Muhammed Rumeyhi
Araştırmacı yazar, Kuveyt Üniversitesi'nde Sosyoloji profesörü...
TT

Gazze: Ertesi gün!

Batı ülkeleri ‘İsrail'in kendini savunma hakkı var’ diyor ama bugün Gazze'de olup bitenleri yazmak için kaç kişinin öğütülmesi gerekiyor... Gazze’de olanları yazmak sıcak korların üzerinde çıplak ayakla yürümek gibi. Duygular coşkulu ve çoğu okuyucu kendisini memnun edecek ‘zaferleri’ okuyup duymak istiyor. Sosyal medya bir yanda bu ‘zaferler’, diğer yanda ‘düşmanın yenilgileri’ ile doldu. Ancak bu, sahadaki gerçeğe bakmak değil, olması gerekenleri düşünmektir.

Sahadaki gerçekler açık sözlü olmayı gerektiriyor ve bu, bazıları için şok edici de olabilir. Evet, Filistinlinin kendi toprağını savunma hakkı var ve toprağını işgal edenlere, kendisini buradan kovanlara direnmek onun mutlak hakkı. Bu hiçbir aklı başında insanın tartışamayacağı bir şey. Ama sahada sert gerçekler, insani trajediler var. Fosfor bombalarının yağmuru altında, hiçbir uyarı yapılmadan, acımasızca öldürülen bir halk mevcut. Bombalarla vurulan ve aralarında çocukların, yaşlıların da bulunduğu sakinlerinin üstüne çöken evler bulunuyor. İçme suyu sıkıntısı yaşanıyor ve insanlar susuzluktan ölüyor. İlaç ve yiyecek eksikliği yaşanıyor. Hiçbir rasyonel insanın haklı çıkaramayacağı şekilde yerlerinden edilen insanlar var. Bu, etkisini görsel medyada gördüğümüz gazlı fırınlar olmadan işlenen bir Holokost. Öyle ki insanlar Gazze Şeridi’ne giren yardım tırlarına asılıp kayıp ve kuşatma altında olan yardımı diliyorlar.

Diğer yandan devam eden bu felaketin önlenmesi için uluslararası alanda olumlu müdahale konusunda isteksizlik var. Öyle ki Gazze'de öldürülen kişi, Gazze topraklarında açlık, açıkta kalma, soğuk ve ölümün pençesinde yaşayanların çektiği günlük eziyetlerle karşılaştırıldığında artık şanslı sayılıyor. Bu eziyetler karşısında büyük güçlerden duyduğumuz tek şey, İsrail’e ‘cerrahi’ bir operasyon için izin verildiği. Ama savaş devam ederken!

7 Ekim haklıydı ama planlamacıları ‘ertesi günün ne getireceğini’, yani bir ‘çıkış stratejisini’ hesaplamadılar. Şu ana kadar Gazze'de 20 bin Filistinli öldürüldü ve öldürülmeye devam ediyor. Enkaz altında bilinmeyen sayıda insan gömülü. İsrail'in ölüm makinesi aynı zamanda Batı Şeria'da da amansızca insanları öldürüyor. Büyük uluslararası güçlerse bize şunu söylüyor: İsrail'in kendini savunma hakkı var

Peki bu ‘savunma’ için daha kaç kişinin bu ölüm makinesinde öğütülmesi gerekiyor.

Ezilenlere ve ölülere yönelik sempati, Batı’dakiler de dahil olmak üzere dünya başkentlerini kaplıyor. Ancak politikacılar halen ‘Hamas'ı sahneden uzaklaştırmak’ konusunda ısrar ediyor. Diğer yandan 7 Ekim'de İsrail'e yöneltilen ağır hakaret, yıkıcı bir tepkiyle karşılandı. Şimdiye kadar 300'e yakın askerini kaybeden İsrail ordusunun Gazze'ye itilmesine kadar varan çok yüksek bir şiddet düzeyine ulaştı. Asıl trajedi, 300 ölü ile 20 bin Filistinli şehidin karşılaştırılmasıdır. Zira bu, aklı başında her insan için akıl almaz bir karşılaştırmadır! Şu ana kadarki tablodan, siyasi arenadaki çalışmaların yavaş ve belki de etkisiz olduğu açıkça görülüyor. İsrail tarafında Hamas’ın tablodan çıkarılmasına yönelik bir ısrar mevcut. Hamas tarafında ise Gazze'deki son sivil ve savaşçıya kadar direnme ısrarı var. Bu dünyanın izlediği sıfır toplamlı bir denklem.

