Abdulaziz Tantik
TT

‘Aksa Tufanı’ ve sonrasına bütünsel bakış…

Filistin meselesinde geldiğimiz nokta itibarı ile propaganda savaşı kızışmaya başladı. Hangi haber propaganda ve hangi haber propaganda değil konusunda kafalar giderek karışıyor. Ayrıca Filistin meselesini gündem dışı tutmak için sürekli yeni olaylar gündeme taşınarak iletişim teknikleri kullanılmaktadır. Sosyal medya ve sosyal mühendislik faaliyeti olarak süreklileşen bir propaganda etkinliği çerçevesinde gündemler değiştirilmeye ve yanıltıcı haberler ile duygularla oynanmaktadır. Son dönemde ‘Ebu Ubeyde’ adına sosyal medyada dolaşan ‘bu benim son mesajım olabilir’ gibi bir haber dolaşmaktadır. Bu haberin doğru olmadığı söylenmektedir. Zaten haberin niteliği ve taşıdığı mesaj çok önemli: son mesajım olabilir. Bu bile başlı başına bir mühendislik faaliyeti ve Filistinlilerin en büyük komutanı ve sözcüsü olan kişinin bile ‘bitik olduğunun resmi’ olarak dolaşıma sokulmaktadır. Müslüman kardeşler de bu haberi alıp paylaşmakta ve başka Müslümanların da yanılmasına neden olmaktadır. 

Asimetrik savaş taraftarı olan Aksa mücahitleri, simetrik savaşı uygulayan terör devletini yenilgiye uğratma imkânı bulabilir mi? Allah’ın yardımı ile her şey olabilir, Filistin zafer kazanabilir. Mevcut durum açısından ise yapılacak tek şey var: Hamas, yenilgiye maruz kalmadan İsrail Terör devletini Hamas ile müzakereye oturtmak ve Hamas’ın istediklerini alarak bu soykırımın bitmesini sağlamaktır. Burada direnişe düşen şey, sonuna kadar direnmek ve İsrail terör askerlerine yenilgiyi tattırarak onları eksiltebileceği kadar eksiltmektir. Yani onlara zaferi tattırmamaktır. Ama diğer müslüman halklara düşen ise, Hamas direnişini göz ardı etmeden süreklileştirilen eylem planları ile hem kendi hükümetlerini ve hem de batılı iktidarları bu zulme dur diyecek bir kıvama getirecek boykotu çeşitlendirerek, geliştirerek ve derinleştirerek sürdürmektir.

ABD ve İsrail elde etmek istediklerini elde edene kadar bir çaba içinde olacakları malumdur. Ama Türkiye başta olmak üzere müslüman ülkelerin de bu istediklerini elde etmelerine mani olacak politikalar ve tutumlar geliştirmekle yükümlü olduklarını onlara hatırlatan vatandaşlara ihtiyaçları vardır. Müslümanlar, kendi iktidarlarını da bu konuda harekete geçirecek eylemleri bir an önce başlatmaları elzemdir. Yani bu güne kadar yapılanları yeterli görmeyip, yeni şeyler yapmalarını, bu zulme dur diyecek hamlelerin gelmesini sağlamak adına ileri adımlar atılmasını sağlayacak bir politik zemini inşa etmek şart olmuştur. Batıda yapılan eylemlerin dozu ile müslüman ülkelerde yapılan eylemlerin dozunu karşılaştırdığımızda müslüman ülkelerin halkı sınıfta kalmaktadır. Topyekûn bir ayaklanma şart olmuştur. Halkı, bürokratı ve siyasetçisi ile birlikte Filistin meselesindeki bu zulme ve soy kırıma karşı durmak ve engellemek adına yapılması gereken ne varsa ortaya konulmalıdır. Ama ilk şey; İsrail ile devam eden, siyasi, ticari, sosyal bütün münasebetleri durdurma konusundaki kararlılığı bildirmek ve ileri atılan her adımla birlikte bu boykotun derinleşeceğini kesin bir ifadeye kavuşturmak, sonunda bir çatışmanın da zorunlu olacağını beyan etmek şart olmuştur. Arka kapı diplomaside neler döndüğünü bilmiyorum. Ama İsrail, Gazze’yi kendi sınırları içine almakta kararlı görünmektedir. Bu kararlılığı ancak daha büyük bir kararlılık ile geriletmek mümkün olabilir.

