Cemal el-Keşki
TT

Üçüncü dünya savaşı çıkmadan önce

Küresel haritaları dolduran tüm girişler, “üçüncü dünya savaşı” olarak adlandırılabilecek sonuçlara götürüyor.

Eşi görülmemiş bir askeri, güvenlik ve siyasi çatışma, şiddetli kutuplaşma, birden fazla blok arasında küresel yolların ayrılması, sınırlarına varan bir nüfuz ve irade yarışı var. ABD'nin Suriye ve Irak topraklarını hedef alarak verdiği karşılığa baktığımızda, bölgedeki çalkantılı olayların yarattığı paradoksların Gazze’den başlamayıp Kızıldeniz sınırlarında bitmediğini keşfederiz. Aksine Pakistan ve Afganistan'a, Ukrayna'ya, Tayvan'a, Güney Çin Denizi'ne ve Pasifik Okyanusu'na kadar genişlediğini görürüz. Bunların kalbinde de Umman Denizi ve Hint Okyanusu var. Küresel sahnede birden fazla oyuncunun yönettiği geniş bir alan olan Akdeniz'de de filoların çarpıştığını görüyoruz.

Tarihin çarpışmasıyla coğrafya daraldı. Tüm kanıtlar bizi İkinci Dünya Savaşı'ndan kısa bir süre öncesine, fikir olarak birbiri ile uyumsuz ama yolları benzer siyasi blokların ortaya çıktığı zamana götürüyor. Nazi Almanya'sının Avrupa'yı ele geçirmek istediğini, bu nedenle Çekoslovakya'yı ilhak edip Polonya ve Fransa'yı işgal etmeye çalıştığını biliyoruz. Akdeniz havzasında bir Roma İmparatorluğu kurmak ve ardından Afrika'yı ele geçirmek isteyen Faşist İtalya da aynısını yaptı. Japonya'nın Pasifik Okyanusu'nu, Çin'i ve Doğu Asya'yı kontrol etmeye yönelik milliyetçi hamlesinin amacı da buna yakındı. Bu üç blok aynı fikri benimsemiyorlardı ama o dönemde Batı Avrupa, Orta, Kuzey ve Doğu Avrupa'nın temsil ettiği diğer güçlere karşı hedefte buluşuyorlardı. Bu hedefler, uluslararası kararları ve küresel ticaret yollarını kontrol edecek, doğal kaynakları ele geçirecek üç büyük imparatorluğun kurulmasıydı. İşte 85 yıl önce bunlar yaşanmıştı.

Şimdi tarihin aynı yola geri döndüğü görülüyor. Jeopolitik sahnede birden fazla blok arasında büyük bir çatışma var; bir yanda Çin, Rusya ve İran, diğer yanda ABD var. Yani ABD, üçünün de mücadelelerinin ortak paydası ve aynı zamanda Avrupa Birliği'ne, NATO'ya ve stratejik ilişkilerinin olduğu bazı ülkelere de öncülük ediyor.

Bu, İkinci Dünya Savaşı öncesinde var olan ve dünyayı bölmeyi amaçlayan aynı eski sahne değil mi?

Tabii o dönemde yaşananların karbon kopyası da olabilir, zira ABD'nin dediğine göre Suriye'de, Irak'ta, Yemen'de İran'ın kollarını kırmaya yönelik bir Amerikan hamlesiyle karşı karşıya bulunuyoruz. ABD ayrıca 85 askeri merkezin yer aldığı ilk saldırının sadece başlangıç ​​olduğunu ve İran bağlantılı olduğu söylenen unsurların kendisine düzenlediği 165 saldırıya karşılık olarak düzenlendiğini vurguluyor. Bu bize Müttefiklerin İkinci Dünya Savaşı'nda Nazizm ve faşizme karşı benimsedikleri anlatıyı hatırlatıyor; onlar da saldırılarının aslında Naziler tarafından gerçekleştirilen askeri bir eyleme verilmiş bir karşılıktan başka bir şey olmadığını söylemişlerdi. Bu, ABD'nin o dönemde Müttefiklerin benimsedikleri ile aynı fikirleri benimsediğine yönelik dikkatli bir gözlem. İsrail'in Gazze'de yaptığı da budur; 7 Ekim'in kendisine yönelik sürpriz bir saldırı olduğunu söylüyor ve Filistinlilere yönelik her saldırısını buna bir karşılık olarak görüyor. Aynı politika Rusya-Ukrayna savaşında da görüldü. Burada görünürde Ukrayna'ya sürpriz bir şekilde saldıran Rus tarafıydı ve bu nedenle NATO, Avrupa ve ABD, Ukrayna'yı savunmalarını Rusya'nın başlattığı bir eyleme verilmiş bir karşılık olarak değerlendirdiler. Bunlara ilaveten bir de Tayvan ve Güney Çin Denizi ile Çin'in ABD'yi Pasifik Okyanusu'ndan çıkarma girişimi var. Bu henüz gerçekleşmedi ama burası da her an alev alabilir.

İşte tüm bu gerçekler, önceki iki savaşa benzemeyen üçüncü dünya savaşı senaryolarının önünü açıyor. Bu savaş öncekilere benzemiyor çünkü bu savaşta, çatışan veya çatışmaya hazırlanan güçlerin hepsinin nükleer ve nükleer olmayan kitle imha silahlarına sahip olmalarının yanı sıra, yapay zekanın ürettiği son model silahlar kullanılacak. Bu da bizi dünya haritalarının tanık olabileceği en tehlikeli felaket senaryolarından biriyle karşı karşıya getiriyor ve akla şu soruyu getiriyor: Bu felaket senaryosunun önüne geçilebilir mi?

Görünen, üçlü denklemin kesiştiği taraf olan ABD'nin bu kapsamdaki bir savaşı çeşitli nedenlerden dolayı yönetemeyeceğidir. Bu nedenler arasında, Rusya ve Çin’de gerçekleşen atılım ile karşılaştırıldığında Amerikan endüstriyel ve askeri tabanın geri kalması, ekonominin çöküşü, iç federal borçlardaki benzeri görülmemiş artış ve yine dış borçlardaki benzeri görülmemiş artışın yanı sıra, dış savaşlara girişmeye karşı artan halk öfkesi ve mevcut savaşlarında Ukrayna veya İsrail'e yardım etmeyi sürdürmenin reddedilmesi yer alıyor. Son nedense, ABD'nin kendi toprakları dışında herhangi bir çatışmaya girmemesi gerektiğine inanan ve ABD dışındaki askerlerin ülkelerine geri dönmesini talep eden muhafazakar hareketin büyümesidir. Bu hareket, eski ABD Başkanı Donald Trump tarafından temsil ediliyor ve Avrupa'daki bazı müttefik ülkeler Donald Trump'ın tekrar başkanlığa dönebileceğini hesaplıyorlar. ABD'nin iki ülkeye karşı iki savaş değil, tek ülkeye karşı tek savaş yürütmeye dayalı bir 21. yüzyıl stratejisi geliştirdiğine dair "Foreign Affairs" dergisinde yayınlanan haber ile bu öneriyi yan yana koymalıyız. Buna ek olarak, rakip üç blok (Rusya - Çin - İran) gerçek bir çarpışma istemiyor ve üçüncü dünya savaşı olmadan, çok kutuplu bir dünyada küresel güç olmak istiyor ki bu nedenle kaybedenlerin ön safında yer alabilir. Ancak bu, savaşın tarafların iradesi dışında patlak vermesini engellemediğinden, çalkantılı dünyanın gerçekliği, küresel haritaların yanmasını önleyecek şekilde kalıpların dışında düşünmeyi gerektiriyor.