Faysal Muhammed Salih
Sudan eski Enformasyon Bakanı
TT

Nefret söylemi ve yabancı düşmanlığı

Sudan ve Mısır’da sosyal medyayı takip eden herkes, yayılma ve genişleme açısından henüz bir olgu aşamasına gelmemiş olsa da dikkat edilmesi ve gerektiği gibi yüzleşilmesi gereken bir tehlikenin habercisi olan nefret söyleminin giderek arttığını fark edecektir. Burada söylemler, özellikle geçen yıl patlak veren savaştan sonra, Mısır'da Sudanlıların artan varlığından dolayı sosyal medyada bazı Mısırlı blog yazarları tarafından ifade edilen artan rahatsızlık etrafında dönüyor. Bunlar fiyatlardaki artış gibi Mısır'da olup biten her şeyin sorumlusunun Sudanlılar olduğunu söylüyor ve Sudanlıların farklı Mısır gerçekliğine uymayan sosyal uygulamalarından duydukları rahatsızlığı belirtiyorlar.

Söylemler, bu basit örnekten yola çıkıp gelişerek, Sudanlıların kendi restoran ve bakkallarını açmalarından, hatta bazı okullar ve fabrikalar kurmalarından, Mısır kültüründen ve sosyal hayatından etkilenmek yerine Sudan’daki yaşamlarını tümüyle Mısır’a aktarmalarından duyulan rahatsızlık ve memnuniyetsizliği ifade ediyor. Başka ülkelerde de denenmiş olan bu tür söylemler, Mısır’da yeni gelenlere yani Sudanlılara ve belki de genel olarak Afrikalılara karşı kışkırtıcı bir rol oynayabilir. Yabancılara yönelik fiziksel şiddet vakalarına varıncaya kadar kendisine sosyal ve politik kuluçka merkezleri bulabilecek yabancı düşmanlığı olgusunun yaratılmasına ve türetilmesine katkıda bulunabilir.

Güney Afrika gibi bir ülkenin bu olgunun öne çıktığı ülkelerden biri olduğunu bilmek insanı şaşırtabilir. Yabancı düşmanlığı kampanyası 2008 yılında tırmandırılarak, şehirlerin dış mahallelerinde göçmenlerin yaşadığı geçici konutların ateşe verilmesi, çok sayıda göçmenin yanması, ev ve eşyalarının yakılması noktasına varmıştı. Kampanya zor koşullarda, düşük ücretle, sigortasız çalışan ucuz yabancı işçilerin varlığından zarar gören sendikalı işçiler tarafından yürütülmüştü. Yabancı işçilerin bu koşullarda çalışmayı kabul etmeleri, fabrika ve mağaza sahiplerinin, haklarını koruyan güçlü ve büyük sendikalara üye olan Güney Afrikalı işçiler yerine onları tercih etmelerine yol açtı. Güney Afrika şehirlerindeki yoksullar, iş fırsatlarını çaldıkları, geçim kaynakları ve ekmeklerine ortak oldukları bahanesi ile öfkelerini göçmen kardeşlerinden çıkarmaya yöneldiler.

Ülkedeki her felaketin sorumluluğu tümü Afrikalı olan yabancı göçmenlere yüklendi. Uyuşturucunun yayılmasından, satışından ve ithalatından Nijeryalılar sorumluydu. İşsizliğin nedeni Zimbabve ve Mozambik'ten gelenlerdi. Pazarlarda tüccarların taciz edilmesinin sebebi, bazı pazarların Somalililer ile Etiyopyalıların kontrolünde olmasıydı.

Bunun sonucunda Nelson Mandela ulusa seslenmek amacıyla emeklilik için çekildiği köşesinden çıkıp, olanlardan duyduğu utancı ifade etti ve bunları kınadı. Vatandaşlarına, başta Zimbabve ve Mozambik olmak üzere Afrika halklarının Apartheid'a karşı mücadelelerinde kendilerine sundukları yardım ve desteği hatırlattı. "Bunu unuttunuz mu? Biz hafızasız bir millet miyiz?! Utanç içindeyim" derken sesi titredi.

Diğer ülkelerde yabancılara kısıtlama getirilmesini teşvik eden, ırkçılık, hoşgörüsüzlük ve milliyetçilik üzerinden hareket ederek onları ülkenin içinde bulunduğu sorunların günah keçisi haline getiren hükümet politikaları olabilir.

Ancak Güney Afrika örneğinde, yaşananlardan ne hükümet ne de halk sorumluydu. Bu olayları kınayan ve göçmen işçilere duyulan sempatiyi ifade eden halk gösterileri düzenlenmişti. Mısır'da yaşayan Sudanlıların tanıklıkları da sahada ve toplumda bu eğilimi yansıtan pek fazla uygulama görmedikleri yönünde. Hatta çoğu böyle bir şey hissetmemiş bile.

Bundan bahsetmemizin amacı, küçük de olsa böyle bir söyleme daha beşikte iken dikkat edilmesi ve kendisi ile yüzleşilmesi gerektiğini söylemektir. Burada Sudan ve Mısır toplumlarının çeşitli kesimlerine, özellikle de aydınlar, düşünürler ve politik, sosyal ve dini liderlerden oluşan topluluklara düşen sorumluluklar var. Bu tür söylemlerle yüzleşmeli ve onları ifşa etmeliler. Çeşitli kesimleri ile Mısır'daki Sudanlılara da büyük sorumluluklar düşüyor. Bunların ilki, Mısır gelenek ve göreneklerine uyma ve saygı gösterme zorunluluğudur. Pek çok sürtüşme buradaki veya oradaki yanlış davranışlardan kaynaklanabilir. Sudanlılar hareketli bir sosyal hayattan ve çeşitli vesilelerle kalabalık bir şekilde toplanmaktan hoşlanırlar. Bu, geniş “avlulu” geniş evlerin bulunduğu Sudan'da uygun olabilir, ancak apartman sakinleri için uygun değildir. Kardeşlik ilişkilerine ve tarih, coğrafya, dil ve din bağlarına rağmen Mısır, Sudan değildir ve Sudan da mutlaka Mısır değildir.

Belki de biz Sudanlılar ister Mısır’da ister Kampala’da ister Körfez'de olalım, bu ülkelerde misafir olarak yaşadığımızı, ülke insanları ile kaynaklarını paylaştığımızı hatırlamalıyız. Bizim de Sudan'ın mülteci misafirlerine uygulamış olabileceğimiz bazı sıkıntı ve rahatsızlık belirtilerine katlanmak zorundayız. Birçok sosyal ve kültürel hassasiyeti dikkate almak, bu halkların örf ve adetlerine saygı göstermek görevimizdir.