Binyamin Netanyahu hükümeti ile Hamas arasındaki ateşkes anlaşması hâlâ gelgitli, çünkü ilgili iki ana taraf bunun savaşın bittiğini göstereceğini biliyor. Savaşın bitmesi ise her ikisi için de siyasi sonlarının başlangıcı anlamına geliyor. Savaş bir gün ya ateşkes, müzakere, rehine takası ya da Gazze Şeridi'nin geleceğinin müzakere edilmesi ya da Netanyahu’nun, kendisini caydırmaya çalışan bütün Amerikan ve uluslararası baskıya rağmen, Refah'ı işgal etme ve bu işi kendi yöntemiyle bitirme gibi histerik bir eylem gerçekleştirmesi ile bitecek.
Savaş zirve noktasına ulaştı ve bundan sonra daha fazla ölüm, yıkım ve Filistin halkının daha fazla acı çekmesinden başka kazanılacak bir şey yok. En önemlisi de bunca yıkım, ölüm ve prestij kaybından sonra her iki tarafın da kaybeden olmasıdır. Zira nasıl ki Hamas savaştan sonra Gazze'yi yönetemeyecek ise İsrail de orada kalıp dinci aşırı sağcı hükümetin Filistinlileri sınır dışı etme hayallerini gerçekleştiremeyecek. Hiç şüphe yok ki Hamas'ın varlığı, İsrail hükümetinin varlığı ve Netanyahu'nun siyasi geleceği tehlikede.
Peki, ya Hizbullah ile destekleyici ve meşgul edici Lübnan cephesi ne olacak? Kaybedenlere katılacak mı? Gazze savaşının sona ermesinin Lübnan'a yansımaları neler?
Bilhassa bölge, İsrail-Filistin çatışmasının nihai çözümü için uzun da olsa bir müzakere yoluna girerse, mantık, bu talihsiz savaşın sonunun Lübnan'a olumlu yansıyacağını söylüyor. Zira müzakereler bölge ülkeleri arasında benzeri görülmemiş bir siyasi istikrar, ekonomik ve kalkınma iş birliği aşamasının kapısını aralayabilir.
Ancak Lübnan'ın gerçekliği birçok yerel ve bölgesel nedenden dolayı tamamen farklı. Bölgesel olarak; Araplarla İsrail arasında çözüm müzakerelerinin başlatılması ve Arap-Amerikan iş birliği, direniş ekseninin buna boyun eğip geri çekileceği anlamına gelmiyor. Çevrelenebilir, bazı siyasi ve güvenlik zaafları yaşayabilir ama kontrol ettiği ülkelerdeki kazanımlarını koruyacak ve aynı sloganlar devam edecek. Barış süreci onu her türlü Arap-Amerikan yakınlaşmasını veya Araplar ile İsrail arasındaki normalleşmenin genişletilmesini, iki devletli çözüm projesini ve Gazze'nin Filistin Otoritesi’ne katılımını sabote etme girişimlerini yoğunlaştırmaya motive edebilir. Binaenaleyh Hizbullah’ın varlığı ve onun dış politikada, savunma politikasında, güvenlikle ilgili her konuda ve içişlerindeki ana bağlantılardaki baskın rolü nedeniyle, Lübnan, İran'ın yörüngesinde kalacak, anlaşmayı ve iki devletli çözümü, ABD ve Batı ile iş birliğini reddedecektir. Ilımlı Arap ülkeleri ekseninin ve arzu edilen barış ve bölgesel iş birliği yolunun dışında kalacaktır.
Buna ilaveten İran, bölgedeki en güçlü Sünni silahlarından biri olan Hamas'ın İsrail ile yaşanan çatışmada aldığı ve konumunu zayıflatan sert darbeyi telafi etmek için güney Lübnan'daki ana askeri vekilinin gücünü takviye etmeyi de düşünebilir. Aksa Tufanı operasyonunun başarısının ardından, varoluşsal bir korku yaşayan Tel Aviv ise kuzeydeki Hizbullah tehdidini ortadan kaldırmak istediği için rahat durmayacak.
Hizbullah’ın yürüttüğü destek savaşı, istediği gibi iki mevcut durum arasında bir aralık olmayabilir. Yani savaşın bitiminden sonra İsrail ile angajman kuralları, özellikle İsrail hükümetinin kuzey İsrail sakinlerinin geçici çözümleri kabul etmeyecekleri yönündeki baskısına maruz kalması sebebiyle savaş öncesindeki gibi olmayabilir.
