Suudi Arabistan Krallığı ve BAE'nin, İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin helikopter kazasında hayatını kaybetmesinin ardından İran'a sunduğu üst düzey taziyeler gözden kaçmıyor.
Özellikle bu iki ülkenin dışişleri bakanlarının Reisi'nin cenaze törenine katılması, çok karmaşık bir bölgesel dönemde önemli stratejik ve diplomatik hesapları yansıtıyor.
Ardından Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın, İran Cumhurbaşkanı Vekili Muhammed Muhbir ile taziyelerini iletmek ve Muhbir’in İran'ı ziyaret etme davetini kabul ettiğini duyurmak için yaptığı telefon görüşmesi geldi. Bu görüşme ile iki lider bu diplomatik aktivizmin bölgesel istikrarın korunmasına, ekonomik çıkarların güvence altına alınmasına ve ilgili iki oyuncunun jeopolitik nüfuzunun arttırılmasına yönelik yaklaşımın kapsamına girdiğini teyit ettiler.
Suudi Arabistan, geçen yıl Çin'in himayesinde imzalanan Suudi Arabistan-İran ilişkilerini normalleştirmeye yönelik anlaşmanın yarattığı sakin ortamın sürdürülmesine önem veriyor. Hükümetin yapısında meydana gelebilecek değişikliklere bakılmaksızın, Krallığın İran ile yeni ve büyüyen ilişkisini sürdürmeye kararlı olduğu konusunda ilgili herkese güvence vermeye ise daha çok önem veriyor.
Bu, Suudi Arabistan’ın İran'a yönelik politikasının ardındaki motivasyonun doğrudan güvenlik kaygılarının, Yemen'deki Husiler gibi bölgedeki İran destekli milis gruplardan gelen tehditlerin azaltılmasına yönelik pratik ihtiyacın ötesine geçtiğinin teyididir. Suudi Arabistan’ın diplomatik aktivizmi, İran ile sağlam ilişkilerin, 2030 Vizyonu ekonomi ortamının bir parçası olmasına yönelik bir çağrıdır. 2030 Vizyonu’nun amacı ise Körfez'de, Ortadoğu'da nüfuz ve liderlik mücadeleleri yerine, yalnızca Suudi Arabistan için değil, bölgedeki tüm oyuncular için, yabancı yatırıma ve ekonomik entegrasyona uygun istikrarlı bir bölgesel ortamda ekonomiyi çeşitlendirmektir.
Aynı şekilde BAE'nin Reisi'nin cenazesine katılımı, İran ile hassas ama hayati ilişkisinin sürekliliğini muhafaza etme taahhüdünü yansıtıyordu.
Bu yaklaşım, Abu Dabi tarafından uygulanan daha geniş bir ekonomik pragmatizm stratejisine ışık tutuyor. Suudi Arabistan gibi BAE’nin bu yaklaşımı da güçlü ticari ilişkilerin siyasi anlaşmazlıklara göre öncelikli olduğu yeni bir Ortadoğu yaratılmasına ortak olması yönünde İran’a bir çağrı taşıyor.
BAE, Doğu ile Batı arasındaki stratejik konumuna yaratıcı bir şekilde yatırımlar yaparak, lojistik altyapısını ve hızlı ulaşım hatlarını geliştirerek, başta Çin olmak üzere dünya ülkeleriyle serbest ticaret anlaşmaları yoluyla stratejik bir ağ oluşturarak, küresel ticaretin merkezi olarak konumunu pekiştirdi.
Dolayısıyla bölge ülkelerinin isteyeceği son şey, İran'a komplo kurma ya da istikrarını hedef alma iddiasıyla kendi ayaklarına kurşun sıkmak, bunun geleceğe yönelik projelerine yansımaları ile risk almaktır.
Körfez yetkililerini Tahran'da gören İranlılar, bu ülkelerin İran ile istikrarlı ve iş birliğine dayalı ilişkileri güçlendirme yönündeki kararlı arzularına ilişkin mesajı aldı. Körfez ülkeleri İran ile bu ilişkilerinin, ekonomik refahın herkes arasında paylaşılmasına hazırlık olarak bölgesel çatışmaların hafifletilmesi ve ortak güvenliğin korunması ile sonuçlanmasını arzu ediyorlar.
Üç başkent arasında üst düzey ziyaretlerin gerçekleşmesine olanak tanıyan samimiyete ulaşılması, ticaret, bölgesel güvenlik diyalogları, kültürel alışveriş ve altyapı konularında ortak komitelerin etkinleştirilmesi veya kurulması için top artık İran'ın sahasında. Aynı şekilde özellikle Gazze ve Kızıldeniz'de çatışmaları azaltma, güven inşa etme, dayanışma gösterme amacıyla Gazze’ye yönelik insani çabalarda iş birliğini artırmaya yönelik uzlaşılar için adım atma konusunda şimdi sıra İran’da.
Nihai korkumuz, İran'ın Körfez'deki komşularıyla arasındaki uzun dalgalanmalar ve karşılıklı güvensizlik geçmişinin esiri kalmasıdır. Radikal hareketlerin, ilişkilerdeki herhangi bir ciddi değişim mantığı yerine, mezhepsel ve stratejik mülahazalara dayanan jeopolitik rekabet mantığını üstün tutmasıdır.
Daha da tehlikelisi İran'ın komşularıyla ve dünyayla ilişkileri zehirlendikçe daha da yalnızlaşması, ekonomisinin gerilemesi, rejiminin popülaritesinin zayıflamasıdır. Tahran, İran'ın iç dinamiklerine karşı daha hassaslaştı ve bölgesel tutumlarındaki herhangi bir yumuşamanın, içeride pusuda bekleyenleri cesaretlendirecek bir zayıflık işareti olarak anlaşılmasından korkuyor. Körfez-İran ilişkileri tarihinin en karanlık anları her zaman ilişkilerin geleceğini rehin almayı başardı. Bu kez de daha önce yaşadıklarımızın sıkıcı bir tekrarıyla mı karşılaşacağız?
Suudi Arabistan ve BAE'nin Cumhurbaşkanı Reisi'nin cenazesine katılmasıyla ifade bulan umut ışığı, bölgenin geleceği için bir fırsat taşıyor. Bu fırsatın, diplomatik saygı, ekonomik pragmatizm ve jeopolitik manevraların stratejik birleşimiyle somıtlaşması nadiren mümkün olur. Peki, İran bunu kabul edecek mi?