Cuma Bukleyb
TT

Trablus esaret altında

Libya'nın başkenti Trablus'ta yaşayanların tahminleri, Ramazan ayında silahlı gruplar arasında bir çatışma çıkacağı yönündeydi. Böyle alışmışlardı ve son yıllarda genellikle böyle olmuştu. Dini açıdan ayrı bir yeri olan ve hürmet edilmesi gereken oruç ayı, silahlı grupların liderleri tarafından sanki kasıtlı olarak kendi aralarında hesaplaşacakları bir ay olarak seçilmişti. Oruçluların kalplerine korku salmak için sabırsızlıkla bu ayı bekliyorlardı.

Ancak bu yıl ramazan ayının çatışmasız geçmesi, Libya başkentinde yaşayanların mutlu bir şekilde oruçlarını tutmalarını ve bir nebze olsun iyimserlik ve umut hissetmelerini sağladı. Kutsal ay tamamen çatışmasız geçmedi. Tek çatışma, Libya-Tunus sınır bölgesinde yaşandı. Zuvare şehrinden silahlı bir grup Ras Cedir'deki Libya sınır karakoluna saldırıp orayı silah zoruyla işgal etti. Ancak bu çatışma Trablus sokaklarından çok uzakta yaşandı ve vatandaşlar olayı medya ve sosyal paylaşım siteleri aracılığıyla takip ettiler. Hükümet güçleri bölgenin kontrolünü yeniden ele geçirmeyi başardı, ancak iki komşu ülke arasındaki sınır kapısı hâlâ kapalı. Bu durum genel olarak kaçakçılık çetelerini, özel olarak da Tunus'a devlet destekli benzin kaçakçılığı yapan çeteleri oldukça endişelendiriyor.

Ne var ki Ramazan Bayramının ikinci günü olan Perşembe akşamı beklenmedik bir olay yaşandı. Başkentin sokaklarında birdenbire bir çatışma patlak verdi. Mermilerin vızıltısı ve top sesleri şehrin sokaklarını sarstı, panik ve dehşet yaymaya geri döndü. Çatışma en büyük iki silahlı grup arasında yaşandı; Caydırıcı Güç ile İstikrarı Destekleme Gücü. Çatışmaların başlamasının ardındaki nedenleri izlemek ve takip etmek bence önemli değil, zira bunlar silahlı bir grubun başka bir gruba ait nüfuz alanı içerisinde yayılmaya çalışması veya başka sebepler gibi bilindik ve genellikle nüfuz alanları üzerindeki mücadeleyle ilgili. Neyse ki çatışmalar uzun sürmedi, sükûnet başkentin sokaklarına hızla geri döndü ve her seferinde olduğu gibi bu sefer de kurban, vatandaşların kalplerinde işlerin daha iyiye doğru değişebileceğine dair iyimserlik oldu.

Kısacası Trablus'taki durum iç açıcı değil. Çatışan taraflar arasındaki gerginlik giderek artıyor ve yoğunlaşıyor. Bankalarda likidite azlığı krizinin geri dönüşü, Başbakan Abdulhamid Dibeybe ile Libya Merkez Bankası Başkanı el-Sıddık el-Kebir arasındaki gergin durumu daha da tırmandırdı. Maaşlarını almak için bankaların önünde boş yere bekleyen vatandaşların oluşturduğu kuyruklar uzuyor. Petrol Bakanı ile Ulusal Genel Petrol Şirketi'nin başkanı arasında da Başbakan'ın müdahalesine ve bakanın görevden alınmasına karar vermesine yol açan bir kriz yaşandı. Savcıya ve yargıya yönelik de ciddi yolsuzluk suçlamaları var. Suçlamalar, Başbakan’ın ailesine mensup kişilerle ilgili davalarda Savcının yolsuzluğa bulaştığını kanıtlayan iki binden fazla belgeye sahip olduğunu vurgulayan Halil el-Hassi adlı tanınmış bir gazeteci tarafından yapıldı. Gazetecinin suçlamaları, Yüksek Yargı Konseyi üyelerini kızdırdı ve hemen Savcı ve yargıya yönelik yolsuzluk suçlamalarını reddeden bir bildiri yayınladılar. Ancak gazeteci suçlamalarından geri adım atmadı ve elindeki delil ile kanıtları kamuoyuna açıklayacağını vurguladı. Bunlara bir de dolaşıma sokulan sahte 50 Libya dinarları konusu eklendi. Suçlamada parmaklar, adı anılmadan Bingazi'deki ikinci hükümete işaret ediyor. Daha da kötüsü, Birleşmiş Milletler Özel Temsilcisi Abdullah Bathiliy, geldiği günden bu yana hâlâ her zamanki gibi boşuna çabalıyor, bir kısır döngü içinde dönüp duruyor, toplantılar yapıyor ve medya aracılığıyla artık sokaktaki sıradan birisinin bile dikkatini çekmeyen açıklamaları tekrarlıyor.

Trablus'taki son çatışmalar kesin olan bir şeyi teyit etti, o da bir bütün olarak Libya'daki durumun güven verici olmayıp, tehlikeli olduğu. Pek çok yerel yorumcu, yorumlarında ülkede yaşanabilecek yeni bir savaşın daha önce tanık olunduğundan daha kötü olabileceği konusunda uyarıda bulunuyor. Bizim ise bir suçumuz yok.