Yahya Yaşar
Akademisyen - Yazar
TT

Kozmetik cerrahi

İnsan bedeni, çağdaş toplumlarda devasa tüketim projesinin vazgeçilmez bir projesi haline getirilmiştir. Kozmetik cerrahi ve benzeri alanlar, modern dünyanın vazgeçilmez tüketim alanlarından biri olmuştur ve elbette bu alanın merkezinde insan bedeni özellikle de kadın bedeni vardır. Sinema, filim ve reklam sektörü üzerinden sürekli tüketim yapan bir beden üretmek için inanılmaz bir çaba sarf edilmektedir. Elbette bundan devasa paralar kazanıyorlar. 2022 yılında yüzde 16 büyüme gösteren kozmetik sektörünün mevcut pazar büyüklüğü yaklaşık 430 milyar dolar civarındadır. Daha genç ve kusursuz görünmek isteyenlerin oluşturduğu kozmetik cerrahinin pazar hacmi Türkiye'de 3.5 milyar doları aşmış durumda. Dünyada 200 milyar dolarlık büyüklükten bahsedilmekte... 17-18 yaşındaki kızlar dahi dış görünüşlerini beğenmiyorlar ve daha kusursuz! Olmak istiyorlar.

Bu sektörden para kazananlar elbette mutlular. Son derece karlı bir alan. Ancak kurban olarak nitelendirebileceğimiz tüketici kesim ise, bıçak, iğne, kimyasal maddelerin vücuda verdiği zarar ve acılar ile  sahte ve geçici mutluluklar arasında gel-gitler yaşamakta...

Bilindiği üzere 2009’da vefat eden Michael Jackson'ın estetik macerası belgesel oldu. 19 yaşında burnunu yaptırmak için bıçak altına yatan Jackson, 100'ü aşkın ameliyat geçirdi. Normal olana göre biçimsiz, maddî veya psikolojik olarak rahatsızlık verici bir durumu yoktu. Ancak yine de Botoks yaptırdı, ten rengini açtırmaya çalıştı, yanaklarını kaldırttı, dudaklarını şişirdi, burnunu delikleri kapanacak denli küçülttü. En sonunda da herkesin aklında kalan o korkunç görüntüsüne ulaştı. Defalarca estetik operasyon geçirdiği ve bu nedenle burnunun tamamen deforme olduğu iddia edildi. Sevinç ve üzüntüsünü -istese de- yüzünden belli edemez bir duruma gelmişti. Belgeselde estetik doktorların her defasında farklı gerekçelerde onu ikna ettikleri anlatılıyor.  Kafa derisi ameliyatı geçirdiği ve sonrasında şiddetli ağrılar çektiği, ağrı kesiciler kullanmak zorunda kaldığı, bunun da kalp krizine neden olduğu basına yansıdı.  Estetik cerrahlar iyi para kazanmışlardı, ancak kendisi büyük bir bedel ödedi ve belki de bu müdahalelerden kaynaklı olarak 51 yaşında hayatını kaybetti.

Ne yazık ki tüketim uğruna, kapitalistlerin kazanması uğruna bedenler ufalanmakta, biçilmekte, kimyasal maddeler enjekte edilmekte, altüst edilmektedir. Kozmetik cerrahinin devasa boyutlarda malzeme üretebilmesi için, aklı ve iradesi vahyin yönlendirmesinden uzak, gösteriş meraklısı, şımarık bir insan kitlesi olması gerekiyor. Bunu da zaten ellerinde bulundurdukları mekanizmalarla oluşturabiliyorlar. Moda dergileri, reklam ve dizileri takip eden kitleler, kendi vücutlarını beğenmiyorlar artık. "Dış görünüşünüzün verdiği güven duygusu, mutluluğunuzun temelini oluşturur." şeklindeki reklamların etkisi altındalar. Ancak o mutluluk bir türlü gelmiyor ve gelmeyecek de... Pek çok kimsenin yüzü artık uzay filmlerinden aşina olduğumuz tiplemeleri andırıyor. Bu yeni dünyada kimlik kontrolü yapacak memurların işi daha da zorlaşacak gibi durmakta...

İnsanın fıtratı, diğer bir ifade ile ilk yaratılış hali, insan olmanın ve insanca yaşamanın gerektirdiği bütün imkân ve özellikleri bünyesinde taşıyan bir potansiyel tamlığa sahiptir.[1] Rum 30/30. ayette “Allah’ın yaratmasının değiştirilemez” olduğu vurgulanmak suretiyle hem bedenen hem de ruhen selim bir durumda kalmak emredilmiş olmaktadır.

Allah, Kur’an’da yaratış düzenini değiştirmeye, fıtrata ve selim tabiata aykırı sapmalara dikkat çeker ve şeytanın bunda bir payının olduğunu söyler. “Allah şeytanı lânetlemiştir, o da “Kullarından belli bir pay alacağım, onları mutlaka saptıracağım, onları boş kuruntulara kaptıracağım, kesinlikle onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar, emredeceğim de Allah’ın yarattığını değiştirecekler” demiştir. Allah’ı bırakıp da şeytanı dost edinen kimse elbette apaçık bir ziyana düşmüş olur.  Şeytan onlara durmadan vaad eder, boş ümitler verir. Şeytanın onlara söz vermesi aldatmadan başka bir şey değildir. İşte onların yeri cehennemdir, ondan kaçıp kurtulacak bir yer de bulamayacaklardır.”[2] Şeytan dipsiz emeller, boş ümitler, yalan sevdalar, sahte ideallerle gereksiz şeylere imrendirir. Yaratılıştaki selamet ve saflığı bozmak için tüm imkanları kullanır. Şeytan denildiğinde insan ve cin kökenli şeytanların kastedildiğini unutmamak gerekir. Selim fıtratı bozmak ve bunu bir sektör haline getirmek için dijital imkanları hayasızca ve insafsızca kullanan insanlar, iblise rahmet okutacak konumdalar...

İman zayıf, ibadet eksik, akıl ve irade yalnız, desteksiz ve zayıf kalmış ise insanları iyiden, selim fıtrattan, haktan ve hakikatten saptırmak kolay hale gelebiliyor.

Yaratıcısına iman eden, sahip olduğu bedeni emanet olarak gören kararlı kullar, hiçbir telkin ve propagandadan etkilenmezler. Vücudu veren Allah’ın izni ve rızası olmadan ona müdahale etmez ve ettirmezler. Bilirler ki insan vücudu o kadar güzel, o kadar kusursuz ve o kadar üstün niteliklere sahiptir ki, hiçbir dış müdahalenin bu vücudu daha güzel, daha alımlı, daha cazip ve daha harika yapmasına imkân yoktur.

Normal olanı daha da güzelleştirmek arzusuyla değiştirmek, yaratılış düzenini değiştirmektir ve buna vücudun gerçek sahibi izin vermemektedir.

Sekülerleşme, bedeni, yaratıcının söz sahibi olduğu alandan çekip almış, dünyevi alana hapsetmiştir. Bu acımasız sistemde artık hiçbir estetik cerrahtan şu söz duyulmayacak: “bu halinle de oldukça güzelsin..." Dünyevi alanda sıkışıp kalmış bedenler, kapitalist sistemlerin oyuncağı olmuş gözükmektedir.

[1] Bk. Rum 30/30.

[2] Nisâ 4/118-120.