Abdurrahman Raşid
Suudi Arabistan’lı gazeteci. Şarku’l Avsat’ın eski genel yayın yönetmeni
TT

Muhammed bin Suud'un siyasi projesi

Suudi Arabistan Devleti, 18’inci yüzyılın 27’inci yılında kuruldu. O dönemde Arap Yarımadası, büyük uluslararası olaylar dengesinde ilgi odağı değildi. O yüzyılda yükselen Avrupa, dünyanın merkezi konumundaydı; kendi arasında kanlı savaşlar yürütüyor, iç halk devrimleri yaşıyordu. Fransız monarşisi yıkılmıştı, ABD'de İngilizlere karşı kurtuluş savaşı başlamıştı ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa'da karşı karşıya kaldığı savaşlar onu doğuya ve Safevi devletini işgal etmeye itmişti. Bu yüzyılda Büyük Britanya Krallığı kuruldu, ABD tesis edildi ve Fransa Cumhuriyeti deklare edildi.

18’inci yüzyıl büyük olaylarla doludur. Bugün yaşadığımız siyasi haritanın büyük bir kısmının temelleri bu yüzyılda atıldı ve Suudi devletinin kuruluşu bu siyasi haritanın bugüne kadar varlığını belirleyen değişkenlerden biri oldu. Arap Yarımadası, uluslararası sömürge rekabetinin ana itici gücü olan kaynaklarının yoksulluğu nedeniyle sömürgeci güçlerin ilgi alanı dışındaydı. Yüzyılın başında, özellikle 1727'de, yeni devlet, yönetici ailelerinden birinden olan Muhammed bin Suud'un cesareti ve öngörüsüyle kuruldu. Bundan önce Arap Yarımadası Hicaz, Asir, el-Ahsa ve diğer bölgelerinde birçok küçük emirlik ile doluydu. Necd bölgesi de diğer bölgeler gibi Uyayna, Diriye, Manfuha, Riyad, el-Harc ve diğer rakip emirlikler arasında bölünmüştü ve bitmek bilmeyen savaşlar yaşanıyordu. Savaşlar ve istilalar nüfuzu genişletmek, intikam almak, haraç toplamak, hacıların yollarını kesmek ve onları soymak içindi.

Muhammed bin Suud'un Necd'deki rakip emirlikleri boyunduruk altına alma yolculuğunu popüler ve başarılı bir proje haline getiren şey, güçlü ve merkezi bir yönetim ile işgal ve yağma durumuna son vereceğini halka kanıtlamasıydı. Onun mesajı kabileler, kale sakinleri, işgalciler ve haydutlar arasındaki savaşı sona erdirecek bir devlet kurmaktı. Onun farklı projesi, kabilecilik veya hizipçilik yapmak değil, nüfuzu altına giren tüm bölgelerde sakinlere güvenlik ve koruma sağlayarak bir devlet kurmaktı. Hareketi Arap Yarımadası'nın kalbinin ötesine geçerek diğer bölgelere doğru yayıldı ve İslam Devleti'nin yıkılmasından beri ilk kez bölgelerin hepsi tek bir devlet ve tek bir liderlik altında toplandı.

Bu siyasi hareket, bunu takip eden 300 yıldan fazla bir süre boyunca Arap Yarımadası'nın çehresini değiştirdi ve Arap bölgesine ilham verdi. Suudi devleti 18’inci yüzyılda kurulduğunda çok uluslu devletlerin aksine farklı bir model, bir ulus-devlet, yani tek milletli bir devlet sunuyordu. Dünyanın bu bölgesinin daha önce hiç görmediği bir siyasi birlik gerçekleştirmişti. Ulus-devlet daha sonra ulusal sınırları ve kültürel ortaklıklarıyla 19’uncu yüzyılda Avrupa'da yeni bir siyasi yönetim olgusu olarak tanındı.

Muhammed bin Suud’un devletini kurduğunda bidatler ile savaşmak veya muhaliflerinden intikam almak dışında bir projesinin olmadığı doğru değil. Onun bölgesi olan Diriye de diğerleri gibi açlık, kuraklık ve intikam nedeniyle komşularının saldırganlıklarından dolayı sıkıntılar çekiyordu. Yalnızca Necd'de devletin kuruluşu için verilen savaşı 27 yıl sürdü ve dört bin kişi yaşamını yitirdi. Necd şehir ve köylerini zapt ettikten sonra durmadı, yüzyıllar boyunca uzaktan, Mekke ve Medine hariç halkını açlık, kuraklık ve salgın hastalıklar ile baş başa bırakan Şam, Bağdat, Kahire ve İstanbul’dan idare edilen Arap Yarımadası'nın yönetimini halkına iade etmek için çöllerinde mücadele etti. Muhammed bin Suud gelip, ilk Suudi devleti zamanında büyük bir krallığın başkenti olan Diriye bölgesini aşan hükümdarlığını deklare ederek durumu değiştirmeye karar verene kadar Arap Yarımadası'nda hiçbir devlet ve istikrar yoktu. Krallığı, kuzeyde Şam'ın eteklerine, güneyde Yemen'e, Körfez sularından Kızıldeniz sularına kadar uzandı ve bu büyük Arap devleti, Arap Yarımadası'nın Hulefâ-yi Râşidîn (Dört Halife) döneminden sonra tanık olmadığı bir güvenlik ve refah çağını yaşadı.