Bütüncül bakıldığı zaman meseleye, müslüman ülkelerin İsrail ile ilişkilerini tazeleme arzusu bilinmektedir. Normalleşme adı altında kendi ülkelerinin menfaatine olacağını sandıkları adımları atmakta bir beis görmeyen iktidarlar söz konusu… İşte bu iktidarlara anladığı dilden konuşmakta yarar var. Korkmadan ve cesurca bu iktidarların, İsrail ile kurdukları bağ üzerinden bir hesap verebileceğine dair bir kesinliğe ihtiyaç vardır. Bu da o ülkenin müslüman halkına düşmektedir. Ama her müslüman ülkenin halkı topyekûn ayağa kalkacak bir zemine sahip olma çabalarını sürdürmelidirler. Yoksa bu dağınıklık içinde bir şeyleri değişime uğratmakta zorlanacaklardır.

Halkın gücü topyekûn ayağa kalkmasında saklıdır. Birliğini, bütünlüğünü sağlamış bir halk, en güçlü orduları yerle yeksan edebilir. İşte Gazze halkı bunun tipik örneğini temsil etmektedir. Bu örnekliğin üzerinde düşünerek ciddi dersler çıkarılmalıdır. Müslüman halklar birlikte hareket etme potansiyelini hayata geçirmelidir. Bunu sağlayacak vasıtalar ve ortamlar hazırlanabilir. Buna kafa yorulmalıdır. Örnek eylemler ortaya konulmalıdır. Bu birlikte sadece Müslümanlar değil, vicdanı ile hareket eden her türlü insan ve özellikle de bugün Filistin meselesini dert edinmiş eylem ortaya koyan büyük kalabalıklar ile birlikte hareket etmekte büyük yarar var. Dünya halkları birlikte eyleme başladığında ve boykot kararı aldığında onların karşısında durabilecek bir güç düşünmek mümkün değildir. Bu silah, üç gün alış veriş yapmasın iktisadi bir krizi tetikler, almayı yavaşlatmaya başlasın, yalvarmalar başlar, durdurduğu zaman ise ne İsrail kalır, ne ABD ve Avrupa iktidarları… Yeter ki halklar kendi güçlerinin farkındalığına sahip olsun…

Modern dönemde kapitalist sistem kendi iktidar alanını muhafaza etmek için devlet iktidarlarını kullanarak halka rağmen halk adına adımlar atmaktaydı ve istedikleri yöne halkı kanalize etmekte zorlanmamaktaydılar. Bu uzun süredir böyle devam etmektedir. Ama orada ölen çocuklar ilahi vahiy gibi insanların vicdanlarını ayağa kaldırdı. Her kesimden insan bu vahşete karşı kayıtsız kalmadı. İşte bu vahşeti bitirmek ve yeni vahşetlerin önünü kesmek için halkın kendi gücünü fark etmesi ve bu gücü harekete geçirmek içinde birlikte hareket etme kabiliyeti kazanması şarttır. Bunu engelleme adına kapitalist sistem ve onun temsilcileri elindeki her gücü harekete geçirerek yapmaya çalışacaktır. Ama halk, aynı gücü onların aleyhine dönüştürecek bir zemine kendisi de sahiptir. Bu yüzden onları kendi silahları ile vurmak hem anlamlı ve hem de kazançlı bir durumu işaret eder. Onlar, halkı kendilerine köle kılmak adına onların istek ve arzularını nasıl kışkırtıyorlarsa halk da onların kazançlarına set çekerek onları kendi isteklerini yerine getirmeye hazır hale getirebilir. Bunu yapmak için sadece irade etmek ve hayata geçirmek yeter!

