Fayez Sara
Suriyeli gazeteci-yazar
TT

İran'ın Suriye'deki varlığı ve sorunları

İran'ın 2011'de Suriye'ye yönelik kapsamlı müdahalesinden bu yana, İran'ın adının Suriye haberlerinde yer almadığı, Suriye ve sorunuyla ilgili gelişmelerde defalarca anılmadığı bir gün bile geçmiyor. Konu önemini İran'ın Suriye çatışmasındaki çeşitli ve dikkat çekici varlığından alıyor.

İran’ın bu çatışmada birden fazla etkisi var. Bunlardan en göze çarpanı, eylemleri ve müdahaleleri de dahil olmak üzere siyasi nüfuzunun yanı sıra çatışmalara askeri ve güvenlik düzeyinde katılımı, Lübnan, Irak, Afganistan ve diğer ülkelerden gelen milislere dsteğidir. Keza Suriye coğrafyasındaki yayılımı boyunca sürdürdüğü Şiileştirme eylemleri, milis grupların ve istihbarat ağlarının örgütlenmesi için paravan olarak kullanılan yanıltıcı insani ve dini sloganlar altında düzenlediği faaliyetler aracılığıyla günlük gelişmelerdeki varlığıdır. İran aynı zamanda sosyo-ekonomik alanda da varlığını sürdürüyor ve mallarını pazarlara dağıtıyor. Konut ve ticari gayrimenkul ile tarım arazilerinin satın alınması konusunda faaliyet gösteriyor. Finans, iş dünyası, yönetim, güvenlik ve ordu mensuplarından oluşan aktif gruplarla ilişkiler kuruyor. İran, verdiği desteğin bedeli olarak rejimden aldığı onayla ve bahsi geçen gruplar aracılığıyla toplumun ve devletin yapısına ve ilişkilerine sızdı. Suriye meselesinin bölgesel ve uluslararası düzeydeki ilişkileri ve yansımaları üzerinden İran, Suriye haberlerinde anılmaya devam ediyor.

İran, Rusya ve Türkiye ile birlikte Astana İttifakı’nın taraflarından biri. İttifak, Cenevre Süreci ve 2254 sayılı BM kararı karşısında uluslararası çözüme giden yolu açma arayışında ve açıklanmamış olsa da İran, Rusya, Türkiye ve Suriye'nin dahil olduğu bir dörtlüden oluşuyor. Suriye bu ittifak kapsamında kendisinin ve İran yönetiminin yönelimleriyle bağdaşmayan bir çözüme yönelik her türlü çabayı engellemeye çalıştı. İran kendisi ve Suriye rejimi için ortak bir geçiş kanalı olarak görülen Suriye’nin iki komşusu Irak ve Lübnan’da da büyük bir etkiye sahip. İran'ın buralardaki çok yönlü varlığı, Arapların ve Türklerin endişeleri de dahil olmak üzere, korku yarattı. Arapların ve Türklerin endişesi, İsrail ve ABD’nin korkularının düzeyini de yükseltti. Bunun üzerine İsrail İran mevzilerini ve milislerini bombalamaya yönelirken, ABD de İran'a yönelik tehditlerini artırdı. Bunların tümü İran'ın Suriye haberlerindeki varlığına damgasını vurdu.

İran'ın Suriye olayındaki varlığının anlamları, bir yandan varlığının önemine ve çeşitliliğine işaret ederken, diğer yandan da İran'ın Suriye'deki sorunlarına işaret ediyor. Bu sorunlar şu şekilde özetlenebilir: İran, Suriye üzerindeki hakimiyetini nasıl güçlendirebilir? Söz konusu hakimiyet, Şah Muhammed Rıza Pehlevi rejiminin 1979'da devrilmesinin ardından Ayetullah Humeyni'nin iktidara gelmesinin arifesinde iki ülke arasında başlayan 45 yıllık özel ve seçkin ilişkilerin meyvesidir. İki taraf arasındaki uzun ilişkiler dönemini incelemek bizi Baba Esed'in yönettiği ilk aşamaya götürüyor. Bu aşama İran talepleriyle yüklü değildi, İran için bu aşamada önemli olan Suriye'de bulunarak rejimin kendisine yönelik tedbirliliğini ve sakınganlığını, ardından da Humeyni devrimine eşlik eden Arap itirazının yoğunluğunu kırmaktı. İran’ın Suriye’deki varlığı daha sonra 1980'de Irak'ın İran'a karşı 6 yıl süren bir savaşa girişmesiyle kendini gösterdi. İran için kilit bir Arap ülkesinin Arap mutabakatının dışında bir pozisyon benimsemesi, İran ile açıkça ilişkiler kurması ve savaştaki pozisyonunu anlaması, aynı zamanda Irak'taki Saddam Hüseyin rejimine de son derece düşman olması önemliydi. İran'ın petrol ve mali hibeleri ile yardımları, baba Esed rejiminin 1980'lerdeki güvenlik ve siyasi sorunlarının üstesinden gelmesine yardımcı oldu. Bu sorunlardan üç tanesi öne çıkıyordu; silahlı gruplarla çatışmalar, Lübnan'daki savaşlar, Rıfat Esed ve destekçilerinin, özellikle de kendisine bağlı Savunma Tugaylarının isyanı da dahil olmak üzere rejim içindeki çatışmalar.

