‘Ertesi gün’ ifadesi haftalardır gündemimizden düşmüyor. Bu ifade hala genel ve belirsiz. Büyük olasılıkla hatları bir dizi unsurdan oluşacaktır. Hamas’ın 7 Ekim’de başlattığı Aksa Tufanı operasyonunun gündeme getirdiği sorulardan biri bu. İsrail ile Filistin grupları arasındaki karşılıklı saldırıların tarihinde eşi benzeri görülmemiş 7 Ekim saldırısına tepki olarak İsrail’in başlattığı ateş tufanının sonuçlarından biri bu. Geniş çaplı bölgesel bir çöküş tehlikesinin etrafında dönen bu savaşa dair büyük devletlerin çıkardığı sonuçlardan biri bu. İfade belirsiz çünkü savaş hala devam ediyor. Nitekim katliamın haftalarca daha uzatılması, ifadenin mevcut hatlarını değiştirebilir veya güçlendirebilir.
Arap bakanlar, önceliğin savaşın derhal durdurulması olması gerektiğini söyleyerek şu ana kadar ‘ertesi gün’ meselelerine girmeyi reddettiler. Ancak bu, ‘ertesi gün’ ifadesinin resmi toplantılarda gündeme geldiği ve diplomatik salonlarda tekrarlandığı veya er ya da geç ‘ertesi günün’ geleceği gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Washington, o günün genel hatlarını çizmeye çalışıyor. ABD, Gazze savaşının bölgesel bir savaşa dönüşmemesi için müdahale etti. İsrail’e sınırsız bir askeri destek sağladı. Aynı zamanda siyasi ve diplomatik destek de sağladı. Bu öyle bir boyuta ulaştı ki, sivillerin ve çocukların katledilmesine rağmen Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nde ateşkese yönelik karar tasarısının kabul edilmesini engelleyerek provokatif bir tutum sergiledi. Washington, iki devletli çözümü yeniden canlandırmak ve Hamas’ı ‘ertesi gün’ sahnesinden çıkarmak için hareket ediyor.
Tutumlar ve yorumlar gösterdi ki, Gazze’deki savaşın sona ermesinin ardından gelecek aşamaya ilişkin kimsenin detaylı ve net bir vizyonu yok. Bu ifadenin açıkça Hamas’ın silahlı olmadığı ve liderlik konumunda bulunmadığı başka bir Gazze anlamına geldiğini düşünenler var. Ancak alternatiflerden bahsederken ifade daha belirsiz hale geliyor. İsrail tekrar Gazze Şeridi’ni işgal edip orada sivil bir yönetim kurar mı? Bu, büyük güçlerin karşı çıktığı ve zaten denenmiş olan şeyi bir nevi yeniden denemek olarak gördüğü seçenek. Ayrıca Başkan Mahmud Abbas’ın tutumu da açık ve net. O da şöyle ki; Filistin Yönetimi, İsrail tanklarının peşinden Gazze’ye girmeyecek ve Gazze’nin kaderini Batı Şeria’nın kaderinden ayıran ve bağımsız Filistin devletinin kurulmasına yönelik pratik mekanizma öngörmeyen bir sahnede hiçbir rol oynamayacak. Filistin Yönetimi eksik ve riskli bir rol oynamak istemiyor, ki bunu da yapamaz. Bağımsız bir devletin kurulması bağlamında olmadığı sürece ertesi gün için Gazze topraklarında Arap rolüne yer olmadığı da ortada. Gazze’yi yönetmek için uluslararası bir güce başvurmaya gelince, İsrail, güney Lübnan’daki deneyimi ışığında bunu reddedecektir.