Onlar kendi teolojik inançlarını yerine getirme adına çocuk ve kadınları öldürmekte beis görmüyorlarsa, halklar da onların kazanç noktalarını yerle yeksan ederek onları mahv-u perişan edebilir. Bunun için sadece alış verişlere ara vermek ve her sunulanı kabul etmeyerek elinin tersiyle itmek yeterli olacaktır. Kendi sahte inançları uğruna insanları yok eden, onları katleden, soykırıma kadar ileri götüren bu iktidarlar ve sahte güçler, hakiki gücün ayağa kalkması ile birlikte herhangi bir güce sahip olamadıklarını göreceklerdir. Halkı kandırmadan yapabilecekleri bir şey yok… Bu yüzden halklar uyanmış iken bu uyanıklığı direnişe, bu direnişi ise sahte kapitalist ve teolojist güçleri devirmeye yöneltmek şart olmuştur.

Bu noktada entelektüel bir zemine ve bu entelektüel zemini güçlendirerek yeni bir sivil toplum teorisi geliştirerek yeni bir sosyal teori etrafında birlikte var olmanın yolunu bulma zorunluluğu ve sorumluluğu vardır. Globalleşmiş bir dünyada sahte inançların ve güçlerin iktidarı yerine hakiki güç olan halkların dünya çapında iktidarı sağlanabilir. O zaman vicdanın iktidarı birlikte yaşama arzusu ve iradesi ile bunu sağlamaya çalışan gücü kurmak mümkün hale dönüşebilir.

Küresel kapitalist sistem insansız bir dünya kurmak istemektedir. Buna da ‘post human’ dönemi denmektedir. Eğer halklar kendilerini yok etmek isteyen bu zebanilerin İsrail ve dostları olduğu gerçeğini tam olarak idrak edebilirlerse işte bu onların sonunu getirebilir. Buna yönelik güçlü bir çalışma şart olmuştur. İnsanı yapay zekânın insafına terk etmek isteyen bu sahte güçler, diledikleri şekilde bugün İsrail terör devletinin yaptığı gibi insanları öldürmeye hak kazanmak istemektedirler. Buna hayır diyen insan, ayağa kalkmalı, diğer insanlarla birlikte ve insan olmanın haysiyetine yakışır bir şekilde birlikte hareket ederek bu güçleri yerle yeksan etmelidir.

Gerçekler acıtır. Bu gerçekleri kısık seslerle ifade etmenin artık kimseye bir yararı olmayacaktır. Onlar bize savaş ilan ettiler ise bizde onlara savaş ilan edebiliriz. Bu yüzden birbirimizi tanımalı, birlikte hareket etmeli ve birimiz hepimiz olduğumuzu eşe, dosta, düşmana ilan etmeliyiz.

Korkunun ecele faydası yoktur. Gazze korkmadan ölüme koşmanın yolunu ve yordamını göstermektedir bizlere… İşte bizde korkuyu yenerek bu zalim gücü yok etmenin yolunu ve yöntemini bulabiliriz. Aslında bu yol ve yöntemde açık bir şekilde ortada durmaktadır. Yemeyi, içmeyi, gezmeyi, eğlenmeyi bırakarak onları kazançtan mahrum etmeli ve onları güçlü kılan parayı etkisiz hale getirmeliyiz…

Bugün insanın şerefinin kurtarılması günüdür. Her insan biriciktir. Ve bu biricikliği ortadan kaldıran süper güçler, kapitalist zenginler iktidardan alaşağı edilmelidir. Buna yönelik hamle ise alım gücünü kullanmak ve çocuk öldüren, kadın öldüren, insanlığı aşağılayan, robotik hamleler ile insanı geride bırakmak isteyenlere bu zevki tattırmamalıyız. Onların elini kolunu bağlayacak olan alışverişi silah olarak kullanabilmeliyiz…

Son bir söz: Ey insan safını belirle… Seni yok etmek isteyenlerin safında mı duracaksın, yoksa insanlığı sonuna kadar savunanların safında mı duracaksın? Bu karar senin ve kararın geleceğini belirleyecektir. Sana adı konulmamış bir savaş ilan edilmiştir. Nerede olursa olsun, bilerek taammüden ‘bir çocuk, bir kadın ve hamile kadınlar öldürülüyorsa bu senin soyunu yok etmenin ifadesidir’ bunu unutma…