Fayez Sara
Suriyeli gazeteci-yazar
TT

İran'ın Suriye'deki yolu ve emelleri

İran'ın Suriye'de güçlü bir mevcudiyetinin olduğu artık kimse için bir sır değil. Bu iki düzeyli bir mevcudiyet; birincisi, açık ve net bir şekilde aleni karaktere sahip olan görünen düzey, diğeri ise eğilimlerini, düzeylerini ve toplum ile devlet içindeki etkileşimlerini görmek için Suriye gerçekliğinin incelenmesini ve takip edilmesini gerektiren derin düzey. İran'ın Suriye'deki mevcudiyetinin bu iki düzeyde birleşimi, rejimin diğer tarafların da katkısıyla tüm bölgesel ve uluslararası müdahalelere açtığı ve bundan birincil yararlananın İran olduğu bir ülkede, ağırlık ve nüfuz açısından İran'ı en büyük ülke haline getiriyor.

İran'ın Suriye'deki mevcudiyetinin tezahürleri çok ve çeşitli, fakat İran'ın ülkenin çeşitli yerlerinde özellikle de Şam bölgesi başta olmak üzere önemli bölgelerde takip ettiği Fars temelli Şiileştirme örneğinde olduğu gibi, bazıları diğerlerinden daha önemli. Şam bölgesine odaklanmasının nedeni sadece başkent üzerindeki kontrolünü güçlendirmek değil, aynı zamanda geri kalan Müslümanlardan ziyade Şiilere ait olduğunu veya daha çok onları ilgilendirdiğini iddia ettiği ve Şam’ın yaklaşık bin 500 yıldır koruduğu türbe ve makamlar üzerindeki kontrolünü de güçlendirmek. İran aynı zamanda Suriye ile Irak arasındaki ana geçiş noktası, İran'ın Suriye’nin iç ve kıyı kesimleri ile Lübnan'a giden kara yolu üzerinde büyük önem taşıyan bir durak olan, Suriye'nin doğu sınırındaki Deyrizor ile beldeleri ve kırsalında Şiileştirme faaliyetlerini de takip ediyor.

Bilhassa Şam ve Seyyide Zeynep ile Daria'yı kapsayan bölgede bulunan dini türbelere yönelik ziyaretlerin yoğunlaşmasının eşlik ettiği İran Şiiliğinin törensel gösterileri olgusu, İran'ın aleni mevcudiyetinin tezahürlerinden biri. Bunların hepsi dini ritüeller oldukları fikrinin ötesine geçerek Suriyelilere ve başkent sakinlerine, İran Şiilerinin her zaman düşmanları Emevilerin şehri hatta tarihi başkentleri saydıkları şehrin en güçlü unsuru ve en gür sesi haline geldiğine dair bir mesaj taşıyıcısına dönüşüyor. Şam'daki bu ziyaretler ve törensel gösteriler sırasında Şii-Sünni ihtilafını çağrıştıran bina ve türbelere yönelik saldırılar da tekrarlandı.

Bahsetmeye değer çok sayıda aleni tezahür olduğunu lakin alanımızın dar olduğunu belki de vurgulamaya gerek yok, bu yüzden sadece Suriye gerçekliğindeki derin İran varlığı üzerinde durmak zorunda kalacağız. Bu konuda belki de en önemli husus, özel bir öneme sahip olan şu iki noktadır; birincisi İran'ın topluma ve devlete sızmasıdır. Bu, kişilerle ilişki kurmaktan ve faaliyetlerden daha derine inen, ne İranlıların ne de dünyadaki diğerlerinin erişmeyi tasavvur bile etmedikleri kurum ve servisleri kontrol etme noktasına varan bir sızmadır. Bu durum, yalnızca rejimin tepesi tarafından yönetilen ordu ve güvenlik servisleri için de geçerli. İran bunların bir kısmında üst düzey yetkililerini kontrol edecek kadar İran kurumlarıymış gibi davranıyor. Yetkililerinden bazılarını görevden alıyor, başkalarını göreve getiriyor, ‘danışmanlar’ dediği kişiler aracılığıyla askeri birliklerin ve güvenlik servislerinin görev ve işlevlerine doğrudan müdahale ediyor.

