Abdulmunim Said
Kahire’de Mısır Gazeteciler İdaresi Meclisi Başkanı ve Kahire Bölgesel Strateji Çalışma Merkezi Yönetim Müdürü
TT

Reformun savunulması

Daha önce sözde Arap Baharı'nın Arap ülkelerinde nasıl üç stratejik eğilime yol açtığını belirtmiştim. Bunların ilki, gençlerin meydanları sevmesine, meydanlardan ayrılmamak istemesine neden olan kaostu ve ortada ne bir plan vardı, ne bir proje, ne de iyi niyet, sadece bir sürü slogan vardı. İkincisi, tam aksiydi; daha önce oluşturulmuş, genellikle İslami olan bir proje vardı, ancak ilk taslağı, o zamanlar 30 yıldan fazla eski olan ve devletin yasaya dayalı değil, aksine daha ziyade fetvalara dayalı olduğu İran modeliydi. Üçüncüsü ise geç ortaya çıkan ve selefleriyle tek bir konuda mutabakata varan reform akımıydı; o da devrimler döneminden önceki döneme dönmenin artık mümkün olmadığı, tekrarlanmaması ve aşılması gerektiğiydi. Ayrıntılara girmeden, bu eğilim Arap (Basra) Körfezi'ndeki monarşik devletlerde, Ürdün'de, Fas'ta ve bir cumhuriyet olarak Mısır'da yaygınlaştı. Vietnam Savaşı'nın sona ermesinden sonraki Asya deneyiminden yardım alan önemli ölçüde bir pragmatizm ile dokuz ülke, devrimci sloganlara karşı tedbirli olma, teokratik kontrolü reddetme, çağ içinde var olma arzusunda birleşti. Hepsi geçim kaynakları ile ulusal çıkarları kaynaştırmaya dayalı bir siyasi kimlik dahil olmak üzere bir ulus-devlet inşa etmeye çalıştı. Aynı zamanda coğrafi entegrasyon ve ulusal kaynakların seferber edilmesi için devlet topraklarına nüfuz etmeye çalıştı. Hepsinde artık yeni bir çağda doğmuş gençlerin aktif katılımı mevcut. Bu konularda anlaşmaya varmış olmalarına rağmen, bu ülkeler aynı değildi; aksine hızları, özel koşullarını aşma yetenekleri ve ekonomik kapasiteleri farklılık gösteriyordu.

Olumsuz iç koşullarla ve pandemi, Ukrayna savaşı dahil olmak üzere birçok dış krizle uğraşmak zorunda kaldıklarından bu ülkelerin hiçbirinin önü açık olmadı. Ancak şu anda onları en çok tehdit eden şey, beşinci Gazze Savaşı'nın temsil ettiği ve bölgesel bir fırtınaya dönüşme tehlikesi taşıyan bölgesel kriz ve sonuçlarıdır. Reform deneyimi her zaman en üst düzeyde bölgesel istikrarı gerektirir. Doğu Asya'da, devrim tarihine, çok etnikli gerilla savaşlarına, sömürgeciliğin sınırları çizmedeki etkilerine, eski ve yeni Soğuk Savaş'a rağmen, bu bölge genel olarak kapsamlı bir kalkınma, büyüme ve ilerleme projesiyle tarihsel çelişkilerini yönetmeyi başardı. 19.yüzyılda, Fransız Devrimi ve Napolyon Savaşları'ndan sonra Avrupa, kurtuluşunun "Avrupa sistemi" olarak bilinen şeyin bilge bayrağı altında neredeyse 100 yıl süren bölgesel istikrarda olduğunu anladı. Pazarların genişlediği, teknolojinin ilerlediği, refah ve zenginlik imkânının olduğu bir bölgesel istikrar durumu olmadan, ne Avrupa'nın ne de Doğu Asya'nın ilerleme ve küresel pazarlara girme yolu yoktu. Ne yazık ki Arap dünyası ve çevresinde henüz böyle bir durum mevcut değil. Arap Baharı ile komşu ülkeler İran, Türkiye ve İsrail’e kendisini derinleştirme çabasına girme olanağı tanıyan bir bölgesel gevşeklik durumu doğdu. İran, dört Arap başkentini işgal edip kendisine bağlı milis gruplar oluşturarak, Türkiye Suriye ve Irak'a askeri müdahalede bulunarak, İsrail ise Golan'ı ilhak edip Batı Şeria'daki yerleşim birimlerini genişleterek ve Kudüs'ü ilhak ederek bu durumu derinleştirdiler.

