Abdulmunim Said
Kahire’de Mısır Gazeteciler İdaresi Meclisi Başkanı ve Kahire Bölgesel Strateji Çalışma Merkezi Yönetim Müdürü
TT

Jeopolitiğin dönüşü: Avrupa'nın Savaşı

Uluslararası ilişkiler yazarları 20. yüzyılın başından beri ülkeler arasındaki “jeopolitik” koşulların önemine odaklandılar. Başlangıçta silahlanma ve orduların faaliyetleri açısından kara ve deniz arasında bir denge söz konusuyken, yüzyılın ilerlemesi ve yeni teknolojilerin kullanılmaya başlanmasıyla savaş alanlarına araçlar, zırhlı araçlar ve uçaklar da dahil oldu. Bunlar orduların stratejik ilerlemeleri ve geri çekilmeleri için bir kuluçka merkezi olarak kara için yeni roller yarattılar. Deniz ise çok sayıda askeri taşıma kabiliyetine sahip gemiler ile nükleer başlıklı füzeler taşıyan ve okyanusların derinliklerinde konumlarının belirlenmesi zor olduğundan caydırıcılık nedeni olan denizaltılar için bir kuluçka merkezi haline geldi. Uluslar arasındaki “tarih” her daim, zamanla birlikte niteliksel değişimler üreten niceliksel atımlar ve birikimlerle ilişkilendirilen bir coğrafya görüşünü temsil etti.

 Rusya ve Ukrayna’nın durumu, ister Rus Çarlığı dönemi, ister Bolşevikler döneminde olsun ikisi arasında coğrafi ve tarihi yakınlığı zorunlu kılıyordu. Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra da buyakınlığın önemli bir etkisi oldu. Haritalara baktığımızda Ukrayna'nın her zaman Rusya'nın kollarında yer aldığını görürüz. Stalin'in 1954'te Ukrayna topraklarına kattığı ve böylece Sovyet sisteminin bir parçası haline gelen Kırım bölgesinin 2014'te Moskova tarafından ilhak edilmesi bu durumu daha da yoğunlaştırdı. Ukrayna, uluslararası kuruluşlarda Rusya ve Beyaz Rusya ile birlikte Sovyetler Birliği'ni temsil eden 3 Sovyet cumhuriyetinden biriydi. Ukrayna, Sovyetler Birliği'nin tarım ve sanayi üssünün önemli bir parçası olması gibi meziyetlere sahipti. Ayrıca Sovyet askeri endüstrisinde de büyük bir payı vardı. Özellikle de askeri nükleer sanayide. Aralık 1991'de Sovyetler Birliği'nin dağılması ve Rusya'nın Sovyetler Birliği'nden bağımsızlığını deklare etmesi, Ukrayna da dahil olmak üzere diğer 14 cumhuriyete bağımsızlılarını kazanma fırsatı verdi. 21’inci yüzyılın başında Vladimir Putin'in iktidara gelmesiyle Rusya Federasyonu'nda bir liderlik değişikliği yaşandı. Bu, Avrupa kıtasında köklü bir geçmişe sahip olan Rusya'nın, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra zayıf, parçalanmış ve bağımlı bir devlet haline geldiği Yeltsin liderliğinin aksi bir liderlik değişimiydi.

Rusya'nın içeride birleşmesi, Çeçenistan'daki isyanın bastırılması ve ekonomik gelişme, Rusya'yı bir kez daha eski topraklarının bir kısmını geri almaya itti.  2008 yılında Gürcistan'ın elinden Güney Osetya ve Abhazya bölgelerini geri aldı. Bu adım Rusya Federasyonu'nun G8'den çıkarılmasına yol açmıştı. Kırım bölgesinin Ukrayna'dan alınması, NATO'nun Rusya'ya ekonomik yaptırımlar uygulamasıyla sonuçlandı. Bundan sonra da Moskova, daha sonra Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetlerinin kurulacağı Donbass bölgesinin ilhakını talep etmekten çekinmedi.

Sovyetlerin dağılmasından sonra yapılan müzakerelerde Ukrayna'nın kendisi de elindeki nükleer silahlar tutunup tutunmaması gerektiği konusunda tereddütlüydü. Buna ek olarak, hızlı siyasi değişim dönemlerine maruz kalmıştı.  Söz konusu değişimler, nükleer silahları teslim etmemeye yönelmenin, her şeyden önce Sovyetler dağıldıktan sonra kendisini oluşturan eski cumhuriyetlerin özel koşullarını düzenleme sürecinin büyük ölçüde ihlal etme anlamını taşımasına yol açıyordu. Bu düzenlemelere göre sahip olduğu nükleer silahlar nedeniyle Rusya Federasyonu’nu da eski Sovyetler Birliği'nin mirasçısı oluyordu. İkincisi, bunu reddetmek Rusya ile Ukrayna arasındaki düşmanlığın derinleşmesi anlamına gelecekti, çünkü Moskova bir başka komşusunun da nükleer devlet olmasına izin vermeyecekti. Üçüncüsü, Batılı ülkeler ve NATO, uluslararası nükleer kulübe yeni üyelerin katılımına karşı çıkan bir bakış açısına sahipti. Bu nedenle daha sonra her ikisi de nükleer güçlerinden vazgeçen Ukrayna ve Güney Afrika örnek gösterilir oldu. Ukrayna için teslim ettiği nükleer silahların alternatifi NATO'ya katılmaktı fakat NATO’nun kendisi de bu konuda tereddütlüydü. NATO'nun dış politikasını etkileyen iki okul vardır; birincisi liberal idealist okuldur. Bu okul, Sovyetler Birliği'nin çöküş anını, dünya ülkelerinin siyaset ve ekonomide liberalist, demokratik düşünce ve uygulamalar içinde yaşadığı “tarihin sonu” olarak görmüştü. İkincisi ise coğrafyaya ve tarihe bakan ve oradan Rusya'nın -çöküşüne rağmen- tarih ve medeniyet sahibi büyük ülkelerin kültürüne sahip olduğunu, ayrıca tüm dünyayı yok edebilecek kapasitede bir nükleer cephaneliği bulunduğunu öğrenen gerçekçilik okuludur. Birinci okul, Rusya'ya baskı yapmak ve onu Batı kampına katılmaya itmek için Ukrayna'nın Avrupa Birliği ve NATO'ya üye olmasını bir zorunluluk olarak görüyordu. İkinci okul, bu yolu izlemenin Rusya üzerinde savaşın fitilini ateşlemesini sağlamaya yetecek kadar baskı oluşturacağını düşünüyordu.

Rusya'nın Kırım'ı ilhak etmesi, Ukrayna'nın NATO'ya katılma isteğinin nelere yol açacağına dair bir uyarı mesajı iken; aynı zamanda liberal idealist okulun Ukrayna'nın katılımını hızlandırmasını gerekli kılan bir tehdit mesajıydı. Biden yönetimi döneminde dünyayı “demokratlar ve otoriterler” diye ikiye ayıran ABD de bu tehditler yaygındı. Nedenler birikiyordu, coğrafi yakınlık ciddi güç dengesizliği nedeniyle baştan çıkarıcıydı ve çözüm - her zaman olduğu gibi - savaştı.