İran'ın derin mevcudiyetinin ikinci noktasını, Suriye ekonomisinin yapısına sızması ve temel kılcal damarlarını kontrol etmesi temsil ediyor. İran sadece Suriye ve çevresindeki 13 yıllık çatışmalar sırasında sağladığı çeşitli ‘yardımlar’ değil, aynı zamanda rejime verdiği ve tahminen 50 milyar doları aşan borçlarla da, savaş ve maliyetini ekonomik sızma için bir giriş noktası olarak kullandı. İranlılar, Suriye ekonomisinde istedikleri ve belirledikleri kaynaklara yönelik emellerini rejime empoze etmek için, madencilik endüstrileri ve tesisleri ile tarımdan sanayi, ticaret, turizm ve eğitime kadar çeşitli sektörlerdeki yatırımları da dahil olmak üzere, bu ‘yardım’ ve ‘borçlardan’ yararlandılar. Geçtiğimiz yıl onlarca Suriye-İran işbirliği anlaşması ve protokolü imzalandı ve bunların bir kısmı hayata geçti.

İran'ın mevcudiyetinin önemi sadece yukarıda zikrettiğimiz ve mevcut statükoda ona güç veren iki meselede, birincisi güvenlik ve ordu, ikincisi ekonomik yapıya sızmakta yatmıyor. Bu, şu anda rejimin İran’a ve ister Devrim Muhafızları dahil olmak üzere İranlı olsun, ister Lübnan Hizbullahı, Iraklı Haşdi Şabi ve Afgan Zeynebiyyun gibi ona bağlı milis gruplar olsun, mevcut araçlarına duyduğu ihtiyaç aracılığıyla var olan bir şey. İran’ın asıl önemli amacı, bir yandan Suriyelilerin maddi ve kültürel yaşamlarına ilişkin temel etkileri yaratıp yönetmek, bir yandan da İran'ın kontrol ettiği bir yürütme gücü aracılığıyla, Suriye'nin geleceğini etkileyecek derin bir güç oluşturmak ve onu, son yıllarda pek çok İranlı yetkilinin ifade ettiği gibi, bir ‘İran eyaleti’ haline getirmek.

Ancak yukarıdakilerin tümü, İran gözetimi altındaki Suriye'nin geleceğine ilişkin güvence çemberini tamamlamıyor. Rejimin yardım edip etmediğine, kabul edip etmediğine bakılmaksızın, İran'ın doğrudan araçları kullanılarak yürütülen çabalar da bunu doğruluyor. Bu kapsamda bu yönde harcanan çabalar, İran derin devletinin direktifleri ve eylemleridir. Bu eylemler arasında iki faaliyet üzerinde duracağız; birincisi Fars dilinin İranlı öğretmenler ve eğitmenler tarafından öğretilmesi, diğeri ise İran Devrim Muhafızları'na bağlı subaylar aracılığıyla Suriyeli milis gruplar oluşturulması ve bunların her ikisi de çok önemli.

Dil öğretmek sadece bir beceri kazandırmak anlamına gelmez; daha da önemlisi dilin sahiplerinin anlamlarına, fikirlerine, değerlerine, düşünme ve tepki verme biçimlerine ve yöntemlerine ulaşmanın kapısını aralamak demektir. Bu durumda Farsça öğretmek, öğrencilerini temel ve ana sistemlerinin yerine geçecek ya da ona ortak olacak yeni sistemler ile karşı karşıya bırakır. Fars Şiiliğinden türetilmiş ırkçı ve mezhepçi içerikler büyük olasılıkla Farsçanın öğrenciler, özellikle de genç yaştakiler üzerindeki etkisini artıracak. Bu anlamda ortada Suriye'nin geleceğini kontrol etme araçlarının güçlendirilmesine yönelik bir bahis var. Eğitme becerilerini misyonerlik becerileri, bu ikisini de güç ve kibirleriyle birleştiren Devrim Muhafızları subaylarının himayesi ve eğitimi altında seçilen genç erkeklerden oluşan milislerin örgütlenmesi de bunu pekiştiriyor. Bu beceriler eğitimsiz, desteksiz, kaderlerine terk edilmiş, ötekileştirilmiş ve zayıf Suriyelilerden milis gruplara üye kazandırmak ve kadro yetiştirmek için birlikte kullanılıyorlar.

Bugün ve her gün, Suriyeliler ve Araplar genel olarak İran'ın Suriye'de yaptıklarına karşı çıkmalılar. Emellerinin ve hedeflerinin ne olduğunu düşünmeliler. Bunu sadece bugün neler olup bittiğini bilmek için değil, zira bununla ilgili bilgiler mevcut ve çoğu kişi tarafından biliniyor, aksine sadece Suriye'de değil, İran’ın ilgisini çekmediğini, Suriye’de olanların tekrarlanmayacağını hisseden ve söyleyen diğer Arap ülkelerinde de işlerin nasıl sonuçlanacağını bilmek için yapmalılar.