Abdurrahman Şalkam
TT

Gerçeğin olmayan tetiği

Modern devlet organları, kalbi, duyuları olan bir oluşumdur, güç kompleksine sahip manevi bir varlıktır. Omurgası hukukla beslenen gerçektir. Her ülke, hukukun yönettiği organize bir ritim içinde hareket etmesi için halkının ve liderlerinin zihinlerinin yarattığı kudretlerle yaşayan bir beden gibidir.

Devlet içinde anavatanın kaderini ilgilendiren her türlü gelişme, hukukun gözü önünde olmalıdır ve rütbesi ne kadar yüksek olursa olsun kimse bunun üstünde olmamalıdır. Soruşturma kelimesi hukukun gücüyle gerçeğin izini sürmek ve aramak anlamına gelir. Çünkü hakikat, milli varlığın kalbine hayat pompalayan ana damardır. Modern devlet, eğer hakikat yoksa ve hukuk zayıfsa karakterini kaybeder.

Amerika Birleşik Devletleri şu anda Başkan Joe Biden ile eski Başkan Donald Trump arasında hararetli bir seçim tartışmasına tanık oluyor. Kendilerine yöneltilen suçlamalar nedeniyle hukukun ipleri her ikisinin de etrafını sarmış durumda. Seçimlere katılmasını engelleyebilecek, hatta hapsine bile yol açabilecek onlarca dava Başkan Trump’ın peşini bırakmıyor. Başkan Biden ise oğlu Hunter'a yöneltilen suçlamalardan etkilenebilir. ABD: parasıyla, silahlarıyla, bilimsel yetenekleriyle vb. dünyanın en kuvvetli gücü, ancak tüm bu vurucu güçleri birbirine bağlayan etkili ip, cumhurbaşkanından en basit vatandaşa, tüm vatandaşların onun önünde eşit olduğu hukuktur. Eski ABD Başkanı Richard Nixon, Amerikan tarihinin en güçlü ve önde gelen başkanlarından biriydi, ancak Watergate davasına karıştığı doğrulanınca hukukun gücüyle görevini bırakmak zorunda kaldı. Bir diğer Amerikan Başkanı Bill Clinton, Monica Lewinsky adlı kız davası bilinen skandalda, hukukun ve Kongre'nin önünde eğilmek ve kendisine yöneltilen ithamları kabul etmek zorunda kalmıştı.

İtalya'da tek bir yargıç, Temiz Eller olarak bilinen yolsuzluğa karşı hukuki bir operasyon başlatarak ülkenin tüm siyasi sistemini sarsmayı başardı. Büyük tarihi partiler siyasi yaşam haritasından kayboldular, ülkeyi yıllarca yöneten önemli siyasi figürler ve liderler ortadan kayboldular. Eski Başbakan Bettino Craxi, Tunus'a kaçmak zorunda kaldı ve burada ölene kadar hayatının geri kalanını el-Hammamet bölgesinde geçirdi. Hukukun eli tüm politikacılardan ve milyonerlerden daha güçlüdür. İtalya'nın en zengin kişilerinden biri olan eski İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi de hapis cezasına çarptırılmıştı ve o zaman 70 yaşın üzerinde olduğu için hapis cezası kamu hizmetinde çalışma cezasına çevrilmişti.

İsrail'de eski Cumhurbaşkanı Moşe Katsav tecavüz suçlamasıyla hapis cezası aldı. Eski Başbakan Ehud Olmert de rüşvet suçundan hapis yattı.

Fransa'da eski Cumhurbaşkanı Nicolai Sarkozy hakkında Libya'dan para aldığı iddiasıyla dava açıldı. Bugün elinde elektronik kelepçe ile geziyor. Farklı ülkelerde hukuktan kaçamayan onlarca bakan ve büyük iş adamı var.

Bazı ülkelerde savaşlar gibi bir veya daha fazla bireyin sorumluluğunu aşan büyük ve vahim olaylar yaşandığında, yargıçların ve bilirkişilerin de yer aldığı soruşturma komisyonları kurulur. Amaçları, yaşananların arka planını, tüm taşıdıklarıyla sonuçlara yol açan etkenleri ortaya çıkarmaktır. Gerçek, hataları bilmek ve bir daha onlara düşmemek için milli bir hedeftir.

