Mustafa Özcan
TT

Epstein Adası: Günah ile zevkin buluşması

1980 öncesinde Türkiye’nin güneyinde Suriye sınırların yakın bir bölgede Soğukoluk namıyla anılan bir fuhuş yuvası vardı. Namdar bir yerdir. Herkesin dilindedir. Uzun süre devletin kollarının uğramadığı bir yerdi. Belli ki kollanıyor ve birileri buradan avantasını buluyordu.  Rüşvet çarkının halkalar halinde Ankara’ya kadar uzandığı rivayet edilir. Sonra ne olduysa burası gündeme geldi ve dağıtıldı. Zaman zaman bu tür batakhaneler ortaya çıkıyor ve devlet çarkları işlemeye başlayınca kayboluyor ya da yeraltına çekiliyorlar. Bunların devlet çarkları tarafından himaye gördüğü de bir gerçek.  Nitekim  ‘Jeffrey  Epstein Adası’ adıyla anılan skandal yuvasında bir devletin değil birçok devletin ve devlet ilgisinin adı geçiyor.  Anlaşıldığı kadarıyla burada reşit olmayan küçük çocuklar alıkonuluyor ve devlet ricaline peş kes çekiliyor.  Burası Lolita Express filmine olan benzerliğiyle de anlıyor ve onun ötesinde bir işlevi de olsa gerek.  Bu siyasetçilere ve zenginlere hitap eden çapkınlık merkezi, küresel bir çarkın da parçası. Her dönemde elbette fuhuş vardır ve dünyan en eski mesleği olarak da anılır.  Bazı zamanlarda da yaygınlaşır. Lakin günümüzdeki kadar yaygın ve organize bir dönem geçirdiği söylenemez. Küresel bir ağdan ve ağlardan bahsetmemiz mümkündür.  Kimileri bu devrin geçmiş öngörülerde yer alan ‘ istihlal el furuc’  dönemine uygunluk arz ettiğini görüşünü taşıyorlar. Bu bazen amiyane tabirle uçkurgate skandalı olarak da ifade edilmektedir. Zevk Adasına paralel veya mümasil Deccal Adasından da bahsedilebilir. Lakin bazen bu Deccal Adası genişleyerek küresel bir vizyon ve genişlik ve vüs’at kazanabilmektedir. Ada ada olmaktan çıkarak yeryüzü sahnesine bürünmektedir.  Gün olur yüzyıl olur benzetmesinde olduğu gibi.  Zaman ve mekan bazen dürülür bazen de yayılır.  20’inci yüzyıl ve devamı bazı çevrelerde Deccal ağı, çağı veya şeytan çağı olarak da ünlenmiştir. Bu şeytan ağlarından birisi de( habail eş şeytan) bizzat Epstein’in kendisi olmalıdır.  En azından kendini şeytana ve amellerine satmıştır. Deccal çağının mehdileri de boldur. Bunlardan birisi de Epstein’i bile fersah fersah geçen Adnan Oktar ve turnike sistemi olmalı,  Yaptığı iş Deccal ameli olmasına rağmen kendisine Mehdi sıfatını yakıştırıyor ve onun sıfatını intihal ediyordu. 

Başka ülkelerde de benzeri bu tür çarklar yok mu? Şüpheniz olmasın. Hem alt düzeyde hem de üst düzeyde benzeri düzenekler var. Misal olarak İran’daki zevk adaları Yahudilerin zevk adalarını aratmaz.  Aracı da genellikle müt’a nikahıdır. Bu işin yasal kılıfıdır. Nitekim bir dönem Türkiye’de ikamet eden ve Müslüman Kardeşler Karar Kurulu Üyesi olan Dr. Eşref Abdülgaffar kendi gruplarına yakın olan Tacikistan’da faaliyet gösteren Nihzet veya Nahda Hareketi üyeleriyle ilgilenmektedir. Bunun için sık sık İran’a gidip gelmektedir. Dönem 1990’lı yıllar olmalıdır.  İmamali Rahmanov  ile ters düştüklerinden dolayı Nahda hareketi (Tunus Nahda’sıyla karıştırılmamalı) üyelerinden bir kısmi dilleri de Farsça olduğundan  ve bu nedenle de kolaylarına geldiğinden  İran’ı seçer ve orya sığınırlar. Zamanla yerleşik hala gelirler.  Eşref Bey onlara ideolojik ağabeylik yapmakta ve göz kulak olmaktadır.  Ama ondan önce tarlayı İran derin devletinin sürdüğünü fark etmiştir. İran derin güçleri bunları kendilerine bağlamak ve yamamak için müt’a nikahına alıştırırlar. Onları bu vasıta ile kazanmak yanlarına çekmek isterler. Bu tarz geçici nikaha  İran da siga adı verilmektedir. Bunlardan bir kısmı müt’a yani zevk mesleği üzerinden İran eksenince devşirilirler.  Eşref Abdulgaffar da onları bu yoldan çekip çevirmek, alıkoymak, vazgeçirmek ister.   Gayretlerinin sonucunu alıp almadığını bilemiyoruz. Büyük ihtimalle atı alan Üsküdar’ı geçmiştir.

Sonuç itibarıyla İran kurumları müt’a modeli ya da zevk mesleği üzerinden ya da kendi ve yerel yöntemleriyle bal tuzağıyla yabancıları hizmet dairesine çekmektedir. Bu mesele Alamut Kalesinin miraslarından veya kalıntılarından birisidir. Elbette Alamut Kalesinde olduğu gibi Tacik gençlerine bal tuzaklarının yanında daha kadim dönemde İran’da görülen uyuşturucu batağına, ağına çekilip çekilmediklerini veya düşürülüp düşürülmediklerini bilmiyoruz.   Öyle bir rivayet yok. Hasan Sabbah’ın fedaileri Alamut Kalesinde her türlü zevk aracına sahip ve haizdiler. Bunun sonucu haşhaşi/suikastçı göreve gittikten sonra geri dönmeye ve aynı zevklere bir kez daha tatmayı düşler. Can atar.  Böylece adeta zombileşir ve robota dönüşürler. Hasan Sabbah’ın sözünden dışarıya çıkmazlar.   Göreve gittiklerinde de Selçuklulara ve Abbasi Hanedanlığına dehşet ve korku salarlar. Kamalarıyla Alamut Kalesinin düşmanlarını korkutur ya da bertaraf ederler.  Haşhaşiler Selçuklu ve Abbasi merkezlerine ulaşırlar ama onlar Alamut Kalesine ulaşamazlar. Hem Abbasileri hem de hasımları Batini Alamut Kalesini bitiren ise Hülagu Han veya Moğollar olmuştur. Dinsizin hakkından imansız gelir misali. 

Allah zevvakları yani zevk düşkünlerini sevmez diye bir hadis vardır. Zevk yasal kanallar izlenirse meşrudur yasak ve doyumsuz kanallar izlenirse meşruiyetini kaybeder.  Aparat ve araca dönüşür.