Amerikan yönetimi iki devletli çözüm ilkesini benimserken ve Filistin devletinin kuruluşunun kaçınılmazlığından doğrudan bahsederken, Avrupa'nın bu devleti tanıması ile ilgili diplomatik çekincelerinin hiçbir değeri yok.
Burada ABD ile Filistin devletini tanıyanlar veya tanıyacak olanlar arasındaki anlaşmazlık prensibe değil, araçlara odaklanıyor. İsrail'in ve ABD'deki destekçilerinin tepkilerinden her zaman korkan Washington, çatışmanın iki tarafı arasında doğrudan müzakere yoluyla bir Filistin devletinin doğmasını istiyor. Bu duruşuyla ABD, bu yönde açık ve doğrudan bir çaba göstermekten kendisini uzak tutuyor ve konuyu şu iki tarafa bırakıyor; prensipte ve pratikte Filistin devletinin kurulmasını reddeden İsrail tarafı. İkincisi ise arzu edilen devletin topraklarının iki paralel savaş ile kaybolduğunu gören Filistin tarafı. Savaşların ilki Gazze’deki yıkım ve yok etme savaşı, ikincisi Batı Şeria'daki boyun eğdirme ve ufku kapatma savaşıdır.
Çoğalmaya aday Avrupa ülkelerinin Filistin devletini tanımaları düzeyinde yaşananlar, ABD'nin gerçekleşmeden önce uyardığı bir husus. Gazze'de savaşın gidişatı ve yerleşimcilerin Batı Şeria'da yaptıkları konusunda ABD-İsrail arasındaki görüş ayrılıklarının ortaya çıkmasından bu yana, Washington’un İsrail'i maruz kalacağı kaçınılmaz izolasyon konusunda uyarmadığı tek bir gün bile geçmedi. İzolasyon geleneksel olarak Filistin haklarını destekleyen ülkelerle sınırlı kalmadı, aksine ilerleyerek NATO ülkelerine kadar ulaştı. Desteğin ABD sokakları ve üniversitelerindeki dramatik ilerleyişinden bahsetmemize ise gerek yok.
Teorik ve mantıksal olarak ABD, eğer İsrail'i gerçekte olup bitenler konusunda gerçekten uyarıyorsa, Filistin devletinin kurulması ilkesini destekleyen ve kuruluşu için yollar arayan kapsamlı bir uluslararası ortamın oluşmasının ardından, bu konuda daha net bir politika uygulamalı.
Gazze savaşı kendi döneminde patlak veren ve savaşın birçok bedelini ödemek zorunda kalan Biden yönetimi, savaşın ilk gününden bugüne tamamen yanlış ve faydasız, dahası tam tersi sonuçlar doğuran bir politika izledi. ABD'nin -ne kadar mütevazi olursa olsun- bir şey başarmaktan aciz bir devlet olarak görünmesinin İsrail ve özellikle Netanyahu hükümetinden kaynaklandığı takipçileri için bir sır değil. Buna bir de İsrail'deki anlaşmazlık, rekabet ve aşırıya kaçmakta yarışma düzeyine ulaşan iç koşullar ekleniyor. Tüm bunlar ister sınırlı ateşkesler, ister takas, ister savaş sonrası siyasi ufkun önünü açma düzeyinde olsun bir tür başarı elde etme konusunda ABD ve diğerlerine kapıları kapatma noktasına vardı.
ABD ile NATO ülkeleri ve Gazze savaşını durdurmak için ABD ile iş birliği yapan Ortadoğu ülkeleri başta olmak üzere müttefiki olduğu varsayılanlar arasında derin uçurumlar yaratan, halen Netanyahu, Smotrich ve Ben Gvir liderliğindeki sağcı bir hükümet tarafından yönetilen İsrail’dir. Arap ülkeleri, iki devletli çözüme dayanan açıklanmış siyasi mantığı, Ortadoğu ve tekrar eden savaşları ikilemine radikal bir çözüm ile bu mantığı hayata geçirmek için de ABD ile iş birliği yapıyor.
Bölgenin etkili ve nüfuz sahibi ülkeleri, ABD'nin çabalarını ve üst düzey temsilcilerini olumlu bir yaklaşımla ve anlayışla karşıladılar. Ateşkesin sağlanması ve tüm dünyanın üzerinde mutabakata vardığı köklü bir siyasi yola doğru ilerlemesi amacıyla ortak çabanın başarıya ulaşması için ellerinden gelen her türlü kolaylığı sağladılar. İsrail'in Refah meselesinde açıkça görülen kafa karışıklığına ve bariz provokasyonuna rağmen, gerek Gazze'deki savaşın durdurulması gerekse bunun ötesi yani ertesi gün açılması gereken siyasi ufuk konusunda hâlâ rollerini sürdürmeye hazırlar.
ABD’ye sağlanan onca kredinin heba edilmesine rağmen, ister arabuluculuk rolü üstlenenler, isterse daha geniş Arap çevresinden onları destekleyenler olsun, Arap ülkelerinin tüm bu pozitifliğini ve tüm bu etkili iş birliğini heba eden, ABD yönetimlerinin çılgınca da olsa kendi isteklerine boyun eğmesine alışmış olan İsrail tarafıdır.
Avrupa, Filistinliler ile İsrailliler arasında devlet ve kuruluşu başlığı altında etkili müzakerelerin yapılması arzusuyla çelişmeden, Filistin devletini tanıma yolunda ilerliyor. Mantıksız görünen husus ise, ABD'nin benimsediği tutumlarda İsrail mantıksızlığına bağlı kalmasıdır. Bu nedenle söz konusu tutumların etkinliği, iki devletli çözümü prensipte onaylayıp, ama bu çözümü gerçekleştirmek için pratik ufuklar açma yönünde ciddi çaba sarf edilmemesi noktasında duruyor.
Avrupa ülkelerinin Filistin devletini tanımaları ve Genel Kurul ile Güvenlik Konseyi'ndeki oylamada netleşen tutumlar, Filistin devleti konusunda gerçekçi ve pratik bir Amerikan politikası formüle etmek için fazlasıyla yeterli sayılıyor. Ancak mantığın kaybedildiği, ABD'nin bile bu konudaki doğrudan ilgisinin azaldığı bir seçim sezonundayken ne yapabiliriz ki? Zira bu süper gücün özellikle seçim dönemlerinde “siyaset dışı” bir politikası var.