Netanyahu hükümeti Gazze Şeridi'nde ateşkes için yapılan hiçbir insani çağrıya yanıt vermeyerek, işlediği suçlara devam ederken, Filistin devleti uluslararası düzeyde tanınmayı sürdürüyor.
Gazze’nin kentlerinde ve kamplarında devam eden krizin ortasında Norveç, İspanya ve İrlanda’nın Filistin devletini tanıma niyetlerini açıklamaları, İsrail'in anlamadığı mesajlar ve çağrışımlar taşıyor. Nitekim İsrail 2014 yılında İsveç'in Filistin halkının devletini tanıma kararını, ondan önce de 1988’de Polonya, Romanya, Bulgaristan, Macaristan, bugün Slovakya ve Çek olarak ikiye ayrılan Çekoslovakya gibi Doğu Avrupa ülkelerinin Avrupa Birliği'ne katılmadan önce Filistin devletini tanımaları mesajını da anlamamıştı.
Buradaki kesin mesaj, Filistin'in uluslararası sahnede her geçen gün daha da yerleşen ve pekişen, BM’ye tam üye olma şansını artıran hukuki statüsüne yönelik güçlü bir destek olduğudur.
Filistin halkının kendi bağımsız devletine sahip olma hakkının tanınması, “ulusların ve halkların kendi kaderini tayin hakkını” öngören BM Anlaşması ile uyumludur.
Bu tanımanın her şeyden önce yalnızca sembolik çağrışımlar taşıyan siyasi bir karar olduğunu, Filistin'in ulusal bağımsızlık mücadelesini desteklese de İsrail'in Filistin topraklarındaki işgali devam ettiği sürece etkisinin sınırlı kalacağını söyleyenler olabilir.
Gerçekte bu sözler, uluslararası sahnede olup bitenlerin haksız bir şekilde basitleştirilmesini temsil ediyor. İbrani devleti etrafında her geçen gün oluşmakta olan edebi kuşatma durumunu inkâr ediyor. Orta ve belki orta olmayan vadede de olsa, edebi kuşatmanın çok geçmeden bir tür fiziki kuşatma niteliği taşıyan bir uluslararası izolasyon ve ilişkileri kesmeye dönüşme ihtimali söz konusu.
Üç Avrupa ülkesinin birkaç gün önce açıkladığı tanıma kararını Netanyahu hükümeti için özellikle rahatsız edici kılan şey nedir?
Kesin olan şu ki, üçlü tanıma kararı Netanyahu ve arkadaşlarının krizlerinin eksik olmadığı bir döneme denk geldi. Karardan önce, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (UCM) Başbakan ve Savunma Bakanı Yoav Galant hakkında soykırım, savaş suçları ve diğer pek çok suçlamayla tutuklama emri çıkarmaya çalıştığı kesinleşti. Tutuklama kararından önce de Güney Afrika Devleti İsrail'e karşı Uluslararası Adalet Divanı'na benzer suçlamalar ile başvuruda bulunmuştu.
Norveç Başbakanı'nın tutuklama kararı açıklandıktan sonra, Netanyahu'nun ülkesinin topraklarında bulunması halinde tutuklanacağı tehdidi, sahneyi daha da kötüleştiriyor.
Filistin devletinin uluslararası alanda peş peşe tanınması bekleniyor. Nitekim Fransa şu anda zamanın uygun olmadığını düşünse de Filistin devletini tanımakta bir sakınca da görmüyor. İngiliz İşçi Partisi'nin eski başkanı Jeremy Corbyn ise İngiliz hükümetinin bir Filistin devletini tanımasının zamanının geldiğini kabul ediyor.
İsrailliler bugün artık düne göre daha mı yalnız?
Ünlü İngiliz gazetesi “The Guardian”, özellikle ABD, İngiltere ve diğer ülkelerin yerleşimcilere ve onları destekleyen diğer aşırı sağcı gruplara yaptırımlar uyguladığına dikkat çekerek, İsraillilerin yalnızlaştığını itiraf ediyor. İsrail ordusuna gelişmiş ve öldürücü silahlar sağlamanın yasaklanması ihtimalini de göz ardı etmemeliyiz.
İçeriye gelince, yasaklı ve izole bir İsrail görüntüsünün iç anlaşmazlıkları alevlendirecek, aynı evin içinde ve özellikle de Netanyahu hükümeti içinde daha fazla bölünmeye yol açacak bir husus olacağı ileri sürülebilir. Bu ise Netanyahu hükümetinin daha ne kadar süre ayakta kalabileceği hakkında soru işaretleri yaratıyor.
İsrail'in artık ABD dışında güvenebileceği kimse yok. Ancak Beyaz Saray'ın Gazze politikalarına kızan, Dışişleri Bakanı Anthony Blinken'in Senato Dış İlişkiler Komitesi’nin son oturumunda yaptığı konuşmaya itiraz eden göstericileri izleyenler, yaklaşan ve Washington’un da artık Tel Aviv'in mutlak savunucusu olarak kalmayacağı değişikliklere karşı temkinli olabilirler. Kesin olan şu ki, üniversite öğrencileri ve işçilerin gösterileri ile çeşitli Amerikan bakanlıklarında bazı çalışanların istifası arasında büyük Amerikan kitlelerinin çehresinin yakında değişmesinin, Netanyahu ve çevresindekilerin uykusunu kaçırdığı görülüyor. Çünkü bu, çok geçmeden görünür ve gizli Amerikan devletini, başta Filistin halkı olmak üzere, ezilen ulus ve halklara haklarını teslim etmeye zorlayacaktır.
On beş yıl içinde, yani 2040 yılına gelindiğinde Amerika'nın demografik yapısı değişecek ve beyaz Protestan Amerikalıların (WASP) sayısı diğer ırklar lehine azalacak.
Yeni tanıma kararları, küresel jeopolitiğin Amerikanlaştırılması çağının aşınmaya başladığını gösteriyor. Ben Gvir, Smotrich ve Netanyahu buna ne kadar itiraz ederse etsin, Filistin devletini hedeflerinin ön sıralarına koyan barışçıl bir siyasi yol arayan, başka uluslararası alternatiflerin de mevcut olduğunu ifade ediyor.