Gassan Şerbil
Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni
TT

Sinvar ve patlayıcı kemer

7 Ekim'di… Binyamin Netanyahu'yu uyandırdılar; kendisini bekleyen bir zehir bardağı buldu. İlk önce duyduklarına inanamadı. Karadan, havadan ve denizden gelmişlerdi. El-Kassam savaşçıları yerleşim yerlerinde rahatça dolaşıyorlardı. Mermi ve roketler atıyor, rehineleri Gazze tünellerine götürüyorlardı. Yahya Sinvar kibirli güvenlik servislerini oyuna getirmişti. Aynı zamanda ‘yenilmez ordu’ da bu oyuna gelmişti. Hamas savaşçılarının Gazze çevresindeki elektronik duvarı aşıp geçmesinin İsrail'in daha önce tanık olduklarından çok daha korkutucu olduğu çok geçmeden anlaşıldı.

Mücadele yeni değil. İsrail daha önce de Filistinli gruplardan birçok darbe almıştı ancak buna daha da sert karşılıklar vermişti. Bu bir darbe değil. Bu derin bir bıçak darbesi. Sinvar'ın bıçak darbesi yerleşim yerlerini ve yerleşimcileri, güvenliği ve askeri kurumları sarstı ve siyaset kurumunu benzeri görülmemiş bir skandalla karşı karşıya bıraktı. Üst düzey yetkililerin söylediği gibi; İsrail bir ‘varoluş savaşı’na girdi. Netanyahu hükümeti açısından önemine rağmen mesele, rehinelerin kurtarılmasından daha büyük. Mesele, prestiji yeniden tesis etmek ve başka bir Sinvar'ın başka bir yerde ortaya çıkmasını engellemek ve garanti altına almaktır.

Şimdi 4 Aralık’tayız. Bir kan ve küçük tabutlar denizi içindeyiz. Birbirini takip eden yerinden edilmiş insan dalgaları, bir moloz denizindeyiz. İnsani ara, esir değişimine ve yardımların girişine olanak tanıdı. Dünya, aranın uzatılmasının kalıcı bir ateşkese yol açacağını hayal ediyordu. Ancak bu mücadele dünyanın düşündüğünden daha karmaşık.

Bu geri çekilmenin zor olduğu bir savaş. Yenilginin dayanılmaz bir bedeli var. Mücadeleye girme riskini almanın bedeli, yenilginin bedelinden daha az. Bu tür savaşlarda yenilgi intihar tadındadır. Hamas'ı ortadan kaldırmak ve İsrail'e karşı tehlike barındırmayan bir Gazze yaratmak için savaşın tamamlanması gerekiyor. ABD Başkanı’nın, Dışişleri Bakanı’nın ve Savunma Bakanı’nın duyduğu şey buydu. İsrail hükümetinin Hamas'ın Gazze'yi yönetmeye geri döndüğünü görmesi mümkün değil. Hamas'ı sahneden uzaklaştırmak onun belini kırmayı gerektirir ki bu da yeni bir felakete yol açmadan imkansız. Hamas da önerilen ‘ertesi gün’ senaryolarını kabul edemez. Çünkü Aksa Tufanı eylemini sonrasında geri çekilmek için yapmadı.

Yaklaşık iki ayın ardından, Sinvar ve Kassam Generali Muhammed ed-Dayf'ın, Aksa Tufanı'nı başlatmadan önce akıllarından neler geçtiğine dair sorular devam ediyor. Sinvar, saldırının, ‘İsrail hapishanelerinin Filistinli tutuklulardan temizlenmesine’ olanak tanıyacak bir dizi rehine alımıyla sonuçlanacağını mı düşünüyordu? İsrail'in önceki saldırılara benzer bir saldırıyla karşılık vermesini, ardından ateşkes yapmasını ve Hamas'ın hem Gazze hem de Batı Şeria'daki konumunu güçlendirecek, onu Filistin halkının tek meşru temsilcisi haline getirecek bir esir takası sürecinin tamamlanmasını mı bekliyordu? İsrail'in sınırsız bir öldürme ve yıkım savaşıyla karşılık vermesi onun için pek olası değil miydi? ABD'nin, Hamas'ın kazanmamasını ve ‘ertesi gün’ bir rol oynamamasını sağlamak için filolarını ve Başkanı’nı aceleyle harekete geçirme olasılığını hesaba katmış mıydı? Bazılarının, Hamas'ın yerleşim yerlerinin tamamen savaşçılarının eline geçmesi karşısında şaşırdığı ve İsraillilere benzeri görülmemiş kayıplar verecek kadar ileri gittikleri hakkında söyledikleri doğru mu?

