Mübarek Ramazan ayının ortasına geldik, okumalarım sırasında Abdullah bin Mübarek'in Hac'dan dönerken karşılaştığını söylediği tarihi bir şahsiyete rastladım.
Abdullah bin Mübarek şöyle diyor: Hac yolunda bir ağacın gövdesine dayanmış oturan ve sadece Kuran’dan ayetler ile konuşan yaşlı bir Arap kadın ile karşılaştım. Ona “Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerine olsun” dedim o da “Rabb-ı Rahiminizden size selam olsun” diye karşılık verdi. “Burada ne yapıyorsun?” diye sordum “Şüphesiz Allah kimleri saptırırsa, onlara yol gösterici bulunmaz” diye cevap verdi. Ona gideceği yeri sordum o da şöyle dedi: “Bir kısım ayetlerimizi kendisine göstermek için, kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya götüren O (Allah) yücedir.” Ona “Burada ne kadar kaldın?” diye sordum “Üç gün üç gece” diye cevap verdi. Ona tekrar sordum: “Yemeğin nerede?” dedi ki:”Beni yediren de, içiren de O'dur.” Bunun üzerine “abdest için suyu nereden buluyorsun” diye sordum. “Su bulamadığınız takdirde temiz toprakla teyemmüm edin” dedi. Azığımdan ikram ettiğimde, "O halde akşama kadar oruç tut" dedi. Ben de onu uyardım: “Ramazan ayında değiliz?” Dedi ki: “Kim gönülden iyilik yaparsa bilsin ki, Allah, iyiliklerin karşılığını veren ve her şeyi bilendir.” Ben de ona “Yolculukta oruç tutmamak caizdir?” dedim. Dedi ki: “Fakat bilseniz oruç tutmanız, sizin için daha hayırlıdır." Ben de ona: "Benim lehçemle konuş" dedim. O da şöyle dedi: Şimdi siz, içinizden birini şu gümüş paranızla şehre gönderin. Şehrin hangi esnafları-insanları haram karışmamış, ucuz ve temiz gıdalar satıyorsa baksın, kontrol etsin. Ondan size erzak getirsin.” Yemeği getirdiklerinde de kadın İbnü'l-Mübarek'e: “Geçirdiğiniz dünya günlerinde işlediğiniz güzel amellerinize karşılık afiyetle gönül rahatlığıyla yiyiniz içiniz” demiş ve bu keyifli sohbet burada sona ermiş.
Ancak İbnü’l Mübarek onu bırakıp gitmemiş, aksine onu çocuklarının yanına ulaştırarak iyiliğini tamamlamış, onlar da çok mutlu olmuşlar, ona teşekkür edip ikramlarda bulunmuşlar. Çocuklarından salih annelerinin şimdiye kadar 40 yıldan fazla bir süredir sadece Kuran-ı Kerim ayetleri ile konuştuğunu öğrenmiş.
Bu ne güzel ve iyi bir kadın, Allah'a yemin ederim ki ben İbnü’l Mübarek'in yanında olsaydım, takdir ve hürmet ile ellerini öperdim. Bu takdir ve hürmetim de şimdi size o (salih) yaşlı kadın ile (felaket) bir Amerikalı kadın arasındaki büyük farkı anlatmaya sevk ediyor. Bu kadının tutumu, Amerikalı kadınların iş ve siyaset dünyasında artan otoritesine işaret ediyor. ABD Temsilciler Meclisi üyesi Box Hayes, Kamu Mezarlıkları Dairesi'ne gelen Brokenlı bir kadının hikâyesini anlatıyor. Kadın “Burada gömülü olmasına rağmen eşimin mezarını bulamıyorum” demiş. Müdür “Eşinizin adı neydi?” diye sormuş. Kadın “Thomas Jackson” diye cevap vermiş. Müdür dönüp kayıtlarına bakmış sonra da “Hanımefendi, kayıtlarımızda Thomas Jackson ismi yok sadece Elizabeth Jackson adı kayıtlı” demiş. Kadın “İşte o eşimin mezarı. Her şey benim adıma kayıtlı, mezar dahil” diye karşılık vermiş. Yani adamın mezarında bile söz hakkı yokmuş.
Bunun karşısında sadece Alemlerin Rabbi olan Allah’a şükürler olsun diyebilirim.