Ahmed Mahmud Ucac
Lübnanlı yazar
TT

Gazze savaşı yeni bir Ortadoğu'nun başlangıcı mı?

1948'deki ilk Nakba'dan bu yana Ortadoğu'da istikrarsızlık hastalığı yaşanıyor ve bu hastalık bölgenin kırılganlığını artıran başka hastalıklara ve belki de sonu gelmeyen savaşların alevlenmesine yol açtı. Mısır devlet başkanı Abdunnasır, Arap haklarını geri kazanmaya karar verdi, ancak 1967'deki İsrail saldırısına hazırlıksız yakalandı. Bu, zayıf kalbinin kaldıramayacağı büyük bir yenilgiydi ve bundan birkaç yıl sonra öldü. Filistin meselesinin ülkesine hiçbir fayda getirmediğini, milliyetçilik iddiasındaki Arap rejimlerinin ticareti için bir meta haline geldiğini gören ve İsrail ile kalıcı barış arayışına karar veren dostu Sedat, yerine iktidara geçti. Sedat, İsrail'in güvenlik tehdidi altında olduğunu hissetmediği veya en azından kendisine böyle hissettirilmediği sürece hiçbir tavizi kabul etmesinin mümkün olmadığını anladı. Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Kissinger ile yaptıkları görüşmede, İsrail'in bir askeri şoka ihtiyacı olduğu ve sonrasında barış sürecinin mümkün olacağı konusunda anlaştılar. Kissinger bir şoktan bahsetmişti ama Sedat (şanlı) 6 Ekim Savaşı'nda anlaşmanın ötesine geçti. ABD'nin buna verdiği karşılık, çöken İsrail'e benzersiz askeri destek ve hava köprüsü oldu; bu da savaşın yönünü değiştirerek Üçüncü Ordusu kuşatılan Sedat için bir şoka dönüştü ve onu sallantılı bir konumda müzakereye zorladı. Buna rağmen İsrail, ABD'nin baskısı altında barış müzakeresi yapmak zorunda kaldı ve Mısır'ı Arap- İsrail çatışması denkleminden çıkaran ünlü Camp David Anlaşması böyle doğdu.

Bu tarihi anın verdiği dersi hatırlatmamızın nedeni, İsrail için şok etkisi yaratan ve ABD'yi tekrar İsrail'in yardımına koşmaya zorlayan Gazze'de kendisinden faydalanmaktır. Ancak bu kez ABD, Arap çatışma tarihinde benzeri görülmemiş bir ekonomik savaşla taçlandırılan, Suriye, Ürdün ve Suudi Arabistan Krallığı'nın katıldığı sağlam bir Arap ittifakı ve büyük bir orduya karşı değil, aksine Filistin veya Arap çıkarlarından ziyade İran çıkarlarını koruyan bir vizyona göre İran tarafından desteklenen bir halk direniş hareketine karşı İsrail’in yardımına koşuyor. Bu nedenle İran, ABD'nin Gazze'de devam eden savaşa (katliama) dahil olması halinde kendisini ve kollarını vurmaktan çekinmeyeceğini kesin şekilde anlayınca daha ilk günden Hamas'ın yaptıklarından sorumlu olmadığını açıkladı. Aynı şekilde Hamas, saldırmadan önce Arap ülkelerine, hatta Katar'a bile danışmadı. Buna karşılık Sedat savaşa girişmeden önce Kral Faysal bin Abdulaziz'i ziyaret edip ondan destek istemişti. Kral olumlu yanıt verdiğinde Sedat ona: “Yardım etme konusunda ciddi misiniz?” diye sormuş, Kral da doğrudan şu cevabı vermişti: “Eğer sen ciddiysen, biz de ciddiyiz.” Böylece Sedat, direniş yanlısı Arap devletlerinin ve Körfez devletlerinin yanında olduğunu bilerek savaştı. Bir yıldırım savaşıyla başarmak istediği ve işgal altındaki topraklarını geri almasını sağlayacak, ABD'yi tatmin edecek ve Filistinliler için İsrail Devleti'nin yanında bir devleti güvence altına alacak gizli bir planı vardı. Gazze savaşında ise Hamas'ın Sedat gibi gizli bir planı yok, dahası savaşa neden olan saldırısının amacını da henüz açıklamadı. Ancak söylemleri niyetinin tüm Filistin'i geri almak, başka bir deyişle İsrail'i ortadan kaldırmak (!) olduğunu teyit ediyor.

