Fayez Sara
Suriyeli gazeteci-yazar
TT

Suriye'de muhalefet ve çözüm çırpınışları

Konunun gündeme getirilmeyi hak ettiği gerçeğinin yanı sıra, Suriyelilerin Suriye rejimine karşı devriminin 13. yıl dönümü vesilesi, Suriyelilerin ve ülkelerinin başına gelen, yaşanması bir yana tasavvuru zor olan bunca felaket ve zarardan sonra, Suriye'de çözüme ulaşmanın gerekliliği konusunda Suriyeli, Arap ve uluslararası tartışmaları da alevlendirdi. Zira felaketler kapısı, yokuş aşağı hızla yuvarlanan bir kartopu gibi, hâlâ en kötülerine açık.

Herkesin deneyimler ve kanıtlarla bildiği gibi, Suriye devriminin ilk yılından bu yana Suriye rejiminin Suriye'de herhangi bir çözüme ulaşılmasını engellediğini, güvenlik-askeri çözümde sonuna kadar gitmekte ısrar ettiğini teyit etmeye gerek yok. Suudi Arabistan Krallığı, Ürdün ve Türkiye gibi çözüm girişimlerinde bulunan ülkelerin deneyimleri bunu doğruluyor. Keza Muhammed el-Dabi'den Kofi Annan, el-Ahdar el-İbrahimi, De Mistura ve sadece görevine devam etme ve sağladığı imtiyazları koruma umuduyla başarısızlığını deklare etmekten kaçınan halihazırdaki Özel Temsilci Geir Pedersen'e kadar Suriye özel temsilcilerinin deneyimleri de bu noktaya ulaştı.

Dünyanın Suriye rejiminin çözüme ulaşmayı reddettiğini bildiği, Rusya ve İran'ın sınırsız desteği ve Çin'in de rejimin çözüm konusundaki tutumuna açık destek verdiği bir ortamda, bu konuda en ufak bir ilerleme sağlanamadan 13 yıl geçti. Bu süre içinde Rusya bir yandan uluslararası müdahaleleri reddettiğini, diğer yandan da çözümün rejim ile muhalefet arasında uzlaşma yoluyla Suriyeli olması gerektiğini vurguladı. Hem de Moskova platformu ve Astana'ya katılan gruplar gibi kendisine bağlı olanlar hariç muhalif güçlerin çoğunu “terörist” ve “Batı ile bağlantılı” olarak tanımlamasına rağmen. Yukarıdakilerin tümü Rusya'nın Suriye çözümü konusundaki tutumunun dengesiz, taraflı ve pratiklikten uzak olduğunu doğruluyor.

ABD-Avrupa'nın çözüme ilişkin tutumu ise “belirsizlik” ile nitelendiriliyor; bu belirsizlik, her iki tarafın politikalarının kararlılık noktasına ulaştığı zamanlarda bile sıklıkla mevcuttu. ABD ve Avrupa kararlı oldukları zaman dahi Suriye'de çözüme ulaşmak yerine rejimin kimyasal silahları konusunda en hafif tabirle rejimin lehine bir anlaşmaya vardılar. Bunun da açıklanan uluslararası raporlara göre rejimi daha sonra birçok kez kimyasal silah kullanmaya teşvik ettiğini söyleyebiliriz. ABD ve Avrupa’nın tutumlarının en tuhaf yanı, her iki tarafın da kendilerine yakın bir Suriyeli muhalif güç olan Ulusal Koalisyon'a, Rusya ile iletişim kurmasını ve Rusya'nın önerileriyle etkileşimde bulunmasını tavsiye etmesiydi.

