Abdulaziz Tantik
TT

Vicdan ayaklanması…

Modern Çağ, Akıl Çağı olarak tanımlanmaktadır. Akıl ise vicdanı geride bırakan bir özellik olarak öne çıkmaktadır. Duygusal olmamak lazım sözü/yargısı akıl çağının gereği bir söz olarak öne çıkarılmaktadır. Duygusallığın bir zaaf olarak betimlendiği bir dünyada yaşarken, yaşanan acıların gereken etkiyi oluşturması giderek zorlaşmaktadır. Özellikle de konforu bir yaşam biçimi haline dönüştüren kesimlerde acı ve yoksunluk lügatlerinde yer bulamamaktadır. Duygusallığın bir zaaf olarak betimlendiği bir dünyada yaşarken, yaşanan acıların gereken etkiyi oluşturması giderek zorlaşmaktadır. Özellikle de konforu bir yaşam biçimi haline dönüştüren kesimlerde acı ve yoksunluk lügatlerinde yer bulmamaktadır. ‘Taş kalpli’ deyimi, kadim kültürün acı karşısındaki tepkisizliğe verilen bir betimlemeydi.

Yapay Zekâ ve Sanal Gerçeklik gibi temel kavramsallaştırmalar vicdanı ve duyguyu yokluğa terk etmenin sistemli yöntemleri olarak işbaşındadır. Gözlerimizin önünde gerçekleşen katliamı canlı seyrettikten sonra hiçbir şey olmamış gibi bıraktığımız yerden normal hayata devam edebilen insan sayısı kahır ekseriyeti oluşturmaktadır. İçinde var olduğumuz dünya vicdansız bir dünya olmakla övünmektedir. Her şeyi bir sebebe bağlama sonucunda en olumsuz şeyleri bile ve en vahşi katliamı da meşru görecek bir zemin kurmak mümkün olmaktadır. İşte İsrail vahşetinin doruğa çıktığı bir zeminde bile yeterli düzeyde bir tepkiyi çekmemesi, ciddi bir durum olarak önümüzde durmaktadır. Tabi ki protestolar yapılmakta, vicdanlı insanlar tepki ortaya koymaktadır. Ama bu tepkilerin tepkisizlikler karşısındaki konumu gerçekten yürek yaralayıcı bir pozisyonu işaret etmektedir.

Modern Çağ, Akıl Çağı demiştik, işte bu akıl çağı vicdanı geri plana itmiştir. Vicdanı çok fazla kişisel bir tutum olarak kabul ederek onu çok dar bir alanda kalmaya mahkûm kılmıştır. Bu yüzden vicdan, sürekli gündeme taşınarak insanlığa vurgu yapılmaktadır. Ama sistem olarak ele alındığında vicdan yerine akıl öne çıkarılmakta ve vicdan öznel bir zemine sıkıştırılmaktadır.

 Vicdan için bu mahkûmiyet bir kader midir?

İnsanları sarsan olaylar, vicdanları da ayaklandırmaktadır. Tekil bir olay olmaktan çıktığı andan itibaren gün geçtikçe ve sarsıcı olay devam ettikçe, vicdanın sarsıntısı işlevsel olmaya başlıyor ve insanı yeniden sarıp sarmalayarak aklı terk etmeden vicdanını öne çıkarmaya zemin bulabilmektedir.

Vicdan, insanı diğer varlık türlerinden ayıran en temel ayraçtır. İnsanı insan kılan ve insani hasletleri toplumsal yaşamın mihenk taşı kılması bakımından insan için vazgeçilmezi vicdandır. Bu temel gerçekliği yeniden gündeme taşımak, ona uygun bir gerçekliği reel zeminde kurmak ve toplumsal bir gerçekliğin alt yapısı kılmak ise insanlığın kurtuluşunu da beraberinde taşımaktadır. Bu, sanal gerçekliğe karşı hakikatin toplumsallaşması, yapay zekâya karşı ise insan olmanın ne’liğini açığa çıkaran bir olgusallıktır.

