Halid Berri
TT

Şımarık yoksullar ve engellenmiş zenginler

Yoksul ülkelerin modernleşme yolu kapalı değil. Zor bir hayat içinde büyüyen kimse, eşek ayağı ile da olsa yün eğirmeye alışır, emek harcayıp risk almadan para kazanamayacağını öğrenir. Bunlar iki önemli niteliktir: dayanıklılık ve beceriklilik. Ayrıca yoksul insanı tek fırsatının çalışkanlık olduğuna inandırmak, zengini ikna etmekten daha kolaydır. Bunun için yalnızca etkili bir ekonomik vizyon ve gerçeklerin vatandaşa sunulmasına ihtiyaç vardır.

İşte bir Yunan dramı laneti gibi sosyalizmin rolü bu noktada belirir. İhtiyaç sahibi kişinin kararlılığını ve durumunu iyileştirme arzusunu kullanmak yerine, fısıldadığı propaganda ile onu oturtur, çalınmış bir hakkı olduğuna ve devletin bu hakkı kendisine iade edeceğine inandırır. Bu sosyalist bir devlette ilk aşamadır. Robin Hood aşamasıdır. Propaganda, zenginlerin parasına el konularak yoksullara dağıtılmasının adil ve asil bir davranış olduğuna odaklanır.

Siyasi açıdan devlet, zenginlik ve serveti kontrol ederek ayrıcalık kazanır ve böylece vatandaşların çıkarları üzerinde daha fazla kontrol sahibi olur. Ancak toplumsal olarak yoksullarda kendi servetini oluşturmak için rekabet etmeyi düşünmek yerine hak sahibi olduğu duygusunu, kendi payına düşeni bekleme davranışını kökleştirir. Çalışmadan bir kuruş bile kazanamayacaklarına inanan bir işçi neslini heba eder ve ‘şımarık yoksullar’ diyebileceğimiz yeni ve tuhaf bir nesil yaratmaya başlar.

Yoksul hiç şımarık olur mu?

Evet. O, lüks ile şımartılmaz, daha ziyade hiçbir çaba göstermeden ve risk almadan geçinme garantisiyle şımartılır. İstihdam, eğitim, sağlık ve giyim ihtiyacı güvence altına alınarak şımartılır. Kendisine bir parça tarım arazisi verilmesinde veya kiralanan bir dairede sahibiymiş gibi yaşamasının sağlanmasında da bir beis yoktur. Bu, yoksul bir ülkede geniş bir kesim için şaşırtıcı değişimdir. Varlıklı vatandaşlarının servetini hedef aldığı için devlet bunları gerçekleştirebilir ancak aynı zamanda yoksullar arasında şu ek fikri de pekiştirir: Devlet isterse onlara harcayabilecek durumdadır. Bir süre sonra dönüp yeniden devletin peşini bırakmayacak olan, ‘ülke zengin ama hırsızlar çaldı’ efsanesinde madalyonun diğer yüzü budur. O ilk şımartılma anı, insanların kendisinden ve güçlü, cömert devletten bahsedeceği, referans ve argüman olarak kullanacağı altın bir zamana dönüşecek, vatandaşlara rüşvet verme, radikal ekonomik günahı işleme anıdır. Bu hikayelerle büyüyen bir sonraki nesil, yoksulların çocukları, bir beceriden yoksun, kızgın ve şikayetçi, ebeveynlerinin edindiği her şeyin devletin onları mahrum bıraktığı kazanılmış bir hak olduğuna inanarak büyürler.

Burada sosyalist devletin kaçınılmaz yolculuğunun ikinci aşamasına, kendi kazdığı çukura düşme ya da matematiksel denklemin izlediği yolun fiziksel bir biçimini hayal edersek, ekonomik sarmal aşamasına geçiş yapıyoruz. Devlet büyük toprak sahiplerinden ve yatırımcılardan kurtuldu ama ganimetten pay alan yoksullar aldıkları pay yatırım eşiğinin altında olduğu için bir yatırım yapmadılar. Devletin, asıl sahiplerinden daha iyi yöneteceğini iddia ettiği projeler, nesnel nedenlerden dolayı başarısız oldu. Bu nedenlerin en önemlisi, devlet çalışanlarının yönetim deneyiminin ya da mesleki becerilerinin olmaması, kâr elde etme ödülü ile zarar etme cezasının denklemden düşmesi.