Her ne kadar Batı-Rusya ilişkilerinin dengesi son yıllarda değişip uzlaşılardan Ukrayna savaşı cephesinde çatışmalara evrilse de, ABD ve Avrupa'nın tutumu köklü değişikliklere tanık olmadı. Aksine yakın zamanda bir çözüm olmayacağı ilkesini korudu, buna bir de rejim ile normalleşmenin mümkün olmadığı ilkesini ekledi ve çözümün 2254 sayılı BM kararına dayanması gerektiğini vurguladı. ABD ve Avrupa bu tutumlarını rejime, şahsiyetlerine ve kurumlarına yaptırımlar uygulayarak taçlandırdılar. Ama rejim, yaptırımları Rus ve İranlı müttefiklerinin yaptıkları gibi, hatta daha da iyi aşabileceğini kanıtladı. Çünkü onun kaybedecek hiçbir şeyi yok.

Arap-Türk bölgesel girişimler son yıllarda hem bölgesel ilişkilerini değiştirecek adımlar atması, hem de çözüme yönelik adımlar atması karşılığında bir yandan Suriye rejiminin Arap Birliği'ne dönmesini sağlama, diğer yandan kendisi ile ilişkileri normalleştirmeye başlama yoluyla, rejimin Suriye-Suriye çözümünü reddetmesinin oluşturduğu sağlam duvarda gedikler açmaya çalıştılar. Ancak alınan sonuçlar Şam'ın politikalarını ve yönelimlerini değiştirmeyen protokol toplantılar ve temennilerin ötesine geçemedi.

Bölgesel ve uluslararası başarısızlığın ve rejimin çözüme olumlu yaklaşmayı reddetmesinin ortasında, Suriyeli muhalif figür ve güçlerin çabaları devam ediyor. Bölgesel ve uluslararası tarafların bir Suriye-Suriye çözümüne yönelik açıklanmayan destek veya teşvikleri ile ilgili iddialar arasında, bu çabalar, Şam'daki rejim ile başlayarak, mevcut çıkmazın aşılmasını sağlayacak uzlaşılar geliştirmeyi, çeşitli tarafları hem halkı hem de ülkeyi saran felaketi durduracak bir çözüm sürecine dahil olmaya teşvik etmeyi amaçlıyor.

Her ne kadar bilinen gerçekler ve tutumlar karşısında bu fikir temenni sınırlarını aşmasa da, pek çok genel ve ilgili iki tarafı ilgilendiren gözlemi gündeme getiriyor. Zira iki taraf, yani figürleri ve gruplarının temsilcileri de dahil olmak üzere muhalefet ile Suriye rejimi, çözüme doğru ilerlemeyi zorlaştırıyorlar, çünkü bu yolda ilerleyenlerin, bu yolun olasılıklarını, maliyetlerini ve bunları kimin ödeyeceğini düşünmeleri gerekir.

İlk genel gözlem, Suriye meselesinin şiddetli çatışmalarla meşgul olan bölgesel ve uluslararası çevrenin ilgilendiği meseleler arasında en alt sıraya gerilemiş olduğudur. Bunlardan biri Avrupa'nın istikrarını etkileyen ve kapsamlı, yıkıcı bir savaşa dönüşmekle tehdit eden Ukrayna savaşı, diğeri ise İsrail'in Filistinlilere karşı savaşıdır. Her iki savaşı aşıp ilgi çekmek zor olsa da Güneydoğu Asya'daki Çin-Amerikan çatışması, İran'ın nükleer projesi ve Arap haritasındaki yayılmaları ve milisleri gibi, bölgesel ve uluslararası tarafları meşgul eden başka meseleler de var.

İkinci genel gözlem, çatışmanın taraflarının ve çatışmaya dahil olan bölgesel ve uluslararası güçlerin çokluğu ve çeşitliliği de dahil olmak üzere, birikmiş gerçekleri ve koşulları içeren, çözümü çevreleyen siyasi ve maddi zorluklarla cisim buluyor. Her iki durumda da pek çok güç, ana güçler ve yardımcı güçler var ve hiç şüphe yok ki, büyük güçlerin çoğu, çözüm sağlamasalar bile, çözüm önerildiğinde kafa karışıklığı yaratabilir, hatta çözümü engelleyebilirler. Suriye hattında ve komşusu Lübnan hattında buna şahitlik eden çeşitli deneyimler var.