Akla birçok soru üşüşüyor. Sinvar, İsrail'e acı bir darbe indirmeye mi yoksa uluslararası hesaplara ve sonuçlara bakmaksızın İsrail ile geniş çaplı bir savaş başlatmaya mı karar verdi? İsrail'in geniş çaplı ve acımasız tepkisinin mutlaka bölgesel bir savaşı tetikleyeceği inancına dayanarak mı savaşın fitilini ateşledi? Direniş eksenindeki ortakların savaşı kendi savaşları olarak değerlendireceklerini, bunun kendi rollerini ve geleceklerini etkileyeceğini varsayıp dahil olmakta acele edeceklerini mi hesapladı? İran'ın ABD’liler karşısında bölgeyi ateşe vereceğini ve hızla alev alan bir bölgedeki yangını söndürmek için dünyanın acele edeceğini mi varsaymıştı? Savaşın zamanlamasının Sinvar ile Dayf arasında gizli bir sır olduğu ve müttefiklerinin depremden başladıktan sonra haberdar oldukları doğru mu? Sinvar'ın müttefiklerini bu kadar tehlikeli bir oldu bittiyle karşı karşıya bırakma hakkı var mı yoksa ne kadar geç olursa olsun indirilecek bir ‘büyük darbeye’ hazırlandıklarından emin miydi?

Sorular daha fazla soruyu doğuruyor. Sinvar, iki devletli çözüme giden siyasi süreci başlatma yönünde kesin bir uluslararası söz karşılığında Kassam'ın emekli edilmesini kabul edecek mi? Diğer devleti zorunlu olarak tanıyacak bir Filistin devletinde yaşamayı kabul ediyor mu yoksa onun asıl talebi nehirden denize kadar bir Filistin devleti mi? Sinvar, FKÖ'nün önermelerini ve ifadelerini yeniden gözden geçirene kadar uluslararası alanda kabul görmediğini unutarak, uluslararası ve bölgesel dengeyi bozabileceğine ve herkesi Hamas ile çalışmaya zorlayabileceğine mi inanıyordu?

1960’lardaki Sinvar, 24 yılını İsrail hapishanelerinde geçirdi. Hamas'ın İsrailli asker Gilad Şalit'i serbest bırakması karşılığında İsrail'in binden fazla tutukluyu serbest bıraktığı ‘Şalit Anlaşması’ ile Hamas tarafından hapisten kurtarıldı. Uzun süre cezaevinde kaldıktan sonra savaşın sonuna kadar açık olduğu ve bunun bir varoluş savaşından başka bir şey olmadığı sonucuna vardı.

Hamas'ın eski siyasi büro başkanı Halid Meşal ile hareketin doğuşundan bu yana öyküsünün sayfalarında dolaşmak için Şam'a gittiğimde bana anlattığı bir hikayeden, bu çatışmanın derinliğini anlamıştım. Ona, bir üst düzey sorumlunun nasıl bir genci intihar eylemine gönderebildiğini sormuştum. O hemen beni düzeltmiş ve şunları söylemişti:

"Bunları İsrail'in sürekli zulmünün dayattığı şehadet eylemleri olarak görüyoruz."

Bana, Muhammed Fethi Ferhat (17 yaşında) isimli bir gencin, Kassam Tugayları liderliğine bir şehadet eylemi gerçekleştirme talebinde bulunduğunu anlattı. Liderlik, erkek kardeşi daha önce bu tür bir eylem gerçekleştirmiş ve ağabeyi de arananlardan olduğu için ailesini düşünerek bu talebini reddetti. Bir süre sonra Kassam liderliği gencin annesinden şu mesajı aldı:

"Size onun şehadet arzusunu reddetme izni vermiyorum. Onun talebini kabul etmenizi temenni ediyorum."

Liderlik gencin talebini kabul etti ve anne de oğlunun hazırlıklarına eşlik etti. Ölüm haberini duyunca da en güzel kıyafetlerini giydi ve tebrikleri kabul etmeye başladı. Daha sonra da büyük oğlu öldürüldü.

Bu savaş ne kadar acımasız! İsrail, ziyaretçilerine geri çekilemeyeceğini bildiriyor. Hamas da geri adım atamaz. Sinvar, İsrail ile karşılıklı darbeler geçmişine karşı bir darbe mi gerçekleştirdi? ‘Ertesi gün’ nerede olacak? Hamas, felaketi önlemek için Filistin Otoritesi ve Abbas çatısı altına dönmeyi kabul edecek mi? Sinvar denklemi tersine çevirmeyi başardı mı, yoksa Hamas'a bir patlayıcı kemer giydirip onu bir ‘şehadet eylemine’ mi itti?