Yahya Yaşar
Akademisyen - Yazar
TT

Benî Kurayza Yahudileri

Oryantalistler, Kurayza Yahudilerinin cezalandırılmaları meselesini dillerine dolar,  Hz. Peygamber’i ve Müslümanları katliam yapmakla suçlarlar. Ancak olayların gelişme sürecini ve o dönemki Yahudilerin tavırlarını görmezden gelirler. Öncelikle Kurayza Yahudilerinin cezalandırılma aşamasına kadarki sürece bakmak gerekir.

Hz. Peygamber’in Mekke’den Medine’ye hicret ettiği dönemde Medine’de Yahudiler yani Benî Kaynuka, Benî Nadîr ve Benî Kurayza kabileleri vardı. Kurayza kabilesi şehrin güneydoğusundaki Müzeynib ve Mehzûr denilen ovalık bölgede, çok katlı müstahkem evlerde yaşıyor ve geçimlerini tarım ve ticaretle sağlıyorlardı. Hz. Peygamber, hicretin akabinde Medine’de bulunan bütün toplulukları kapsayacak şekilde bir anlaşma (Medine Vesikası) yapmıştı. Kurayza kabilesi de bu anlaşmaya Evs kabilesinin müttefiki olarak katılmıştı. Antlaşmaya göre Yahudilerin mal ve can güvenliği ile din hürriyeti garanti altına alınacak ve Medine herhangi bir taarruza uğradığı zaman bütün topluluklar müdafaa için birbirine yardımcı olacaklar, Yahudiler Müslümanlara düşman olan Kureyş kabileleri ile ittifak yapmayacaklardır.[1]

Öncesinde antlaşmalarına sadık kalmadıkları ve Resûl-i Ekrem’e ihanet ettikleri için Benî Kaynukā‘ ve Benî Nadîr’in sürgün edilmişti. Medine’de sadece Benî Kurayza kalmıştı. Sürgünden sonra Hayber’e yerleşen Benî Nadîr, Hz. Peygamber’den intikam almak amacıyla Hendek Savaşı öncesinde Kureyş ile ittifak yapmış, Benî Kurayza’yı da yanına çekmek istemişti. Başlangıçta bu ittifaka yanaşmayan Benî Kurayza nihayet onlara katılmıştı. Bu ittifak Müslümanları zor durumda bırakmıştı. Kur’an’ın ifadesiyle “Onların hem yukarınızdan hem de aşağı tarafınızdan üzerinize yürüdükleri, gözlerin yıldığı, yüreklerin gırtlağa dayandığı”[2] bir gündü. En tehlikeli zamanda ihanete uğrayan Hz. Peygamber (sav), Benî Kurayza’ya karşı bir askerî birliği görevlendirmek zorunda kaldı. Bu kritik günlerde Gatafân kabilesi ileri gelenlerinden Nuaym b. Mes‘ûd’un Müslüman olup Resûl-i Ekrem’in isteği doğrultusunda Benî Kurayza ile müttefiklerinin arasını açması ve Hendek Gazvesi’nin sona ermesiyle bu büyük tehlike atlatılmış oldu.

 Resûlullah’ın bu büyük ihaneti affetmesi düşünülmezdi. Hendek Gazvesi’nden sonra zırhını giyip silâhlarını kuşanarak atına bindi. Kendisi ana birliklerin, Hz. Ali de öncü birliklerin başında bulunuyordu. Resûl-i Ekrem kalenin önüne vardığında Yahudi ileri gelenlerine teker teker seslenerek onları İslâm’a davet etti. Yahudiler, kalelerinden Hz. Peygamber’e ve müminlere kötü sözler söylemeye başladılar, Hz. Peygamber ve eşlerine dil uzattılar. Bunun üzerine çatışmalar başladı. Benî Kurayza, yaklaşık yirmi beş gün boyunca kuşatma altında tutuldu. Kuşatma nedeniyle çaresiz kalan Yahudiler, mal ve silâhlarını bırakıp birer deve yükü eşya ile Medine’den ayrılmayı önerdilerse de Hz. Peygamber bunu kabul etmedi ve sadece kayıtsız şartsız teslim olabileceklerini söyledi. Bir süre daha devam eden kuşatmanın sonunda Benî Kurayza teslim oldu.