Peki, bu durumda devlet ne yapacak? Devletin aşağıya yönelmekten başka yolu yok. Çabalarını bir sonraki sınıfın servetini elinden almaya odaklayacak. Bu sefer servetlerini ellerinden almak için tarihi haklar propagandası yapmadan küçük mülk sahiplerinin karşısına dikilecek. Çünkü elinde tarihi haklar yerine başka bir sosyalist fısıltı var. Onların ellerinden mülklerini değil, yalnızca mülkiyetini alacak. Mülk sahibi mülkün sahibi olarak kalacak, ancak kira bedelini enflasyona göre artırma, sözleşmeyi sona erince yenilememe, hatta kiracının ölümünden sonra ve ardından gelen nesillerden daireyi geri alma hakkını kaybedecek. Yani dairenin asıl sahibi ve ilk mirasçıları öldüklerinde, ne birincisi mülkünden ne de mirasçıları miraslarından yararlanmış olacaklar. Devlet, kiracıları şımartmak ve başkasının malı ile onlara iyilik yapmak için küçük mülk sahiplerine de haksızlık etti. Özetle bir dairenin kiracısı, 20 daire sahibinden nispeten daha fazla kazandı. Burada sosyalist devlet başka bir zengin kesimi daha aşağı çektiği için kendini daha da rahat hissetti. Neden böyle yaptığı sorulduğunda ise ‘yoksullar için’ diye cevap verdi. Her yüksek not alan başarılı öğrenciden 10 puanın alınıp düşük notlara sahip öğrencilere dağıtıldığı bir sınıf hayal edin. Bunun sınıftaki rekabeti nasıl etkilemesini beklersiniz? Bu politika gelecekte öğrencilerin sonuçlarını nasıl etkileyecektir?

Bu şekilde elimizde şımarık başarısızlar ve engellenmiş başarılılar olur.

Ama ekonomik sarmal durmaz. Yoksullar devletin ekonomik zihniyetini anlar ve ideolojik saçmalıklardan uzak bir şekilde analiz ederler. Eğer devlet bir çocuğun eğitimine bin dolarla destek oluyorsa, altı çocuğu olan altı bin dolar destek alacak demektir. Aynı şey gıda desteği ve ekmek desteği için de geçerlidir. Böylelikle yoksul doğan kuşaklar çemberi genişler durur.

Artan bu yükler karşısında sosyalist devlet, servetinin bir kısmından mahrum bırakacağı yeni kurbanlar aramak zorunda kalır. Bu kez sıradan orta sınıfın peşine düşer ve gerekçesi de orta sınıfın ‘yoksulları kışkırttığıdır’. Orta gelirli kişi, yoksulların satın alamadığı her ürün için kat kat fazla para ödemelidir. Eğer iki dolara bir şampuan alırsa, fazladan iki dolar mühür, gümrük ve vergi ödemesi gerekir. Kısacası sosyalist devlet, vatandaşlarını kaçınılmaz ve tek sonucu birbirini takip eden, her biri yeni baş gösteren servet sahiplerini yeniden aşağıya çeken enflasyon dalgaları olan bir yola sürükler. Sosyalist ekonomi, hepimiz yoksullaşana kadar sarmal ekonomisini durdurmaz. Ancak o zaman bize gerçeği, artık bizi şımartacak hiçbir şeyi kalmadığını anlatır. Eskiden bizi omuzlarında taşıyan, toplumumuzu ileri taşıyanların memurlar değil yatırımcılar olduğunu, ekonominin çöküşünün yoksulların fırsatlarına diğerlerinden daha fazla zarar verdiğini söyler.