Filistinlilere yönelik küresel sempati, onların direniş haklarına duyulan inançtan kaynaklanmıyor, bu yeniden düşünülmesi gereken bir konu. Yıkımın boyutu ve bu yıkıcı savaşın sonucunda her gün hayatını kaybeden ve kaybetmeye devam eden ölülerin sayısı nedeniyle sempati duyuluyor. Nesnel gerçek şu ki Batı, İsrail'in ‘mağlup edilmesine’ izin vermeyecektir ve bunun nedeni de mevcut İsrail liderliğine olan sevgisi değil. Aksine özellikle Washington, Londra ve Paris gibi etkili başkentlerde Batılı politikacılar, İsrail'in yenilgisinin, istesek de istemesek de basitçe İran projesinin bölgede zafer kazanması anlamına geleceğini düşünüyorlar. Bölgemizde stratejik olarak çatışan iki taraf, yani bir yanda İsrail ve Batılı başkentler, diğer yanda İran için Filistinlilerin hayatı pek bir şey ifade etmiyor!

O zaman çıkış nerede? Bu ağır bedelden sonra Filistinliler için hangi strateji olumlu sonuçlar doğurabilir?

Hamas'ın siyasi liderliği ‘mevcut’ ve belki de zor seçeneği değerlendirmediği sürece mesele çıkmaza girmiş gibi görünüyor. O seçenek de Hamas askeri liderliğinin Gazze'den çekilmesini, Gazze'nin, 1967 savaşı sınırları ve toprakları üzerinde kurulması arzu edilen Filistin devletiyle sonuçlanacak bir yol planı için kapsamlı bir anlaşmayla, bir otoriteye, büyük olasılıkla da Filistin Otoritesi’ne teslim edilmesini müzakere etmektir. Ancak bu adım, 7 Ekim cesaretinden daha büyük ve daha önemli bir cesaret gerektiriyor. Çünkü eğer atılırsa, Gazze'deki halk kurtarılır ve Filistinliler bu savaştan zaferle çıkar. Bu zafer tarihte Hamas’ın hanesine yazılır ama bir sonraki yönetimde bir koltuğu olmaz.

İkinci seçenek ise Filistinlilerin öğütülmesi, Gazze'nin çölleştirilmesi ve sakinlerinin tahliye edilmesi veya yok edilmesidir. Gerçekçi olmayan açıklamalara takılıp kalmak bir tür yanılsamadır. Bir zaferden söz etmek imkansızdır ve yerel, bölgesel ve uluslararası güçler dengesi göz önüne alındığında askeri alanda da bu mümkün değildir. Zira İsrail'e ihtiyacı olan silah temin edilirken, Hamas'ın silahı tükeniyor. Şimdi, büyük hedeflere ulaşmanın en iyi yollarını değerlendirmek için dünyaya bir çıkış planı duyurmanın tam zamanı.

Tüm ‘direniş’ kampı Gazze'ye slogan dışında somut bir şey sunamadı. Babulmendeb'teki Husi faaliyetleri de Filistin davasına sadece felaket getirir. İsrail etkisine gelince halen Batılı karar alma mekanizmasının merkezinde yer alıyor. İsrail sağının ‘zafer’ ısrarı İsrail içinde bu sağın güçlendirilmesi ve içerideki muhalefetin direnişinin zayıflaması anlamına geliyor. Oysa içerideki muhalefet, müzakerelerin yapılması halinde, daha az sağcı ve Filistin haklarına daha açık bir liderlik ortaya çıkarabilir.

Bu nedenle mermi yağmuru altında benzeri görülmemiş ve beklenmedik bir siyasi eylemin yürütülmesi gerekiyor ki bunu da esasında Hamas liderliği yapmalı. O zaman iki zafer elde edilebilir. Ama durum böyle devam eder ve gerçekçi olmayan sloganları takip etmekten vazgeçilmezse, sonraki ve doğrudan kayıp büyük olacak. Hem can hem de siyasi düzeyde büyük kayıplar yaşanacak.

Bu tür senaryoların düşünülmediğini, kendisini dillendirenlerin bazıları tarafından safların dışında bırakıldığını, acı eleştirilere maruz kalabileceklerini önceden biliyorum. Ancak Hamas’ın siyasi bir karar alma cesareti göstermesi gerekiyorsa, buna düşünme cesareti de eşlik etmeli.

Son söz; silah siyasi bir planla desteklenmezse sahibi için bir yüke dönüşür!