Halid Berri
TT

Önemli maçlarda bizi mağlup eden duygular

Futbol profesyonelliğe yöneldikçe, bunun yaratacağı kötü etkilerle ilgili birçok uyarı duymak yaygınlaşmıştı. Eleştiriler temel bir noktaya odaklanıyordu; profesyonellik, kulübe aidiyet ve sadakat duygularını ortadan kaldıracak, futbolcuları para yutan bir makineye dönüştürecek ve futbolcu ile seyirci arasındaki yakın ilişkiyi yok edecek. Bu görüş sadakat ve aidiyeti, bir grup için çabalamayı ve kendini adamayı harekete geçiren temel duygu olarak sunuyordu.

Bu tahminlerin hiçbiri gerçekleşmedi. Profesyonellik, para akışı, oyuncuların fiyatlarının ve gelirlerinin artması, kulüpler arası transferler ile oyun daha iyi hale geldi. Yeteneksel, taktiksel ve fiziksel olarak gelişti ve ekonomik olarak kârlı ve etkili bir sektör olarak eskisinden kat kat daha fazla gelişti. Sosyal rolü daha etkili hale geldi. Futbolcuların ahlakının da daha iyi hale geldiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Zira futbolcuların sağlığını ve davranışlarında sınırlara bağlı kalmalarını garanti altına almak, sigorta şirketlerinden sponsor şirketlere kadar pek çok tarafın çıkarına. Profesyonel futbol, ​​ekonomik yönetim olarak başarılı bir model oluşturdu ve Premier Lig de rakamları ile buna tanıklık ediyor. Konu milyonlar kazanan yıldızlar değil, entegre bir sistem.

O zaman hata nerede? Uyarılar bilgisizce mi yoksa yanıltıcı mıydı?

Futbolcu bugün hâlâ kulübe, takım arkadaşlarına, soyunma odasına ve taraftarlara bağlılık hissediyor. Bunlar bizi aşina olduğumuz yerlere ve deneyimlerin bizi sevinç ve hayal kırıklıklarımızı yaşarken aynı kıyıya yerleştirdiği insanlara bağlayan doğal duygulardır. Profesyonelliğin yaptığı şey duygusal sepeti genişletmekti. Onu ortadan kaldırmadı, aksine ona eklemede bulundu. Rekabet, para sevgisi, şöhret sevgisi, açgözlülük ve ısrarlı başarı arzusu duygularına bir çıkış yolu açtı. Bunlar da doğal duygular çünkü içimizde mevcutturlar. Ancak geleneksel toplumlarda olumsuz duygular olarak sunulurlar, dizi ve metinlerde olumsuz bir şekilde ele alınırlar. Bu toplumlarda bu duygular sadece profesyonel futbolda değil, genel olarak hayatta da olumsuz olarak sunulurlar. Başarılı kardeş, “değişen ve aslını unutan biri” olarak sunulur. İşadamları ve kadınları, etrafındakileri umursamayan, iftiracı hırsızlar olarak takdim edilirler. Bu bilinci taşıyan filmler çeşitli ve çoktur.

Bu tür bilinç, bir çocuğun gelişim sürecinin tanık olduğuna benzer duygusal sepet ile bağlantılıdır. Çocuğun beslenme süreci başlangıçta süte, ardından katı, kolay sindirilebilen gıdalara ve ardından karmaşık öğünlere dayanır. Fiziksel ve duygusal büyüme paraleldir. Her aşamada daha geniş bir duygusal sepet ile etkileşimi, ruha daha çeşitli duygusal besinler sunar ve sonuç, temel konularda ve taktiksel zekada üstün olan, ata benzer bir futbolcu ile haftada birden fazla maç oynayamayacak kadar zayıf bir futbolcu arasında gördüğümüz farktır. Futbol dışındaki alanlarda da durum benzerdir.

Kapitalist modernleşme, rekabetçi duyguların, tıpkı doğal evrim sürecinde rekabet yoluyla türlerin korunması açısından olumlu olduğu gibi, toplumların gelişimi açısından da olumlu olduğunu erken bir dönemde fark etti. Tıpkı insanların bildiği diğer duygular gibi, her şey için farklı ölçülerde rekabete ihtiyaç duyarız. Savaş alanında ezici bir öfke isterken, evimizde, ailemiz ve komşularımız arasında daha fazla hoşgörü isteriz. Bizi çalışmaya motive etmesi için belli bir miktar açgözlülük, sahip olma sevgisi ve akranlarımızdan üstün olma arzusuna sahip olmak isteriz. Bu bilinçten yola çıkarak ekonomi ve toplumla uyumlu yönetim sistemleri gelişti.

Kârlılık elde etmeyi amaçlayan bir idari pozisyonda çalıştığınızda, bu “kapitalist duyguların” önemini kendiniz keşfedebilirsiniz. İnsan maddi teşviklere, takdire, diğerlerinden farklı olma duygusuna ve benzer diğer maddi teşviklere karşılık verdiği kadar, şirket sevgisi ve ona bağlı kalmak gibi sözlere uzun süre karşılık vermez. Sizinle çalışan insanların doğasında farklılıklarının tohumlarını, içlerinden birinin taşıdığı sadakat ve bağlılıkta değil, rekabet ve başarı duygusuna sahip olmayan diğerine karşı sahip olduğu rekabet ve başarılı olma arzusunda görürsünüz. Bunlar pratik zorunluluktan dolayı hoş gördüğümüz olumsuz duygular değildir. Hayır, bunlar yararlı olan temel duygular, ekonomi alanında ise vazgeçilmez bir temeldirler. Yüz milyonlarca küçük farklılık birikerek, iki toplum arasında büyük bir fark yaratırlar.

Profesyonellik deneyimin olumsuz değerlendirilmesi, ekonomisini modernleştirmemiş, üyeleri rekabeti, kazanmak için mücadele etmeyi ve bunlarla birlikte gelen duygusal deneyimi deneyimlememiş toplumlarda yaygın olan duygusal dar görüşlülüğün bir sonucudur.

Bu, idari kapitalist bilinçle sosyalist bilinç arasındaki karşılaştırmaya başka bir boyut katıyor. Söz konusu boyut onları önerdikleri her bir değerin ayrı ayrı doğruluğuna veya yanlışlığına bakarak değil, değerlerinin zenginliğinin, çeşitliliğinin ve esnekliğinin göstergesi olarak, duygusal sepetlerinin zenginliğine ve çeşitliliğine bakarak karşılaştırır.

Duygusal ufkun genişliğinin, kapitalist sistemin bir insan grubunu yönetme, yaratıcılığı ve yenilikçiliği teşvik etme, bireylerin temel ve ikincil becerilerini geliştirme, hem birey hem de kurum için kazançlı bir formüle ulaşma yeteneğinin temel özelliği olduğuna inanıyorum.