Suriye’de maddi zorluklar da siyasi emsallerinden daha az önemli değiller. Zira ülke barınma, eğitim, yargı, sağlık, tesisler, hizmetler ve hem üretim hem de hizmet alanındaki ekonomik faaliyetler dahil olmak üzere çoğu düzeyde ve tüm sektörlerde harap bir ülkeye dönüştü.  Fiziksel yapıya verilen hasarın miktarına ilişkin dijital veriler bulunmuyor ve yeniden inşa maliyetinin 600 ila 1.400 milyar dolar arasında olduğu tahmin ediliyor.

Çözümün taraflarına ilişkin en öne çıkan iki tespitse şöyle; birincisi, geçtiğimiz yıllarda Suriyelilerin ve dünyanın güvenini kazanma ihtimallerini ortadan kaldıran iki taraf da çözümde etkili ve pratik bir role sahip değiller. Bu nedenle her iki taraf da hesapların dışında kaldılar ve karar alma sorumluluğu dış güçlerin eline geçti. Rejimin başında Ruslar ve İranlılar, muhalefetin büyük bir bölümünün başında ise Türkiye, ABD ve sınırlı bir Arap kanat bulunuyor. Hiç şüphe yok ki rejim ve muhalefetin yoğun baskılara maruz kalması, her ikisini de, özellikle de içlerindeki silahlı oluşumları, bölünmelere ve kanlı iç çatışmalara sürükleyebilir.

Rejim ile çözüm arayışında olan muhalefet grubunun durumunu irdelemek gerekirse, temel yapısında Ulusal Koalisyon ve ona yakın oluşumlardan isimler yer alıyor. Bu oluşumların en öne çıkanları Yüksek Müzakere Komitesi, Anayasa Komitesi ve Astana Grubu iken, içinde yer alan isimlerin çoğu ise 2012'de Ulusal Koalisyon'un kurulmasından bu yana muhalefetin liderliğinde birbirleri ile rol değiştiren isimler. Birçoğunun Türkiye, ABD, Rusya ve bazı Avrupa ve Arap ülkeleri başta olmak üzere Suriye'ye müdahale eden ülkelerde Suriye dosyasından sorumlu kişilerle ilişkileri var. Bağımsızların çoğunun da bu tür bağlantılara sahip oldukları ve bir sonraki aşamada liderlik rolü oynamak istedikleri herkesçe biliniyor.

Grubun çoğunluğunun konumlarını ve rollerini bırakmamak, karar alma merkezlerinde kalmak için çabaladıkları konusunda ne söylenirse söylensin, Koalisyon ve yakın oluşumları içinde değişen ittifaklarına ve gidişatına, gölge İslami oluşumlarla olan ilişkilerine dikkat çekmek, son on yılda üstlendikleri liderlik görevlerindeki deneyimlerinin bütününün üzerinde durmak önemli. Zira bunlar, Astana ve Anayasa Komitesi'nde olduğu gibi önemli sonuçlar doğurmadılar. Ama şimdi Şam rejimi ile bir müzakere hattı açma çabalarını meşrulaştırmak amacıyla öne sürdüklerine benzer argüman ve iddialarla bunu yıllardır sürdürmeye çalıştılar. Oysa muhalefetin rejimle yaptığı görüşmelerin Suriye'de çözüm konusunda anlamlı sonuçlar vermeyeceğini biliyorlar.

Son söz özetle şöyledir; İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinden bu yana dünyadaki hiçbir muhalefet, ne kadar güçlü olursa olsun, komşu, dost veya kardeş bir tarafın ya da tarafların yardımını almadan herhangi bir ülkedeki rejimi değiştirmeyi veya devirmeyi başaramadı. Hal böyleyken, Suriye muhalefeti gibi zayıf, yıkılmış ve hastalıklarından muzdarip bir muhalefet bunu nasıl başarsın?

Değiştirme gücü, gerçeği bilmeye ve onu değiştirmek için ciddi şekilde çalışmaya, hedeflere ulaşma fırsatı sağlayan araçları ve yolları yaratmaya bağlıdır.