Abdurrahman Şalkam
TT

ABD Ukrayna'yı kaderine mi terk edecek?

Rusya, iki yıl önce kuvvetlerini Ukrayna sınırlarından içeriye doğru ilerlettiğinde, savaşının birkaç günü, en kötü hesaplamalarla birkaç ayı aşmayacağını düşünüyordu. Rusya, ABD ve Batı'nın Ukrayna'ya desteğinin boyutu karşısında neye uğradığını şaşırdı. Sınırsız silah ve yüz milyarları aşan bir mali destek ile ABD, İngiltere, Almanya ve Fransa'dan Kiev'e bir silah akışı vardı. Avrupa ülkeleri Ukraynalı göçmenlere kapılarını açtılar, yardımlar yağdırdılar ve onlara her alanda iş imkânı sağladılar. Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy Avrupa başkentlerini gezerek sade hâkî kıyafetleriyle hükümet ve parlamentolar önünde konuştu, vatanının davasını anlattı ve Rus işgaline direnen ülkesine destek istedi. Ukrayna ile Rusya arasındaki şiddetli askeri çatışmalar devam etti ve savaşa, her iki tarafın saldırıları ve karşı saldırıları damga vurdu. Ancak Zelenskiy'den gelen destek talepleri, uzayan savaş devam ettikçe daha da yükselen bir sese sahipti.

Son aylarda özellikle Macaristan, Polonya ve Bulgaristan gibi bazı Doğu Avrupa ülkelerinde Avrupa'nın tutumunda soğuma görülmeye başlandı. Bu ülkelerde ABD ve Avrupa'nın Ukrayna'yı desteklemesi konusundaki coşku sönmeye başlarken ABD, İngiltere ve bir dereceye kadar Fransa ve Almanya'nın Ukrayna'yı destekleme coşkusu devam etti. Batı'nın, özellikle de ABD'nin desteğine rağmen askeri, ekonomik ve sosyal acılar Ukrayna'nın yükünü artırdı. Dünyada Kovid salgınının yol açtığı ekonomik krizler ve enflasyondaki yükselişin ardından, Ukrayna-Rusya savaşı küresel ekonomiyi vuran salgın krizine yeni bir kriz ekledi. Batı'nın Rusya'ya uyguladığı neredeyse tam kapsamlı boykot genel olarak fakir ülkelerde gıda krizlerine yol açtı. Hatta petrol, gaz, gıda ve yem sektörlerinde zengin Avrupa ülkeleri bile bunun darbelerinden kurtulamadı. Batı'nın Ukrayna'ya pompaladığı para ve silahlar Avrupalı ​​vatandaşların ve hatta Amerikalıların ceplerine de dokundu. Nitekim son zamanlarda ABD'de on milyonlarca Amerikan vatandaşının yoksulluk çektiğine dair sesler yükselmeye başladı. Ukrayna'ya bağış yapan ülkelerin halklarında yeni bir ruh hali oluştu ve başlangıçta Rus işgaline karşı Ukrayna'yı desteklemek için düzenlenen büyük çaplı gösteriler azaldı. Batı medyasında sesler değişmeye başladı ve bazı parlamentolarda şu soru yükseldi: Bu savaş ne kadar sürecek ve doğrudan tarafı olmadığımız bir savaş için kendi gücümüzden daha ne kadar para harcayacağız?

ABD sıcak yıla, önümüzdeki Kasım ayında yapılacak başkanlık seçimleri yılına girdi. Demokrat Parti kendi içinde rekabetçi bir doğum sancısı hali yaşıyor. Başkan Joe Biden seçimlerde partisinden aday olacağını açıkladı, ancak ilk göstergeler anlaşmazlıkları körükleyen belirsizlikler içeriyor ve erken kamuoyu yoklamaları Başkan Biden'ın lehine değil. Cumhuriyetçi Parti ise başkan adayı seçimi turlarında benzeri görülmemiş bir durum yaşıyor. Eski Başkan Donald Trump, kendisini yargılanmaya götüren bir dizi suçlamanın ortasında başkanlık için adaylığını erken bir tarihte açıklamıştı. Parti içinde yapılan anketler sadece kendi partisi içinde değil, ulusal düzeyde de onu önde gösteriyor. Trump'ın Cumhuriyetçi Parti içinde ve hatta dışında takipçileri var, bunlar taraftarlarından daha aşırılar ve Trump'a karşı etkili kararlar alınması halinde şiddete yönelebilecek büyük kitleleri toplamaktan çekinmeyeceklerdir. ABD siyasi sahnesi endişe verici belirsizliklerle dolu ve bütün bunların Amerikan dış politikası üzerinde sıcak yansımaları bulunuyor. Çin, ABD içinde etkili bir çan. Rusya'nın ABD'de bir varlığı var ve Rusya'nın Ukrayna'daki savaşı da bunu yönlendiren faktör. ABD'nin Ukrayna'ya devam eden ve artan mali, askeri ve siyasi desteği, büyük maliyetleriyle birlikte Vietnam Savaşı zamanlarını Amerikan sokaklarına geri getirdi.