‘Aksa Tufanı’ 7 Ekim’de açığa çıkardığı sarsıcılığı ile insanlığı derinden sarstı. Büyük bir ön kabul olan İsrail yenilmezliği, gücü ve istihbaratın tartışılmazlığı derin bir yara aldı. Bu sarsıntı, reel bir durumun sarsıcı bir şekilde paramparça oluşu ile gün yüzüne çıktığı gibi bir türlü vicdanını geride bırakmayanlara da vicdanlarını hatırlatan önemli bir uyarı görevi gördü. Daha sonra İsrail’in Gazze’de yaptığı katliamlar ve bunun iki ayı bulan sürekliliği ise her gün insan vicdanına yönelik sarsıcı bir baskıyı beraberinde taşıdı. Her gün insanların tanıklığı ile canlı yayınlarda yüzlerce çocuk, kadın ve yaşlının öldürülmesi gerçekleşirken, vicdan kendi duyarlılığını inşa ederek, insanı rahatsız etmeye başlamaktadır. Gazze halkının duyarlılığı, cesareti, kararlılığı ve dirayeti ise dayanıklılığını gözler önüne serdikçe, seyirci olan insanlar, olayın bir parçası olarak tepkilerini göstermenin imkânlarını aramaya başladılar. Her geçen gün artan bir kararlılıkla başlayan protestolar, mitingler, siyasilere gösterilen tepkiler, İsrail karşıtlığı ve ona göre gelişen tutumlar, bir vicdanın adım - adım sesini yükselterek varlığını ilan ettiği safhaya gelindiğini göstermektedir.

Vicdana dayalı olmayan modern batılı kavramların içinin kofluğu kendini gösterdiği gibi insan olma liyakatine sahip olunmadığını da açıkça belirgin kılmıştır. Uluslar arası hukuk gibi temel değerlerin bir karşılığının olmadığının vicdanda makes bulması ile birlikte yeni bir arayışın boy vermesi kaçınılmazdı. İsrail yaptığı katliam karşılığında sadece kendisini tartışmaya açmadı, modern düşüncenin ve değerlerinin de tartışılmaya açılmasına neden olmuştur. ABD ve Avrupa ülkelerinin kendi halkları tarafından protesto edilmesi, İsrail yanlısı politikaları eleştiriye tabi kılarken, Filistinli kahramanların gösterdiği dirayetin kaynağının ne olduğuna dair merakın İslam araştırmalarına dönüşmesine ve Müslümanlaşma sürecinin hızlanmasına neden olmaktadır. Avrupa, Müslümanlaşmaya karşı geliştirdiği bütün politikaların son Filistin meselesi ile berhava olması, entelektüellerin üzerine düşünmesi gereken temel bir konu olarak önlerinde durmaktadır. Ömrünün sonunda Habermas gibi bir filozofun sahip olduğu bütün entelektüel birikimini çöpe atan İsrail yandaşlığı ise Avrupa entelektüel zemininin akli zeminini de işaret etmektedir. Böylece topyekûn bir Avrupa iflası ile karşı karşıya olduğumuz gerçeği öne çıkmaktadır.

 Vicdan susturulamaz bir olguya kavuşmuştur. Bu vicdan ayaklanmaya başlamış ve bugüne dair her şeyi yeniden sorgulamaya başlayacaktır. Sürekli önümüze düşen vicdanlı bir insanın haykıran çığlığı vicdanları sarsmaya devam etmektedir. Bu sarsıntı, vicdanı yeniden hayata döndürmekte ve yeni bir bakış, yaklaşım ve tutumla insanlaşmaya yönelik özlemi de hatırlatmaktadır.

