İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin uçak kazasında ölümü ve ölümüne eşlik eden gizem, İran devrimi ile İran devleti, İran'ın siyasi sistemi, İran'ın emperyal mirası, İran'ın ideoloji veya mezhepçilik yoluyla nüfuzunun ve hegemonyasının genişlemesi ve yayılması konusunda yeniden tartışmalara yol açtı. Kırk yılı aşkın süredir bölgenin tüm detaylarında, eksenlerinde ve stratejik çatışmalarında varlığını kanıtlamış bir rejim için bu, kayda değer bir tartışmadır.
Devletlerin kimliklerindeki çelişki her zaman iç huzursuzlukların ve çatışmaların habercisidir. Bu geçmişte ve yakın zamanda irili ufaklı birçok ülkede yaşandı. Kimlik çeşitliliği zenginleştiricidir ama algısındaki çelişki zenginleştirici değildir. Örneğin İslam mirasında bazı devrimler “sadakat ve saflık ideolojisini” benimserken ki bunların en ünlüsü Harici devrimleriydi, devlet ise “itaat ideolojisini” benimsemişti. Bu iki ideolojinin her biri Kuran’dan naslar, hadisler, alimlerin sözleri, fıkhi düğümler ve uzun akidevi teoriler içeriyordu. İki ideoloji arasındaki tartışmayı sonuçlandıramayan ülkeler çöktü ya da dağıldı. İran'da tüm devrimci ve mezhepçi karşılıkları ve onu takip eden iç ve dış politikaları ile bir İslam “devrimi” vardı, ardından devrimi sahne dışına itip yerine geçmesi gereken “devlet” geldi ama bahsedilen şeyi yapamadı. Devrim, devlet ile yan yana çalışmaya devam etti ve bu da siyasi sistemin yapısında onu yarı devrim ve yarı devlet yapan büyük zorluklara ve çelişkili sonuçlara neden oldu.
İran devleti, İran devrimi karşısında hâlâ zayıftır. İran halkının zayıf kalkınma ve büyük kaynaklara sahip zayıf ekonomiden dolayı çektiği sıkıntılar bunun en büyük kanıtı. Bu herkesin bildiği ve ispata gerek duyulmayan bir şeydir. Buna karşılık İran "devrimi" güçlüdür ve bu güç siyasi sistemin yapısındaki güçlü kurumlar tarafından ifade edilmektedir. Bunlar arasında Dini Liderlik, Düzenin Maslahatını Teşhis Konseyi, Devrim Muhafızları gibi kurumlar ile Velayet-i Fakih ve “devrimin ihraç edilmesi” gibi temel kurumsal ve yönetimsel kavramlar vardır. Dolayısıyla İran şekil olarak modern ülkelere benzese de içerik olarak onlardan farklıdır.
Buradan hareketle İran'da “devlet başkanı” konumunun Dini Lider kadar önemli olmadığı, diğer ülkelerdeki başbakan konumuna daha yakın olduğu anlaşılabilir. Bu nedenle Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin ölümü ile birlikte devletin yapısında herhangi bir bozulma ya da önemli bir iç karışıklık yaşanmadı. Nitekim ilk andan itibaren rejimin tüm liderleri ve kurumları da bunun altını çizdi. Ancak bu, bölgedeki önemli ve etkili, herkesin kendisini anlamaya, eğilimlerini, stratejilerini ve geleceğini kavramaya gereksinim duyduğu, bir rejim hakkında değerli soruların gündeme getirilmesine engel değil.
Cevapların çeşitliliği ve sunulan olasılıklar, olayı ve sonuçlarını anlamak açısından faydalıdır. Zira kazanın bir komplo olduğunu söyleyenler var. İki taraf arasında son dönemde yaşanan gerginlikten sonra ve özellikle de İsrail'in yıllar boyunca İran'daki bazı suikastlarda büyük payı olduğunun kanıtlamış olması nedeniyle, Tel Aviv’in bunda bir parmağı olabilir mi? İran daha önce de ülke içinde ve dışında liderlerini, yetkililerini ve akademisyenlerini hedef alan suikastlara göz yummuştu. Bunların en ünlüleri arasında ABD'nin Irak'ta Kasım Süleymani'yi hedef alması ve İsrail'in nükleer bilimci Muhsin Fahrizade'ye düzenlediği suikast yer alıyor.
Soru sormak tartışmayı başlatır ama benimsemek anlamına gelmez. Bu durumda diğer soru şu; bu hadise eğer dış kaynaklı bir eylem değilse, iç çatışmaların sonucu olabilir mi? İran meseleleri konusunda uzman araştırmacılar, rejimin çeşitli ve karmaşık kurumları arasında çatışmalar olduğunu çok iyi biliyorlar. Devlet içinde en önemli konum Dini Lider konumu olduğundan, mevcut liderin ölümü halinde yerine kimin geçeceği konusunda tartışmalar yıllardır bitmiyor. İbrahim Reisi'nin ismi de, Dini Lider’in halefi olarak aday gösterilen en güçlü isimlerden biriydi. Kendisi ile birlikte aday gösterilen ve kendisinden daha güçlü olan diğer isim ise mevcut Dini Liderin oğlu Mücteba Hamaney. Analistler Dini Liderin bir sonraki dini lider olması konusunda oğluna destek olma arzusunda olduğunu teyit ediyor.
Devrimci bir rejimde yönetimin miras bırakılması en azından açık bir şekilde teşvik edilmez, ancak Pers imparatorluk mirası İran'da hâlâ mevcuttur. Modern tarihte, monarşiye karşı yapılan ünlü Fransız devrimi sonrasında çok geçmeden Napolyon Bonapart imparator olmuş ve miras sistemini geri getirmişti. Devrimci Arap rejimler, devrimci ilkelerden uzakta iktidarı başkanların oğullarına miras bırakmıştı.
İran'da Devrim Muhafızları sadece askeri olarak değil, ekonomik ve sosyal olarak da güçlü bir askeri kurum ve rejime sadık askerler tarafından yönetiliyor, ancak sonuçta bunlar asker. Devrim Muhafızları’nın devlet üzerinde hegemonya kurma emelleri üzerine önemli ve sağlam bilimsel kitaplar, araştırmalar ve çalışmalar yazıldı.
Son olarak, eğer doğal bir kazaysa, bu, ne kadar reddetseler veya inat etseler de, uluslararası yaptırımların siyasi sistemler üzerindeki etkisinin ne kadar güçlü olduğunun bir kanıtıdır. Cumhurbaşkanının helikopterinin en yeni ve en iyisi olması gerekiyordu ama eskiydi.