdır. 

Kaderin böyle cilveleri olabiliyor!