Mekik dokuyan diplomatlar arasında ‘ertesi günün’ hayal kırıklıkları ve acılarla başlayacağına inananlar var. İsrail’in Gazze’yi yıkmadaki başarısı, onu o acı dolu hakediş saatinden muaf tutmayacak. Birbirini izleyen İsrail hükümetleri, bağımsız bir Filistin devleti projesine daha doğmadan suikast düzenlemek için bir dizi savaş yürüttü. Filistin Yönetimi’nin öteye itilmesine ve Filistin topraklarını yutması için yerleşim yerlerinin kurulmasına katkıda bulundu. İsrail, Filistin devletinin kendi dibine yerleştirilecek devasa bir patlayıcı niteliğinde olacağı düşüncesiyle hareket etti. İsrail’in bir sonraki aşamanın özelliklerini şekillendirmesine destek veren Washington’un, bağımsız bir Filistin devleti seçeneğini destekleyerek siyasi ufku açması gerektiği bugün açıkça görülüyor. Bu seçenek, Netanyahu’ya ve mayın yüklü hükümetine benzemeyen İsrailli bir ortak olmasını gerektiriyor. Bu, ‘ertesi günün’ İsrail’de mecburen isimlerin ve tarafların ötesine geçip stratejik tercihlere uzanan bir değişimden geçeceği anlamına geliyor. Soru şu: Yeni İsrail seçimleri, İsrail’in ‘Yahudiye ve Samarya’ olarak adlandırdığı topraklara el koyma açgözlülüğünden uzak bir şekilde, bağımsız bir Filistin devleti zehrini yutabilecek bir hükümet çıkarabilir mi?
İsrail toplumunda ‘ertesi gün’ün yaratacağı çatlaklar, Filistin toplumunda da -özellikle Gazze’de- şiddetli bir şekilde hissedilecektir. Hamas, 2017 yılında 1967 topraklarında bağımsız bir Filistin devleti kurulması ilkesini kabul etti, ancak diğer devleti tanıma zehrini dudaklarından uzak tuttu. Uluslararası yaklaşımları gözlemleyen herkes şu sonuca varmakta hiç zorluk çekmeyecektir ki, Filistin devletinin kurulması kesinlikle İsrail devletinin tanınması ve İbrani devletine tehdit oluşturabilecek herhangi bir şeyin bulunmaması, yani silahların ya da bazı çeşitlerinin olmaması koşuluna bağlı olacaktır. Doğası ve ilkeleri göz önüne alındığında Hamas, bu koşullara bağlı bir devleti kabul edebilir mi? Aksa Tufanı’nı daha sonra sahneden inmek için mi başlattı? Peki, ya içindeki katı çekirdek? Ya müttefikleri?
Hamas’ın ertesi gün kendisini acı seçimlerle karşı karşıya bulacağını düşünenler var. Bir diplomat bana 2009’da İsrail’in Gazze’deki tahribat turlarından birinin ardından yaşananları hatırlattı. Mısır’ın merhum Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek, yıkılanların yeniden inşası için Şarm eş-Şeyh’te uluslararası bir konferans düzenlemişti. Konferansta milyarlarca dolar değerinde vaatler verilmişti. Muhatabım, Hamas’ın Gazze geçitlerindeki varlığını sürdürmesini ve yeniden inşa sürecini denetlemeyi şart koşması nedeniyle sözü verilen milyarların gelmediğini söyledi. Ayrıca “Eğer Hamas Gazze Şeridi’nde hâkim güç olarak kalırsa, Gazze’nin (ertesi gün) yeniden inşası imkânsız olacaktır” dedi.
Ertesi gün, büyük soruları gündeme getirecek. İsrail, eski iddialarından uzak, nihai sınırları olan normal bir devlet olabilir mi? Bağımsız bir Filistin devletinin yanında yaşayabilir mi? Siyasi körlüğün İsrail hükümetlerini şu iki çözüm fırsatına suikast düzenlemeye sevk ettiği aşikâr; birincisi Oslo Anlaşmaları, ikincisi ise Arap Barış Girişimi. Bu siyasi körlük İsrail’e, orada burada patlamaya başlayan bir patlayıcı kemer giydirdi. ‘Ertesi gün’ bizzat Filistinliler için de zor soruları gündeme getirecek.
Bir gün merhum büyük şair Mahmud Derviş, Paris’te hüzünleriyle oynuyordu. Kendisine Oslo’yu sordum ve o da bu anlaşma için “Rüya ağacından gerçekliğin soğukluğuna ve güçler dengesine inmek gibi. Aynı zamanda daha az hayal ve daha az toprak demek” dedi ve ekledi: “Karşı tarafa bunu kabul etmesini ve ülkeyi paylaşmasını teklif ettik ama o bizi oradan çıkarmakta ısrarcı.”
Konu hayaller ve toprak olunca uzlaşmak ne zor! Bu nedenle ‘ertesi gün’ yolculuğu kolay olmayıp sancılı ve ızdırap dolu olacaktır. O gün Gazze topraklarında yaşanan katliamın dehşeti ortaya çıkacak. İfade belirsizliğini koruyor ve savaş hala devam ediyor.