Beşinci Gazze Savaşı ve bunun sonucunda Filistin halkının yaşadığı büyük trajediler, İran'ın bu müdahalesinin sonucuydu. İran, kriz boyunca sadece bazı Filistinli grupları kullanmakla kalmadı, aynı zamanda Lübnan Hizbullahı'nı İsrail'e kuzeyden baskı yapmaya, Yemen’deki Husileri Kızıldeniz’de seyrüsefere tehdit oluşturan askeri eylemlerde bulunmaya teşvik etti. Kriz, bölgesel olarak genişlemeye ve İsrail ile Hamas arasındaki iki taraflı savaş statüsünden çıkmaya başlayınca bölgesel ve endişe verici bir hal aldı. Savaş alanı artık sadece ölümlerin, yaralanmaların ve yerinden edilmelerin hakim olduğu felaketzede Gazze değil. Aksine, Lübnan-İsrail sınırına doğru genişledi ve başta kontrollü görünen çatışma kademeli olarak sınırın iki tarafında şiddetini artırdı. Bunun sonucunda sınırdaki Lübnan ve İsrail köylerinin sakinleri evlerini terk etmek zorunda kaldılar. Son olarak da İsrail, Hizbullah'ın siyasi kalesi olan Beyrut'un güney banliyösünün kalbine düzenlediği cerrahi bir operasyon ile Hamas lideri Salih el-Aruri ve iki arkadaşını öldürdü. Bütün bunlar olurken İsrail güçleri ve yerleşimci grupların Batı Şeria'ya yönelik saldırıları da durmadı. Çatışma alanı ardından Suriye'ye uzandı ve İran Devrim Muhafızları’na ait üsler bombalandı. Bu bombardımanlardan biri İranlı bir liderin ölümüyle sonuçlandı. Bütün bunlar olurken Iraklı Haşdi Şabi güçleri Irak ve Suriye'deki iki Amerikan askeri üssüne saldırılar düzenliyorlardı. Bu bağlamda yaşanan son olay ise, Washington'un Irak'taki Haşdi Şabi üslerini bombalaması ve Kasım Süleymani'nin ölüm yıldönümü törenlerinde iki bombanın korkunç bir şekilde patlaması oldu. Olay, 103 kişinin ölümü ve 181 kişinin yaralanması ile sonuçlandı.

Bu durum, Arap reform ülkelerinin reform süreçlerini tamamlamaları için gerekli olan bölgesel istikrarın tam anlamıyla baltalanmasıdır. Bu ülkeler bölgesel görevlerine ek olarak özellikle İsrail ve ABD'de İran'a yönelik saldırılar yapılması gerektiği yönündeki sesler yükseldiği için, halihazırdaki tırmandırmanın kapsamlı bir bölgesel savaşa dönüşmesi yönündeki güçlü olasılıklarla yüzleşiyorlar. Bununla yüzleşmek uluslararası tarafların görevi değil, bölgedeki karmaşık krizlerle başa çıkmak ve bunların topyekün bir patlamaya dönüşmesini önlemek için entegre bir strateji geliştirmek Arap reform ülkelerine düşüyor. Eğer 19. yüzyılda Avrupalılar Avrupa sistemini oluşturdularsa, zaman, Kahire Barış Konferansı'nda kendi bildirisini imzalayan Dokuzlar Grubu'nun ana omurgasını oluşturan reform ülkelerinden oluşan bir Arap sisteminin kurulmasını gerektiriyor olabilir. Amaç, ülkelerini reforme etmeye ve halklarına büyüme ve ilerleme sağlamaya çalışanların çatışma, savaş ve istikrarsızlık güçlerine karşı yeni bir denge kurmasıdır. İkilemlerin ve krizlerin çözümü dışarıdan değil bölge içinden başlar ve başlangıç zamanı ​​şimdidir.