Irak’ta ve Lübnan’da tüm sevinçleri ve üzüntüleriyle yaşanan iki ‘Ekim’ hareketinden, tamamlanmamış bir deneyime dair hayal kırıklığından, olgunlaşmamış bir değişim iddiasından ve silahlarla, parayla, yolsuzlukla ve susturucularla silahlanmış düşmanlarının bu iki hareketi manevi ve siyasi olarak öldürme teşebbüsleri gerçekleşti. Yaşanan onca acı ve fedakârlıklara rağmen genç neslin büyük bir kısmı, koşullar ne kadar zorlu olursa olsun bu deneyimi sürdürmekte ısrarcı. Onları, bir umuda tutunmuş olmak motive ediyor. Bağdat ve Beyrut’taki bu genç kızlar ve erkekler, umuda mahkûm oldukları için teslim olmaları artık imkânsız gibi bir şey. Onlar, kendilerinin ve ülkelerinin trajedilerine uyum sağlama ve bu trajedilerle bir arada yaşama becerisine sahipler.
Iraklı muhalif yazar Sermed et-Tai, Lübnan merkezli Nehar gazetesinin genel yayın yönetmeni Nayla Tueni Hanım’ın sunduğu ‘Podcast with Nayla’ programında yaptığı konuşmada Irak’ın kederlerine daldı, yakın sürgünün hikâyesini ve acılarını anlattı. Sonra ilerleyerek, Irak’ın özel isimler dışında Lübnan’ınkinden pek de farklı olmayan durumunu ve siyasi tabakasını irdeledi.
Her iki ülkede de durum, toplumun halini ve sınırlı veya kısıtlanmış tercihlerinin yansımasını temsil ediyor. Lübnan’da ve Irak’ta Saddam Hüseyin’den mevcut liderlere kadar olan insanlar, bireysel olarak yanlış değillerdi; onlar topluma hâkim olan bazı değerleri ifade ediyorlardı. Bu, ülkelerimizdeki insanların kötü tercihlerde bulundukları anlamına gelmiyor. Daha ziyade seçimde hata yapıyorlar. Burada mesele, toplumun kendisine dayatılan ya da farkında olmadan kendi kendine dayattığı çok sayıda hatayla nasıl yaşayacağıdır.
Sermed et-Tai ile arkadaşlarına göre bu ülkeler ilginç ülkeler. Zira doğal olmayan koşullara rağmen insanlar, hayatta kalmanın ve kurtulmanın yollarını icat ediyor. Burada hayatta kalmak; devletin yerini alan silahlı örgütlerin tekelinde olan ve farklı görüş sahiplerini veya içerik üreticilerini bu örgütlerin kurbanları haline getiren şiddetle bir arada yaşamak gibi olağanüstü yetenek gerektiren zor bir denklem.
2003 sonrası Irak’ta ve 2005 sonrası Lübnan’da özgür düşünce üretenler için ise bu eylem, artık Tai’nin tarif ettiği gibi bir mücadele değil daha ziyade bir günahın kefareti. Zira pek çok düşünce sahibi ve üreticisi, değişim ortaya koymaya çalışırken acı verici bir şekilde bu dünyadan ayrıldı. Hayatta kalanlar ise halen hayatta kaldıkları için suçluluk duygusu taşıyorlar. Bu kurtuluş da artık bir kahramanlık veya cesaret göstergesi değil, yaşamın kefaretidir.
Sermed et-Tai, Nayla Cibran Tueni ile yaptığı sohbette, Ekim Ayaklanması’nda ölen 700 genç arasındaki yüzü aşkın Iraklı aktivistin, yazarın ve etkin kişinin planlı olarak tasfiye edilmesinden bahsetti. Babası görüşlerinden dolayı ölen Nehar mensubu Tueni, et-Tai’nin söylediklerini herkesten daha fazla anlamıştır. Hele ki Nehar gazetesinin duvarları, Cibran Tueni, Samir Kassir ve Lokman Selim gibi fikir şehitlerinin resimleriyle dolu ve pencereleri de Lübnanlıların umudu canlandırmak için toplandığı Şehitler Meydanı’na nazır iken. Üstelik bu gazete, hâkim sistemin hata yapmaya devam ettiği, değişim ve reform savunucularını devletin işleyişini aksatan bir ‘mafya’ olmakla suçladığı Temsilciler Meclisi’ne bir taş atımı mesafede.
Temsilcilerinden birinin, limanın adaletiyle yüzleşmekten kaçarak, devlete ve devletin mali kurumlarına karşı işlediği ekonomik günahlarını açıkça savunduğu bir devlet veya otorite… Cumhurbaşkanlığı boşluğunun sona ermesi ve cumhurbaşkanının seçilmesi konusunda anayasanın uygulanmasını engellemeye devam eden bir meclis… Bu hâkim otorite halen, şartlarını kabul eden ve mecburen gerçekliğe göre hareket etme bahanesi altında tüm hatalarını affeden bir dış siyasi anlaşmaya bel bağlıyor.
Bu trajik gerçeklik, Beyrut’tan Bağdat’a kadar uzanıyor ve hegemonyaya rağmen bu sistem bir şekilde söylemini yeniden yüzdürüp hatalarını haklı çıkarmayı başarsa bile, kendini yeniden üretmede zorluk yaşıyor.
Korku ve umudun aynı çatı altında bir arada yaşadığı durumumuzu anlatırken, keskin nişancı mermisi ya da serseri bir kurşun korkusu ve günümüzün dar olduğu, insanlarının geleceğin fırsatlarını genişletmek için mücadele ettiği ülkelerde kalan yaşam alanını oluşturan umut.