 Yahudiler hakkında hüküm vermesi için hendek savaşında kendisine isabet eden okla yaralanan Evs’ten Sa‘d b. Muâz hakem tayin edildi. Sa‘d, kendisinin vereceği hükme razı olacaklarına dair tüm taraflardan söz aldıktan sonra kararını açıkladı. Savaşabilecek yaşta bulunan erkekler öldürülecek, kadın ve çocuklara esir muamelesi yapılacak, mallar Müslümanlar arasında paylaştırılacaktı. Resûl-i Ekrem bu hükmün Allah’ın kitabına uygun olduğunu onayladı zira Kur’an’da Allah ve resulüne savaş açan ve yeryüzünde bozgunculuk yapanlara verilecek cezalar arasında böyle bir hüküm[3] vardı. Sa‘d b. Muâz’ın verdiği hüküm Yahudi şeriatında da bulunuyordu.[4]

Kurayza Yahudilerinin savaşçı erkeklerinden 600-700 kişi öldürülmüştü. Hz. Peygamber’in emriyle esirlere iyi davranılmış ve ihtiyaçları karşılanmıştı. Kur’ân-ı Kerim Benî Kurayza Yahudilerinin akıbetini “Allah, kitap ehlinden olup müşriklere yardım edenleri kalelerinden indirdi ve kalplerine büyük bir korku verdi. Onların bir kısmını öldürüyor bir kısmını da esir ediyordunuz.”[5] şeklinde anlatmıştır. Ceza ağırdı ancak ihanetin boyutu da büyüktü. Yahudiler Hz. Peygamber ve Ehl-i beytine hakaret etmişler, Medine Sözleşmesi’nde kabul ettikleri esaslara riayet etmeyerek Hz. Peygamber’i ve Müslümanları yok etmek için tavır takınmışlar, Mekkeli müşriklerle şer ittifakı kurmuşlardı. Savaş esnasında Hayber Yahudileri Mekkeli müşrikleri destek olmak için yirmi deve yükü yiyecek maddesi ve hayvan yemi göndermişlerdi ancak bu yardımlar Müslümanların eline geçmişti.

Allah’ın yardımıyla bu şer ittifakı o zaman hezimete uğratıldı. Kur’an’da bu durum “Üzerinize düşman ordusu gelmişti de onların üzerine şiddetli bir fırtına ve göremediğiniz bir ordu göndermiştik.”[6] şeklinde ifade edilir. Müslümanlardaki iman, sabır, azim, birlik ruhu ve şuuru, düşmanlarını bir kez daha hayal kırıklığına uğrattı. O kadar ki artık İslam düşmanları, Müslümanlara karşı yeni bir sefer düzenleme moral ve motivasyonunu da teşebbüs imkânını da tamamen kaybetmişlerdi.

 Şayet Kurayza Yahudileri, anlaşmaya sadık kalsalardı elbette emniyet içerisinde yaşayacaklardı. Yüce Allah Kur’an’da din hususunda savaşmayan, İnsanları yerlerinde etmiyen, Hz. Peygamber’le anlaşma yapıp sadakat gösteren kişi ve topluluklara zarar verilmesini yasakladığı gibi yeri geldiğinde iyilik dahi yapılabilceğini hükme bağlamıştır.[7] Ancak Medine’de yaşayan bu güruh, Müslümanları arkadan vurmaya karar vermiş, onları Medine’den tamamen söküp atmaya teşebbüs etmişlerdi. Allah’ın inayetiyle, şer ittifakı dağıtıldı.

 Gazze bugün benzer şekilde kuşatılmış durumda…  Günümüz Müslümanları iman, sabır, teenni, kararlılık, birlik ruhu ve şuuru ile hareket edebilirlerse Rabbimiz elbette ki nusretiyle bu kuşatmayı da etkisiz kılmaya kadirdir.

Kur!an’da şöyle bilgi yer alır; tarihte Yahudiler ne zaman bozgunculuk yapıp,  küstahça böbürlenip azgınlık yaptılar ise Yüce Allah, Müslüman olsun olmasın, güçlü ve kudretli insanlar eliyle onları cezalandırmıştır.[8] Sonrasında başlarına gelmeyen felaket kalmamıştır. Yüce Allah, insanları ırkından dolayı değil sadece davranışları nedeniyle cezalandırdığı için ayetin devamında “ve-in ‘udtum ‘udnâ/Şayet siz tekrar bozgunculuğa, fesat çıkarmaya başlarsanız, biz de sizi, yine cezalandırırız.” [9] buyurarak benzer bir taşkınlık gösterdikleri taktirde başlarına gelecek akıbeti de haber vermiştir. Zorbalık ve zulüm karşılıksız kalmaz.

 

[1] İbn Hişam,  es-Sîretün Nebeviyye. (Beyrut: Dâru İbn Hazm, 2009), 464.

[2] el-Ahzâb 33/10

[3]  Bk. el-Mâide 5/33-34

[4]  Bk. Tesniye, XX/10-15

[5]   Ahzâb, 33/26

[6]  el-Ahzâb 33/9.

[7] Bk. Mümtehine 60/8.

[8] İsra 1/5.

[9] İsra 1/8.