Nedim Kuteyş
Lübnanlı gazeteci
TT

İki Ortadoğu: Açlık ve yapay zekâ

Biz her zaman tek bir Ortadoğu ile değil, en az iki Ortadoğu ile karşı karşıya olduk. Ancak bugün bölgemizde yaşadığımız hayret verici ikilik, sosyal ve siyasi farklılıkların uzun geçmişi ile kıyaslandığında bile bir dönüm noktası teşkil ediyor. Sanki uçakla üç saat uzaklıkta olan iki ayrı dünyada yaşıyoruz.

Gazze'de1 milyondan fazla Filistinli açlık tehlikesiyle mücadele ederken şehirler kalkınma için yüz milyarlarca dolar harcıyor.

Bugün Gazze, direniş ideolojisinin hâkim olduğu bir projenin ölümcül sonuçlarının kurbanı durumunda. İnsanları ve yapıları ile geçmişin çatışmalarını aşamayan ve farklı bir gelecek kuramayan belirli politikaların kurbanı oldu. Karşı tarafta ise istikrarı sağlamak ve teknolojik ilerlemeye uygun bir ortam yaratmak amacıyla barışı ön planda tutan başka bir Ortadoğu beliriyor.

Hamas'ın 7 Ekim 2023'te İsrail'e saldırısı da bu fay hattı üzerinde gerçekleşti. Saldırı sadece çatışmanın başka bir anı değil, aynı zamanda bölgede bu iki Ortadoğu arasındaki derin bölünmenin yansımasıydı.

Geçmişteki haksızlıklar, ideolojik kararlılık ve direniş söylemi kampı ile barış, refah ve küresel ortaklıklara dayalı gelecek için gayret etme kampı arasındaki şiddetli çatışmanın ortasında, Ortadoğu'nun trajik versiyonuna İran öncülük ederken, diğer Ortadoğu'ya ılımlı ülkelerin öncülük etmesi tesadüf değil.

Bu ayrım, yetenek ve güçlerdeki bir farklılığın değil, daha ziyade dünya koşulları ve ilişkilere ilişkin karşıt görüşlerin sonucudur. İran Ortadoğusu, milisler, mezhep liderleri, askeri komutanlar, uyuşturucu kaçakçıları ve organize suç dünyasının dahileri arasında köprü kurmaya dayanıyor. Bahsi geçen Ortadoğu çatışmanın, çelişkinin, seferberlik programlarının sürekliliği, korku ve nefret üretimiyle canlılığını koruyor. Bu, toplumların ve devletlerin çöküşünden, toplumsal yapıların dağılmasından beslenen bir Ortadoğu. Bu ikisi ise kasıtlı bir tasavvur ve tasarım ile yayılma ve tahakküm politikalarını kolaylaştırıyor.

Buna karşılık Körfez ülkelerindeki politika üretiminin, teknoloji ve yapay zekâ alanında kendini lider ülke olarak konumlandırma stratejisinde teknolojik ve jeopolitik engelleri aşmaya yönelik bir adaptasyona girdiğine tanık oluyoruz. Özellikle Suudi Arabistan Krallığı ve Birleşik Arap Emirlikleri, bilhassa yapay zekâ alanında küresel yatırımlar ve yetenekler için cazip bir ortam yaratmak amacıyla istikrara yatırım yapıyor, çatışmaları soğutuyor ve ortaklıkları genişletiyor. Burada istikrar ve barış, petrol sonrası bir ekonomi yaratmanın hayati kolları olduğundan siyasetten hemen sonra geliyorlar. Stratejik amaç, ABD'nin gelişmiş çip ihracatına yönelik kısıtlamalarını aşmak ve yapay zekâ alanındaki vasıflı işçi açığını kapatmak amacıyla yerel yapay zekâ çip tasarım yeteneklerinin geliştirilmesi için dost bir ortam sağlamak. Burada siyaset, ekonominin modernleştirilmesi ve rehabilite edilmesi gerekliliklerine tabi ve bu, söz konusu ülkeler için varoluşsal bir zorluk anlamına geliyor.

Yapay zekâ araştırmaları ile yapay zekâ kullanımını artırmak için bilgi teknolojisinde uzman yetenekleri ve stratejik ortaklıkları cezbetmeden, bunları pratik uygulamalara dönüştürme olanakları arasındaki uçurumun bir sonucu olarak, bu gelişmelerin sürdürülebilirliği ve kapsamlılığı bölge ülkeleri için sürekli bir sınav oluşturuyor.

Ortadoğu'nun karmaşık sahnesinde şu anda, nüfuzu kullanma ve bölgesel hedeflere ulaşma konusunda iki karşıt strateji ortaya çıkıyor ve bu da güç ve iktidarı ele alma yöntemlerindeki derin ayrılığı yansıtıyor.

Bir yanda dış politikasını, yumuşak güç ilkelerine dayandıran bir Ortadoğu var. Bu yumuşak güç içinde diplomasi, ekonomik ve finansal ortaklıklar, teknolojik yatırımlar, bunların gerektirdiği iş birlikçi uluslararası ilişkiler, uzun vadeli ilişkiler kurma temelinde etki yaratmaya, güce başvurma konusunda hevesli olmamaya ağırlık veren uzlaşmacı bir küresel söylem var. Bunların hepsi de birleşerek kapsamlı etki ağlarının oluşturulmasına olanak tanıyor.

Bunun tersine diğer Ortadoğu, 7 Ekim 2023 saldırısının da somutlaştırdığı gibi, sert güç mantığını ve engellemenin stratejik kullanımını benimsiyor. Gazze'deki askeri operasyonlar, ardından Lübnan ve Irak'ta milislerin faaliyete geçmesi ve Kızıldeniz'de alarm seviyesinin yükselmesi, İran liderliğindeki eksenin stratejik hedeflerine ulaşma, nüfuz sağlama ve hakimiyet kurma amacıyla doğrudan ve güçlü askeri müdahaleleri tercih ettiğini gösterdi.

Bu karşıtlık, karmaşık güç dengesini ve bölge içinde devam eden nüfuz mücadelesini vurguluyor. Bu durum doğrudan siyasetin ötesinde, biri cezbetme ve ikna etmeye, diğeri zorlama ve güç kullanımına odaklanan iki çelişkili yaklaşımla kendini gösteriyor. Bu, siyasi ajanda ve taktiklerin, hatta stratejik seçimlerin ötesine geçerek, toplumların işleyiş şekline, gücün nasıl kullanıldığına, ülkeler ve halklar arasındaki ilişkileri, uluslararası ilişkilerin etiğini, barış ve refaha giden en iyi yolları yönetmesi gereken ilkelere ilişkin her bir tarafın benimsediği değer sistemlerine ulaşan bir bölünme.

Buna göre, bu karmaşık dinamikler bugün Orta Doğu'da olup bitenlerin çoğunu özetlemekte ve kimlik faktörlerine bir pencere açmaktadır. Ortadoğu'da basit müzakereler veya siyasi ittifaklarla çözülmesi zor görünen jeopolitik bölünmelerin temelinde ilgili ülkelerin tarihi ve toplumsal yapıları yatıyor.