Ukrayna'nın Rusya’ya karşı savaşında zafer kazanma ihtimali azalmaya başlarken, ABD'nin bu savaşa ilişkin pozisyonunu gözden geçirdiğine dair göstergeler artıyor. ABD'nin siyasi ve askeri çatışmalar geçmişi, bu çatışmaların yönetimine yönelik pragmatik yaklaşımını tekit ediyor. ABD, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları'nda başlangıçta savaşa müdahil olmadı, daha sonra her ikisinde de dikkatli ve kesin pragmatik hesapla askeri ağırlığını ileri sürdü. Kapitalist Batı ile komünist Doğu arasındaki ilk karşılaşma olan Kore Savaşı'nda Amerikan güçleri, Sovyetler Birliği ve Çin Halk Cumhuriyeti'nin desteklediği komünist kuzeyli güçlere karşı ilerleme kaydetti ve General MacArthur'un amacı tüm Kore Yarımadası'nı kontrol etmek, Batı'ya sadık tek bir Kore devleti kurmaktı. Fakat Çin'in kapsamlı askeri müdahalesi ve Batılı Müttefik kuvvetlerin büyük kayıplar vermesinin ardından, ABD, Kore Yarımadası'nı komünist bir Kuzey ve Batı'ya sadık, hatta tabi kapitalist bir Güney şeklinde iki devlete bölme projesini kabul etti.

Yıllarca süren ve bir dünya savaşı olmaya yaklaşan Vietnam Savaşı, kapitalist Batı ile komünist Doğu arasındaki en büyük çatışmaydı. ABD, kuzey ve güney Vietnam’ı komünist yönetim altında birleştirmeyi amaçlayan komünist Viet Cong saldırılarına karşı koymak için en modern silahlarla donanmış yüz binlerce askerini gönderdi. Bu savaş ABD'ye büyük kayıplara mal oldu. ABD, savaşını Vietnam çevresindeki diğer ülkeleri de kapsayacak şekilde genişletti, ancak savaşın kapsamının genişlemesi ve kayıplarının artmasıyla birlikte siyasi çözüme yöneldi. Başkan Richard Nixon Çin'i ziyaret etti ve ondan önce ABD, Güvenlik Konseyi’nde komünist Çin Halk Cumhuriyeti’nin Milliyetçi Çin yerine daimi üye olması için çalıştı. Vietnam Savaşı, Paris Barış Konferansı ile sona erdi. Amerikan büyükelçisi helikopterle Hanoi'den ayrılırken ABD'ye sadık düzinelerce Güney Vietnamlının peşlerine düşecek komünistlerden kurtulmak için helikoptere tutunup kaçmaya çalışmalarını gösteren bir sahneyle Amerikan kuvvetleri, Güney Vietnam'dan çekildi. ABD'ye en sadık isimlerden biri olan İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi de devrimin ardından Tahran'dan kaçtı. Hastalık vücudunu zayıf düşürdüğünde, tedavi için ABD'ye gitmek istedi ancak kapıları ona kapatıldı çünkü onun artık ülkesinde ve bölgesinde siyasi bir rolü yoktu. Dünyanın Afganistan’ın başkenti Kabil'de izlediği sahneler, Kabil Havalimanı'ndan kalkan, geri çekilen Amerikan güçlerini taşıyan Amerikan uçaklarının kanatlarına asılan çocuk ve yetişkin Afganların görüntüleri, Amerikan pragmatik politikasının satırlarını insan mürekkebiyle yazıyordu. ABD, Afganistan'daki uzun savaşından istediğini almıştı ve artık geçmiş zamanların dokusunda birer iplikten ibaret olan kişileri geride bırakmanın zamanı gelmişti.

Bugün dünya büyük stratejik değişimlere tanık oluyor. Çin Halk Cumhuriyeti ve Amerika Birleşik Devletleri, büyük uluslararası yörüngenin ikisi arasında gidip geldiği iki büyük kavistir. Çin, ABD'nin ekonomik, politik ve hatta askeri açıdan daha büyük rakibi iken, Rusya ikinci dereceden rakibidir. ABD, bir zamanlar Formosa Cumhuriyeti adı verilen ve siyasi olarak Milliyetçi Çin adını taşıyan Tayvan'ın, Çin ile Hong Kong arasında anlaşmaya varıldığı gibi, tek ülke, iki sistem kuralına göre gelecekte komünist Çin Halk Cumhuriyeti tarafından ilhakını kabul etmekte tereddüt etmeyecektir. Zira onun için amaç, dünyanın en büyük iki gücü arasında yeni bir ilişki kurmaktır ve tüm bunların bir bedeli vardır. Bunun başında da karşılıklı büyük tavizler gelmektedir.

Coğrafi ve siyasi açıdan huzursuz bir ülke olan Ukrayna, coğrafi olarak büyük ve askerî açıdan güçlü olan, Kiev'e karşı uzun savaşında Batı'nın sınırsız askeri ve mali desteğine rağmen, Ukrayna'ya yönelik politikasında hâlâ katı olan Rusya ile sıfır toplamlı bir savaş yürütüyor. Bir iç siyasi devinim içinde çalkalanan pragmatik ABD, Vietnam Savaşı'nı bitiren toplantı gibi Paris'te veya başka bir yerde toplantı düzenlemeyi ve daha önceki ABD müttefiklerine yaptığı gibi Ukrayna'yı kaderiyle baş başa bırakmayı göz ardı etmiyor. Pragmatizm Amerikan reel politikasının genel silahıdır.