Arap tarihinde de felaketler, aksilikler, yenilgiler yaşandı ama ne yazık ki bunlar için yeterli yetenek ve tecrübeye sahip tarafsız soruşturma komisyonları oluşturulamadığı için darbeler ve yenilgiler tekrarlandı.

Arapların 20. yüzyılda giriştikleri ilk savaş 1948'deki Filistin Savaşıydı. Bu savaş hakkında gazeteciler, tarihçiler, akademisyenler yazdı ama Arap ülkelerinde pek çok şeyi değiştiren bu savaşın gidişatı hakkında detaylı bilgi toplamak, incelemek, analiz etmek ve etkili sonuçlara ulaşmak için nitelikli ve tarafsız bir soruşturma komisyonu kurulmadı. Bazı gazeteciler, Arap ordularının o savaşta yenilgisinin nedenlerini, bozuk silahlar olarak adlandırdıkları olguya indirgediler, ancak o savaşa katılan subaylar böyle bir şeyin varlığını kesin bir şekilde reddettiler. Mısır’da Temmuz Devrimi'ni yöneten ve bir kısmı Filistin Savaşı'na katılan subaylar da bozuk silahlardan bahsetmediler. Nakba’ya yol açan bu yenilgi için başka nedenlere değindiler.

Mısır'ın 1956 yılında yaşadığı Üçlü Saldırı (Süveyş krizi) için belgeli çalışmalarla başından sonuna kadar gidişatını inceleyecek nitelikli bir soruşturma komisyonu oluşturulmadı. Aynı durum Haziran 1967 ile Ekim 1973’teki savaşlar için de geçerli.

Arap ülkelerinin bağımsızlıklarını kazanmalarının ardından bölge, Arap ülkeleri arasında birlik çabalarına sahne oldu. Bunlardan ilki, üç yıl sonra dağılan Mısır-Suriye birliği idi. Bunu, amaçları ve biçimleri farklı olmasına rağmen hepsi de büyük bir başarısızlığa uğrayan başka girişimler izledi. Bu deneyimler tarafsız ve nitelikli soruşturma komisyonları tarafından incelenmedi. Hakkında makaleler yazıldı, hatta bazı akademik yayınlar da oldu ama bilirkişi, uzman ve akademisyenlerden oluşan bir soruşturma grubu veya komisyonu diyebileceğimiz komisyonlar olmadı. Bu deneyimlere tanık olan ve katılan bazı isimlerin anıları yayımlandı ama bu başka bir konu.

​ Avrupa, dağ gibi şiddetli tarihsel deneyimlerden nesnel gerçeklere ulaşan düşünür ve politikacıların önderlik ettiği düşünce ve çalışmaların ardından, uzun savaş çağlarından konfederasyona geçiş yaptı. Varılan sonuç, ya birlik ya da savaştı. Başlangıç, İtalya ve Fransa arasında kurulan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu projesi oldu. Topluluk ardından Avrupa Ortak Pazarı adı altında diğer ülkeleri de kapsayacak şekilde genişledi ve bu da Avrupa Birliği'ne giden yolu döşedi. Arap birlik girişimlerinin başarısızlığı ise politikacıların ve uzmanların zihinlerini Arap ülkeleri arasında pratik ve objektif iş birliği formülleri oluşturmaya yöneltmedi. Ülkeler arasındaki çekişme devam etti ve bu durum birden fazla askeri çatışmaya ve iç savaşa yol açtı.

Soruşturmanın olmadığı yerde gerçek yoktur ve vatanlar ile halklar trajediler, komediler arasında kaybolurlar. Arap ilişkileri süreçlerinin saçma duraklarından biri de şudur; Mısır, İsrail ile Camp David Anlaşması’nı imzaladıktan sonra, Irak, Suriye, Cezayir ve Libya, Mısır-İsrail anlaşmasına karşı durma ve direniş cephesi olarak bilinen bir cephe oluşturdular. Birkaç ay sonra karşı durma ve direniş cephesi üyesi Irak, İran ile savaşa girdi. Direniş ve karşı durma hareketinin iki üyesi Suriye ve Libya, direniş ve karşı durma hareketindeki ortakları Irak’a karşı savaşında İran'ın yanında yer aldılar. Camp David’e karşı durmak yerine Irak'a karşı durdular.

Gerçekler bizden ne kadar uzaklaştı ve nasıl da şiirlerin, sloganların marşların arasında kaybolduk? Gerçeğin tetikleyicisi zihinlerde ne zaman yapması gerekeni yapacak?