Farz edelim ki Washington yönetiminin Irak’taki son Amerikan askerinin tahliye edildiğini duyurduğu ABD Ulusal Güvenlik Konseyi toplantısının sonunda üst düzey bir ABD’li yetkili bir basın açıklaması yapıyor. Yetkili, basın toplantısının sonunda Washington yönetimi ile yönetimin Iraklı dostları, özellikle de Kürtler arasındaki ilişkinin geleceğine dair utanç verici bir soruyu şöyle yanıtlıyor: “ABD, Irak'taki çıkarlarını korumak için gerekirse harekete geçebilir.” Ancak yetkili buradaki muğlak çıkarlar kelimesine herhangi bir açıklama getirmiyor. Yetkili, “Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ndeki (IKBY), Bağdat'taki dostlarımızı ve ortaklarımızı, ihtiyaç duyulması halinde hazır olduğumuz konusunda temin ederiz” diye ekliyor. Yetkilinin cevaplarının sonunda, Kürt meselesi için onlarca yıl mücadele etmiş bir Kürt lider, “Büyük Ortadoğu'da Washington yönetimiyle tecrübe edilen acı onlarca yılın ardından herkesin onun gerçek bir dostu ya da kalıcı ortağı olmadığını anladığını, çünkü herkesle parça parça ve çıkarlarına göre ilgilendiğini” söylüyor. Kürt lider, “Bu bağlamda Tahran yönetimi bile bazen onun ilgi alanına giriyor. Ancak ABD’nin bizim bölgemizde müttefiki yok. Müttefik olarak bölgemizde tek bir müttefiki var, o da İsrail” diye ekliyor.
Washington yönetiminin Tel Aviv'e yönelik sürekli pozitif ayrımcılık yapmasının bedeli Erbil tarafından birden fazla kez ödendi. Tahran yönetimi ve silahlı gruplarının Erbil üzerinden Irak'ta Washington'a baskı yapmak için kullandıkları bahane budur. Dostlarını ve ortaklarını koruma fikrini savunan Washington yönetimi, vurulan hedefler ABD’ye ait olmadığı sürece IKBY’yi vuran füze ve silahlı insansız hava araçlarına (SİHA) karşı hava savunmasını harekete geçirmedi. Mesud Barzani bu konu hakkında şunları söyledi: “İran bölgede gerçekleştirmiş olduğu bu suçları orada uluslararası istihbarat merkezleri, özellikle de Mossad olduğunu söyleyerek meşrulaştırıyor. Eminim ki orada bir Mossad merkezi olsaydı, oraya saldırmaya cesaret edemezlerdi.”
Dolayısıyla bölgenin sınırlarında konuşlanmış olan Tahran yönetimi, ABD'nin Irak'tan çekilme ihtimaline sadece askeri açıdan değil, siyasi açıdan da bakıyor. Geriye kalan az sayıdaki Amerikan askerinin ayrılması, Irak'ta siyasi kontrolü sağlayacak ve Washington'un dayattığı dengeyi sona erdirecektir. Bağdat'taki silahlı gruplar, Şii partilerine ve siyasi hareketlere bile kendi iradelerini dayatmaya başlayacaktır. Daha sonra Bağdat’taki silahlı gruplar, merkezi direniş başkentinin stratejisi dahilinde çeşitli bileşenleriyle bölgeye ve diğer bölgelere bu iradesini götürmeye çalışacaktır.
Gruplar ve Tahran yönetimi için merkezi otoritenin başkenti projesi, varsayımsal da olsa ABD'nin çekilme olasılığının baskısı altında Washington'u kısa süre önce ziyaret eden IKBY Başbakanı Mesrur Barzani liderliğindeki Kürt heyeti önünde ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın söyledikleriyle uyuşmuyor. Blinken, Kürtlerin ihtiyaç duyması halinde ABD'nin acilen harekete geçmesini garanti etmeyen pek çok vaatte bulundu. Erbil yönetiminin buradaki tehlikeye ilişkin değerlendirmesi ise Washington yönetiminin değerlendirmesinden farklı. Washington yönetimi, Erbil yönetimini Irak'la ilişkisinin temel taşı olarak görse bile şu ana kadar Bağdat hükümetinin çalışmalarını kısıtlayan ve IKBY hükümetinin faaliyetlerini baltalamak isteyen silahlı gruplarla gerçek bir tehlike olarak ilgilenmedi. Peki Kürtler neye inanacak? Amerikan söylemine mi yoksa İran gerçeğine mi?
Kürt lider, komutanlarından ve ABD’lilerden duyduklarına geri dönerek Washington yönetiminin Irak ve Kürt çıkarları ve bu çıkarların Federal Mahkeme'nin kararlarıyla çatışıp kesiştiği hakkındaki tuhaf sorusunu yöneltti. Öyle ki Federal Mahkeme’nin bu kararları bölgedeki özyönetimin altını oyan, mali ve yasama kurumlarının bağımsızlığını kısıtlayan, genel bütçe ve petrol gelirlerinde krize yol açan bir yapı arz ediyor. Bağdat ve Erbil arasında bir uzlaşmaya varılması gerekli. Ancak Bağdat hükümetinin, silahlı grupların baskısı nedeniyle yükümlülüklerini yerine getirip getiremeyeceği konusunda şüpheler var.
Federal Mahkeme ve arkasındakilerin Kürtleri Bağdat'a yerleşmeye ve ulusal bütünlüklerini korumaya ikna etmeleri gerekiyor. Bağdat'taki Kürtler, sembollerinden biri olan el-Mada Kuruluşu Başkanı Fahri Kerim'e yönelik suikast girişiminin ardından dağlara toplu bir dönüşün eşiğindeler. Bu, Erbil'e ve özellikle de Mesud Barzani'ye açık bir mesajdır. Bu mesajda şöyle bir anlam yatıyor: Bağdat artık karmaşık kimliklere sahip olanlara bile tahammül edemiyor. Iraklı solcu Kürt Şii Fahri Kerim, kitapları, gazetesi ve muhalefetiyle Bağdat'ın sırtında bir yük haline geldi. İstenen ise şehirde tek kitap okunması, tek üniforma giyilmesi ve tek mantıkla konuşulması.
Washington'daki Kürt delegasyonunun bir üyesi, Irak meseleleriyle ilgilenen bir ABD’liye Fahri Kerim'e yönelik suikast girişimini nasıl açıkladığını sorar. ABD’li cevap vermek yerine soruya soruyla karşılık verir: Kerim’in silahlı bir grubu, ekonomik bir ofisi ya da hükümetten bir payı var mıydı? Bunlar sebebiyle kazanımlar üzerinde bir anlaşmazlık olması mümkündür. Kürt siyasetçi derin bir sessizlik içine girer ve kıdemli ABD’lilerden birinin Mesud Barzani'ye “O kim?” diye babası Molla Mustafa Barzani'nin resmini sorduğunu hatırlar.
Tüm Iraklılar şunu merak ediyor: ABD'nin Irak'la ilişkileri bu kadar ciddiyetsiz mi yoksa kasıtlı bir tolerans mı?
Devamı gelecek...