Modern dünyanın en büyük başarısı ise müslüman vicdanını esaret altına alarak onu susturmak ve böylece bir uyanışı geciktirmekti. Müslümanlar ise bu vicdan esaretine karşılık konforu satın alarak kendilerini aklın sarmalına terk etmişlerdi. Böylece müslüman adı dışında bir özelliği de kalmamıştı. Ama ‘Aksa Tufanı’ müslüman vicdanı da harekete geçirdi. Hatta batılı vicdanın ayağa kalkan hali müslüman vicdanını da harekete geçirdi. Ve giderek bu vicdan ayağa kalkarak Büyük Değişimi gerçekleştirmenin imkânlarını devşirecektir. Burada batılı vicdan ile müslüman vicdan ortak zeminde insan olma vasfı içinde mündemiç olarak ayağa kalkacak ve kendisine kurulan akıl tuzağını tuzla buz edecek bir zemini inşa edecektir. Öncelik tabi ki sosyal gerçekliği bu yeni vicdana uygun düzenlemektedir. Kurulan yeni sosyal gerçeklik kendi siyasal gerçekliğini de inşa edecektir. Siyasal iktidarlar, hep halklar adına kendi iktidarlarını güçlendirmeye yönelik çaba ve gayrete sahip oldular. Ama bu sefer vicdan, halkın kendi iktidarını gerçekleştirecek yeni bir hamleye başlaması gerektiğini ilzam etmektedir. Gazze direnişi, vicdanın neler yapabileceğini gösteren temel bir göstergedir.

Bir direniş hareketi olarak doğan bu vicdan entelektüel bir zemine de taşınarak kalıcılık vasfını kazanmalıdır. Bu yüzden vicdan ayaklanmasının iktisadi, siyasi ve toplumsal ayağı kadar entelektüel ayağı da önemlidir. Vicdan bu bütünlüğü kuracak bir özelliği sahip olduğu gibi sahicilik vasfını da hak eder. Hâlbuki akıl, hem bu bütünlüğü sağlayamaz, hem de kurmaca bir özellik sunduğu için hakikat ile bağı sorunlu olmaktadır.

Şimdi korkmadan, batının ileri jandarma karakolu olan İsrail uluslar arası güçlerin payandası olduğu kadar kendi teolojik düşüncesini de gerçekleştirme azmi ile başlattığı bu vahşet ve katliam ile hem kendi sonunu ve hem de uluslar arası gücün sonunu beraberinde taşıdığı ilan edilmelidir. Uyanan vicdan, en büyük güç olduğunu gösterecektir. Maddi gücün manevi güç karşısında her zaman yenilgiye mahkûm olduğu gerçeği bir kez daha kendisini bir gerçeklik olarak dayatacaktır. İnsan bu temel gerçekliği yaşadığı için yeniden insan oluşunu hatırlayacak ve vicdanına yaslanarak yeterli bir direnişi göstermeye başlayacaktır. Bir tek Davut’(as)un attığı taş ile çağının en büyük ordusunu tepetaklak eden olay bugünde yeniden tecelli edecektir. Gazze iman ile direndikçe, insanlığı vicdanı ile buluşturacaktır. Vicdanı ile buluşan insanlık ise sahte güçleri ve iktidarları devirecek bir potansiyeli yakalayacaktır.

Değişim başlamıştır. Vicdan ise ayaklanmıştır. Doğudan, batıdan, Müslüman, Hıristiyan, Deist veya Ateist, Solcu veya Demokrat her ne ise vicdanına yaslanarak ortak bir insanlık ideali etrafında bir araya gelerek bu büyük değişimi gerçekleştirecekler. Ama hakikatli vicdan Gazze’de açığa çıktığı için Filistinli vicdan hep bir öncülük ve önderlik edecektir. Vicdan, aklı yenilgiye uğratarak insana sunulmuş ideolojilerin bir karşılığının olmadığını da beyan edecektir. Bu temel kabul insanlığı sahih din ile yeniden buluşturacak ve yeni bir insanlık çağı başlatabilecektir.