Hamas artık çok büyük bir krizde olduğunun farkına vardı. Aynı şekilde İsrail de kendisinin daha büyük bir kriz içinde olduğunun farkında; ABD ve Araplar da öyle. Çünkü yaşananlar dünyanın gözü önünde yaşanan bir soykırım savaşıdır ve herkes için hayati önem taşıyan bir bölgedeki istikrarsızlığın devamıdır. Bu ülkelerin bu durumdan çıkabilmesi için herkesin çatışmayı ve çözüm mekanizmalarını gözden geçirmesi gerekiyor. Sedat, çözümün Filistinliler ile İsraillilerin bir arada yaşaması olduğuna inanıyordu ve tarihin kırılganlığı olarak adlandırdığı bir durumdan bahsediyordu. Ancak İsrail'in kendisini sahada olduğu gibi müzakerelerde de mağlup ettiğini gördü. İsrail, Mısır'ı çatışmadan uzaklaştırdı, kendi koşullarını Araplara dayattı ve Filistinlileri, iki devletli çözümün gölgesinde kendi topraklarında yaşama hakkına sahip bir halk olmaktan çıkardı. İsrail'in 1973 savaşında elde ettiği başarıyı bu savaşta da elde edememesi için Arapların ve ABD'nin vaat edilen barışı gerçekleştirmek adına ellerinde iyi bir fırsat var. Bu çözümün başlangıcı Arapların direnişin meşru bir hak olduğu konusunda hemfikir olmalarıdır. İsrail'in de Filistinlilerin toprak sahibi olduğunu, Arap çevreleri içinde erimeleri için onları Arapların üzerine atamayacağını, çünkü bunun ahlaki ve hukuki bir ihlal olduğunu, bir oldubittiyle empoze ederek meşrulaştırılamayacağını kabul etmeli. Nitekim aktif Arap ülkeleriyle birlikte Mısır ve Ürdün, Gazze halkının zorla göç ettirilmesini ısrarla reddettiler ama bu yeterli değil! Araplar, Başkan Biden'ın iki devletli çözüm önerisini aşamalı bir mekanizma kurarak ve bu mekanizma sayesinde atacağı her olumlu adıma karşılık İsrail'e açılarak hayata geçirebilirler. ABD ve Arapların bu adımdan yararlanabilmeleri için, gelecek nesillerin imgeleminden silinmeyecek bir direniş miti ile bir soykırım mitine dönüşmeden bu savaşı durdurması için İsrail’e var güçleriyle baskı yapmaları gerekiyor. Netanyahu savaşı derhal durdurursa kaçınılmaz olarak iktidarı kaybedecek ve onunla birlikte bir arada yaşamayı reddeden radikaller de kaybedecek. Onların yerine İsrail'in barış olmadan güvende kalma umudunun olmadığına anlamaya başlayan rasyonel bir yönetim gelecek. İsrailli seçmen, Ürdün ve Mısır ile sınırlarının, devletinin silah gücüyle değil, barış sayesinde çok güvenli olduğunun tamamen bilincinde.

Geriye Hamas ve onunla nasıl müzakere edileceği sorunu kalıyor. Ancak bu seçeneğin gerçekleşmesi için Hamas liderleri, tüm Filistin halkını temsil eden ve Arapların desteğini alan yenilenmiş bir Filistin Otoritesi’nin kanatları altına girmeliler. Böylece Filistin kartı İran siyasi pazarından kurtulabilir, kadim Arap başkentlerine yöneldiği kadar Kudüs'e yönelmeyen eksenlerin altından Kudüs'ü özgürleştirme halısı çekilebilir.

Kissinger, Sedat'ı küçük detayları görmezden geldiği ve barış için çabaladığı için büyük bir adam olarak tanımlamıştı ancak barış sağlanamadı ve artık detaylara daha fazla dikkat etmemiz gerekiyor.