Sonuç olarak güney cephesi açık ve bir yıpratma ve karşılıklı mesajlar arenası olarak kalabilir, bu, ülkeden geriye kalanları da yok edecek geniş çaplı bir savaşa sürüklenebilir. İran'ın “arenaların birliği” stratejisinin gösterdiği zayıflık, İsrail'i bu savaşı yürütmeye teşvik edebilir. Hizbullah hesaplarında hata yaptı ve hiçbir bir İsrail hükümeti, İran'ın çıkarlarına hizmet etmek için silahlarını kendisine karşı kullanmasına izin vermeyecektir. 7 Ekim operasyonunun yarattığı dinamiklerin, güney Lübnan sınırında 2006 savaşından bu yana var olan “statükoyu” baltaladığına ve bunun da Hizbullah'ın çıkarına olmadığına şüphe yok.
Hamas’ın (şu anki oluşumunda veya anahtarları İran ve Hizbullah'ın elinde olacak) yeni oluşumunda, liderleri ve aktivistleri için alternatif bir sığınak olarak Lübnan'da var olmaya çalıştığı dikkate alınmalıdır. Gazze Savaşı'ndan sonra bu, Filistin mülteci kamplarının kontrolünü ele geçirebileceği ve ülkeyi gittikçe daha fazla devlet dışı grupların yuvası haline getirebileceği anlamına geldiğine de dikkat edilmeli.
Hizbullah yerel düzeyde, savaş bittikten sonra zaferini ilan edecek ve Gazze ile Filistin'i savunma, en iyi gençlerinden yüzlerce kurban verme, kendi deyimiyle çoğu kendi kuluçka çevresi olan güney köylerinde verilen ağır kayıplar kredisini, iç nüfuzunu artırmakta kullanacaktır. Buna ek olarak, birincisi, şu ana kadar İsrail'in kendisine karşı tüm Lübnan'ı etkileyecek geniş çaplı bir savaş yürütmesini engelleyen caydırıcı denge, ikincisi, savaşı genişlemesini ve Lübnan’ı yok etmesini engelleyen bir bilgelik ve sağduyu ile yönetmesi sayesinde, kendisine göre Lübnan'ı yıkıcı bir savaştan koruyabildiğini söyleyecektir. Böylece Lübnan ve Lübnan'ın güvenliği için kendisine karşı çıkan taraflardan daha fazla endişe duyduğunu söyleyerek övünecek. Ayrıca tabanını zafer hikayesine inandırmak için en iyi bildiği şeyi yapacak, yani güney halkı bu savaşta ağır bedeller öderken, diğer tarafların normal hayatlarını sürdürdükleri, güney sınırlarında yaşananları neredeyse görmezden geldikleri, dahası 1701 sayılı kararın uygulanmasını talep ettikleri bahanesi ile yerel rakiplerini ihanet ve sağda solda gizli iş birliği yapmakla suçlayacaktır.
Hizbullah'ın bu mantığı tartışmaya açık, birçok boşlukları var ve iddiaları zayıf. Ancak en nihayetinde çatışmalar bittiğinde Hizbullah, Lübnan'ın temel taraflarından biri olarak içeriye geri dönecek ve son 40 yılda güneyde ektiklerini biçmek isteyecektir. Washington, Paris ve diğer başkentlerin üzerinde çalıştığı düzenlemeler ile Hizbullah’ın şu ya da bu şekilde Litani Nehri'nin güneyinde bulunmasına ya da geri çekilmesine ilişkin formüller konusunda anlaşmaya varılsa bile, Hizbullah silahını elinde tutacak. 2006'dan bu yana inşa ettiği askeri varlığını kaybetmeden Hamas ile İsrail arasındaki savaşın meyvelerini toplayacak.
İran'ın olmadığı bir çözüm ile Lübnan, Hizbullah ikileminin, silahlarının ve bölgesel bağlantılarının esiri olarak kalacak, barışın ve dost ılımlı Arap ülkelerin saflarının dışında kalmanın bedelini ödeyecek.
Kapsamlı çözüm başarısız olursa ve çatışmalar devam ederse cehennemin kapıları yeniden açılacak, güney cephesi yeniden alevlenecek ve Lübnan yıkıcı bir savaşla karşı karşıya kalacak.
Yerinden edilmiş Suriyeliler mayını, ekonomik ve mali çöküş ile devletin parçalanmasının ortasında Hizbullah karşıtı güçler kendisi ile mücadele edebilir mi? Sorunun cevabı, karşıt güçlerin Hizbullah’ın daha da genişlemesini, gücünü meşrulaştırmasını ve cumhurbaşkanı adayını dayatmasını engelleyebildiğini söylüyor. Cevap gerçekçi olabilir; ancak iki ucu keskin engelleme silahı aynı zamanda Hizbullah’a da hizmet ediyor, ülkeyi bileşenlerinden arındırıyor ve ölümcül parçalanma durumunu hızlandırıyor.