Prof. Dr. Ahmet Abay
Akademisyen
TT

İsrâ Suresi ve düşündürdükleri (4)

İsrâ Suresinin 41-52. ayetleri arasında vurgulanan hususların başında; insanlar düşünüp ders alsınlar diye Kur’an’da gerçeklerin farklı şekillerde ve farklı yöntemlerle ortaya konulmuş olmasına rağmen inkârcıların bu hakikatleri dikkate almadıkları ve dikkate almamak için ipe nasıl un serdikleri gelmektedir.

Kuran’da hakikatler farklı şekillerde tekrar tekrar dile getirildiği halde inkârcılar bunlardan öğüt alacaklarına bu açıklamalar onların sadece nefretlerinin artmasına neden olmaktadır.[1] Çünkü iman etmemek üzere kendilerini şartlayanlara yapılacak uyarıların bir faydası olmayacaktır.[2] Kendilerine yapılan tebliğin asılsız olduğuna gerçekten inanıp bunu ispat edecek delillere sahip olsalardı o zaman elbette Arş’ın Sahibi ve Evrenin Mutlak Hükümranı olan Allah’ın katına ulaşıp O’na üstün gelmek ve evrenin tek hâkimi olmak için bir sebep, bir yol bulmaya çalışırlardı.[3] Ama bütün çabaları boşa çıkacaktır. Çünkü Allah, onların bâtıl iddialarından uzaktır; yücelik ve azametinde sınırsızdır![4] Bu sebeple evrende var olan her şey Allah'ın varlığına ve gücüne tanıklık etmekte ve onun yüceliğini haykırmaktadır. Zira varlıklar âleminde O’nu övgüyle anmayan hiçbir şey yoktur! Ancak, insanlar onların bu haykırışlarını işitemez, tespihlerini tam olarak anlayamazlar.[5] İnsanların bunu anlayamamaları bunun gerçekleşmediğini göstermez. Hal böyleyken yani evrendeki her şey Rabb’ini tespih ederken, insanoğlu O’na başkaldırmaktadır!  Oysa ona yakışan bu tespihata iştirak etmek ve yaratılış gayesi olan kulluğu, evrendeki diğer varlıklarla bir ahenk içinde yerine getirmektir.

Allah’ın vahdaniyetini, azametini ve O’nun her şeyden münezzeh oluşunu kabul etmeyenlere Kur’ân okunduğunda onlar onu kavrayamaz, anlayamazlar. Ahireti yalanlamaları ve ona sırt çevirmeleri nedeniyle adeta onlarla vahiy arasında bir engel bulunur, onların kalplerine onu anlamalarına mani olacak kılıflar geçirilir, kulaklarına da onu duymalarını engelleyen bir ağırlık konulur.[6] Çünkü kendilerine kâinat ayetleri gösterildiği halde kâinat kitabını okumaya, anlamaya ve onun üzerinde teffekkür etmeye yanaşmayanlar, ilâhî kelâmı da dinlemez, okumaz ve anlamaya çaba göstermezler. Kâinata kör, onun diline sağır olanlar vahyin sunduğu delillere de kör, sesine-diline de sağır olurlar. Yapmış oldukları davranışlar onların böyle bir muameleye maruz kalmalarına neden olur. Zira Kur’an okunurken, ne zaman Allah’ın eşi ve ortağı olmayan bir tek ilâh olduğu ifade edilse, taptıkları ilâhların sahte olduğunun anlaşılacağı, buna bağlı olarak şeytânî düzenlerinin yıkılacağını düşündüklerinden nefretle sırtlarını dönüp giderler.

Gizli gizli vahye kulak verenlerin bir kısmı, ondan etkilendikleri ve vicdanlarını derinden sarsan bu sözlerin beşer kaynaklı olmadığını bilmelerinden dolayı Kur’an’dan etkilenen insanlara; “Siz ancak büyülenmiş bir adamın peşinden gidiyorsunuz!”[7] derler. Bu söylemleriyle kendilerince vahyin etkisini kırabileceklerini zannederek gerçeği çarpıtmak için Hz. Peygamber’e büyücü, büyülenmiş, mecnun ve şâir diyerek saçma ve anlamsız yakıştırmalar yaparak doğru yoldan bütünüyle uzaklaşırlar. Aslında onların bu söylemlere sarılmalarının yegâne sebebi; “Biz mezarda çürüyüp kemik ve toz yığını hâline geldikten sonra mı yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?”[8] diyerek yeniden diriltilmeyi ve ahireti inkâr etmeleridir. Zira bunun mümkün oluşunu idrak edemiyorlar veya etmek istemiyorlardı. Bu yüzden böyle düşünenlere denilmiştir ki; “İster taş olun, isterse demir! Yâhut diriltilmesini imkânsız gördüğünüz bir başka varlık olun… Sizi kim yoktan var ettiyse, O yeniden sizi var etmeye kadirdir!”[9] Bu açık beyana ve kâinatta bunun her daim devam ettiğini gösteren delillere rağmen inanmadıklarını göstermek için başlarını sağa sola sallayarak; “Peki, ne zamanmış o?” derler. Yeniden diriltilmenin gerçekleşeceği gün yakındır. Ancak gerçekleşeceği zamanı Allah’tan başka hiç kimse bilmemektedir.[10] Gerçekleşme zamanı gelince herkes huzura çağırılacak, -inanan inanmayan herkes- O’nu övgüyle yücelterek emrine uyup mezarlarından fırlayacak ve yargılanmak üzere O’nun huzuruna çıkacaktır. İşte o zaman, dünyada çok kısa bir süre kalındığı anlaşılacaktır![11]

Ancak her şeye rağmen inkârcıların Allah ve vahiy ile ilgili asılsız iddialarını reddetmek ve onlara yapılan uyarıları devam ettirmek adına; bu inkârcıları hak dine dâvet edecek olan mümin kullar; onlarla konuşurken gönül incitmeden, kaba ve kırıcı davranmadan en güzel şekilde konuşmalıdırlar. Çünkü şeytan, kalplere kin ve nefret tohumları ekerek aralarına fesat sokmak ve böylece onları öfkelendirip birbirine düşürmek için her an fırsat kollamaktadır.[12] Zira şeytan, insanın apaçık düşmanıdır. Düşmanın oyununa gelmemek için dikkatli davranmak gerekir.

 

[1] el-İsrâ 17/41

[2] el-Bakara 2/6

[3] el-İsrâ 17/42

[4] el-İsrâ 17/43

[5] el-İsrâ 17/44

[6] el-İsrâ 17/45-46

[7] el-İsrâ 17/47

[8] el-İsrâ 17/49

[9] el-İsrâ 17/50-51

[10] Lokman 31/34; el- Ahzab 33/63; eş-Şura 42/17

[11] el-İsrâ 17/52

[12] el-İsrâ 17/53