İranlılar, 1986'da Irak ile savaşlarının sona ermesinin ardından, rejime sağladıkları kredi ve yardımlardan yararlanarak Suriye'de ve Esed’in arka bahçesinde, yani İran’a bağlı milislerin palazlanmaya başladığı Lübnan'da genişleyip yayılmayı umuyorlardı. Ancak Esed, İran'ın hırslarına engel oldu ve hatta İran’ın tarafını tutan pozisyonlarına karşılık bir yardım olduğu bahanesiyle borçlarını tahsil etme konusunda Tahran’ı bir girdaba soktu. Tahran da bu karşılığı yutmak zorunda kaldı. 2000 yılında oğul Esed’in iktidara gelmesiyle başlayan Tahran-Şam ilişkilerinin ikinci aşaması ise farklı özellikler taşıyordu. Temelinde, rejimin İran'a ve Lübnan'ın bağımsızlık çabaları karşısında rejimin tarafında yer aldığını ilan eden Lübnanlı araçlarına açılımı yer alıyordu. Bu da Başbakan Refik Hariri suikastına ve Lübnan devrimi ile çatışmaya yol açtı. Devrim sonunda Suriye’yi, 30 yıllık yoğun varlığın ardından Lübnan'dan güçlerini çekmek zorunda bıraktı. Şam rejimi İran'a ve Lübnan'daki Hizbullah milislerine karşı açılımında 2011'den sonra daha da ileri gitti. İran bunun yansımalarında Suriye'yi kontrol etme hedefini gerçekleştirebileceğini gördü. Böylece Tahran'dan başlayıp Bağdat ve Şam üzerinden Beyrut'a kadar uzanan rotasını engelsiz bir şekilde tamamlayabilecekti. Bu rotanın bölgesel ve uluslararası düzeyde gerçekleştirdiği çıkarlar ve stratejik hedefler, Tahran'ın o dönemde Arap Baharı devrimlerini destekleyen tutumundan farklı olarak rejimin yanında yer almasını sağladı. Hatta Hizbullah'ı da Şam rejiminin yanında yer alma konusunda aynı tutumu benimsemesi konusunda uyardı. Ardından Hizbullah güçlerini özellikle Suriye-Lübnan sınırına yakın Şam ve Humus kırsalındaki kesimlerde Suriyelilere karşı sahaya sürdü. İran bundan sonra Iraklı milisleri Suriye'ye gelmeye ve Şam hükümetiyle birlikte savaşmaya teşvik etti. Sonra Devrim Muhafızlarını ve istihbaratını da sahaya sürdü. İran, Suriye'deki kontrolünü sıkılaştırma hedefi doğrultusunda yoğun çaba harcadı, insani ve maddi maliyetlere katlandı, ülke genelinde birçok insanı öldürdü, yaraladı, yerinden etti, ülkenin kabiliyetlerini yok etti. Milisleri yayıp organize etti, demografik özellikleri değiştirdi, ayartma ve gözdağı yoluyla iktidardaki yetkililerin sadakatini satın aldı. İktidar kurumları ve toplum aracılığıyla nüfuzunu ve kendi şahsiyetlerini o kadar pekiştirdi ki, 50 milyar dolara varan borçlarıyla etkili bir güç haline geldi!

İran'ın yaptığı onca şeyden sonra Suriye'de halen karşılaştığı sorunlar var mı? Cevap evet. Her birinin bir noktada İran'ın ajandasıyla çelişen ajandası olan ABD ve İsrail dahil diğer muhaliflerinin, Rusya ve Türkiye dahil müttefiklerin varlığıyla ilgili sorunları var. Meşruiyetini, idari ve hukuki sebeplerle ve iç çatışmalar nedeniyle İran'a karşı yükümlülüklerini yerine getirebilme gücü de dahil olmak üzere, gücünü kaybetmesi sebebiyle rejimden kaynaklanan sorunlar var. İran'ın en önemli sorunu ise İran'ın müttefiklerinin ve milislerinin savaş açtığı ve halen kendisini hedef aldığı Suriyeli çoğunluğun tutumudur. Eğer İran başka sorunlarından kurtulmaya çalışıyorsa ki, bu pek mümkün değil, Suriyeli çoğunluk ile arasındaki anlaşmazlıklardan ve çelişkilerinden kurtulması imkansızdır.